Sıla Uluçay, 27 yaşında... Oxford Üniversitesi, Modern Ortadoğu Araştırmaları master programını birincilikle bitirdi ve 1988 yılından beri her yıl master mezunları arasında en başarılı öğrenciye verilen Zander Ödülü’nü aldı. Ekim ayında doktoraya başlayacak olan Uluçay, sonrasında adaya dönmeyi planlıyor…
Ödül AŞIK ÜLKER
Sıla Uluçay, 27 yaşında. İngilizce, Fransızca ve Arapça biliyor. Liseyi Hong Kong’da okudu. Sonrasında İngiltere’de hukuk eğitimi aldı ve Oxford Üniversitesi, Modern Ortadoğu Araştırmaları master programını birincilikle bitirdi ve 1988 yılından beri her yıl master mezunları arasında en başarılı öğrenciye verilen Zander Ödülü’nü aldı. Ekim ayında yine Oxford Üniversitesi’nde Hukuk Sosyolojisi üzerine doktora yapmaya hazırlanıyor.
İngiltere’de bulunan ve YENİDÜZEN’in sorularını yazılı olarak cevaplandıran Uluçay, doktora sonrasında adaya dönmeyi planlıyor. Uluçay, “Her insanın başarıdan anladığı aynı değil. Başarıyı nasıl tanımladığımız, hayatta neye anlam yüklediğimizle de çok yakından ilişkili bence. Benim için de kendi toplumumda yapacağım üretim anlamlıdır. Yurt dışında kalıp da yayın ardına yayın yapmak beni bunun kadar tatmin etmeyebilir. O yüzden de Kıbrıs’ta yaşamayı, çalışmayı ve üretmeyi denemek isterim esasında” diye konuştu.
“Yıllarca emek veriyoruz, okuyoruz, bu çabaların karşılığında kazandığımız bir donanım oluyor. Emeklerimin meyvesini Kıbrıs’ta almak temennimdir. Enerjimi kendi toprağıma ve kendi insanıma vermeyi tercih ederim tabi ki”
Kıbrıs’ın birleşmesi ve Kıbrıslı Türkler’in daha iyi koşullarda yaşaması için mücadele veren insanlar arasında büyüdüğünü anlatan Uluçay, üniversitede hukuk okumayı tercih ederken de bazı şeyleri değiştirmek için vermek istediği mücadelede kendisine donanım katacağını düşündüğünü söyledi.
“Geleceğe dönük en temel planlarım içinde yetiştiğim topluma bir şekilde faydalı olmak var” diyen Sıla Uluçay, “Yıllarca emek veriyoruz, okuyoruz, bu çabaların karşılığında kazandığımız bir donanım oluyor. Emeklerimin meyvesini Kıbrıs’ta almak temennimdir. Enerjimi kendi toprağıma ve kendi insanıma vermeyi tercih ederim tabi ki. Üniversitedeki hocalarımdan biri bana Kıbrıs’a dönmenin benim için akademik intihar olacağını söyledi. Yurt dışındaki imkanların ve fırsatların sayıca ve çeşit olarak daha çok olduğunu hepimiz biliyoruz. Yarın öbür gün adada çözüm olsa, ada birleşse bile bu tam olarak değişmeyecek. Günün sonunda bir ada ülkesiyiz; nüfus da akademik araştırmalara ayrılan kaynakların miktarı da bellidir. Bunların farkındayım tabii. Yine de ben hocamdan farklı düşünüyorum” diye konuştu.
Adadaki mevcut yapının, dinamik insanların enerjisini yuttuğunu, değişiklik getirmek isteyenleri bezdirdiğini düşünen Uluçay, mevcut yapının sadece dışardan gelen bir şey olmadığını söyledi ve “Yapının temel taşlarını oluşturan biziz” dedi.
Kıbrıslı Türklerle, Kıbrıslı Rumların birlikte üretmesinin, bir hedef için emek vermesinin önemine vurgu yapan Uluçay, şunları söyledi:
“Liderler arası yapılan görüşmelerde gördüğümüz bir şey var, birleşmeye samimiyetle inanan iki lider de olsa, ayrılıkçı görüşleri olan iki lider de olsa sonuç değişmedi; görüşmeler tıkandı. Ama bu yolun sonu demek değil. Şahsen bölünmüş bir Kıbrıs’ı benimsemem mümkün değil. Küçükken biz Kıbrıs’ın birleştiğini görüp yaşayacak jenerasyon olduğumuza inanırdık. Şimdi ilk defa bölünmüş bir Kıbrıs’ta yaşayıp ölme ihtimalinin olduğunu bu kadar net hissediyorum. Ama tekrardan söylemek isterim, bu iş bitti demek değil. Daha farklı yöntemlerle ilerlenmesi gerektiği açıktır. İki toplumdaki birleşik Kıbrıs savunucularının tabanla daha derin ilişkiler kurması lazım bence. Yine iki toplumlu aktivitelerde birlikte üretime daha çok önem verilmesi lazım... Birlikte bir hedef için emek vermek ilişkileri çok farklı şekillendiriyor. Bunun dışında değinmek istediğim bir şey daha var. Kendi ayaklarımız üzerinde durabileceğimiz bir yapı oluşturmak için kafa yormak ve efor sarf etmek zorundayız. Gelecek de olası herhangi bir senaryoda, gerek birleşme olsun, gerek devam eden izolasyon olsun, varlığımız buna bağlıdır. Bunun için de Kıbrıslı Türk toplumu içinde kemikleşmiş parti, örgüt vs. yapılarının ötesine geçecek diyalog ve birlikte hareket kanalları gereklidir. Bunun için lazım olan beyin gücünün Kıbrıslılar arasında var olduğunu düşünüyorum.”
- Soru: Kendinizi tanıtır mısınız?
- Uluçay: Mağusalıyım. 27 yaşındayım. Anne ve babamın mesleğinden ötürü doktorların arasında büyüdüm. Şu anda tıp okuyan ve benden 8 yaş küçük bir kız kardeşim var. Küçük yaşta anne ve babam Ankara’da ihtisas yaparken, birkaç sene anneanne ve dedemle Mağusa’da surlar içinde kaldım. O yüzden Güner nenem ve Mehmetali dedemin ve sur içinin yeri bende ayrıdır. Tıp ağırlıklı bir ailede yetişmeme rağmen doktor olmaya ilgi duymadım. Anne ve babam okuyan, toplumsal meselelere duyarlı insanlardır. Onların bende etkisi daha çok o yönde oldu.
Hong Kong’da lise eğitimi...
- Soru: Öğrencilik hayatınız nasıl geçti? 2 yıl Hong Kong’da yaşadınız ve lise eğitiminizi orada tamamladınız, bu Kıbrıslı Türkler arasında çok sık rastlanan bir durum değil. Buna neden ve nasıl karar verdiniz?
- Uluçay: Doğu Akdeniz Koleji’nde (DAK) okurken, 2003 yılında kapıların açılmasıyla Lefkoşa İngiliz Okulu’na geçtim. Orada okurken arkadaşım Jale Dizdarlı’nın önerisiyle, bir nevi küçük BM formasyonuna sahip olan Hong Kong’daki Birleşik Dünya Kolejleri’nde lise eğitimimi tamamlamanın faydalı olacağını ve kendimi geliştirebileceğimi düşündüm. O dönemde burslu kontenjan Hong Kong’da bulunan kolejimdeydi, o yüzden Hong Kong’a gittim. Oradan da Londra’ya, UCL Hukuk Fakültesi’ne girdim.
“Toplumsal bilinçle yetiştirildik”
- Soru: Önce İngiltere’de hukuk eğitimi aldınız. O dönemde niyetiniz avukat olup dönmek miydi yoksa en başından farklı bir alanda yüksek lisans yapma fikriniz var mıydı?
- Uluçay: Ben ve çevremdeki gençlerin bir çoğu, Kıbrıs’ın birleşmesi ve Kıbrıslı Türkler’in daha iyi koşullarda yaşaması için mücadele veren insanlar arasında büyüdük. Anlattığım zaman bir çok yabancı arkadaşıma garip gelen bir toplumsal bilinçle yetiştirildik. Üniversitede hukuk okumayı tercih ederken de “topluma katkıda bulunmama yardımcı olur, bazı şeyleri değiştirmek için vermek istediğim mücadelede bana donanım katar” diye düşündüm. Hukuk fakültesinde öğrendiklerimin ötesine geçmek, farklı alanlarda daha derin bilgi sahibi olmak isteyince de yüksek lisansta başka alanlara, siyaset, hukuk ve Ortadoğu tarihinin kesiştiği noktalara kaydım.
“Elimden gelenin en iyisini yapmayı kendime hedef koydum”
- Soru: Daha sonra Oxford Üniversitesi’nin dünyaca ünlü Modern Ortadoğu Araştırmaları master programını birincilikle bitirdiniz ve 1988 yılından beri her yıl master mezunları arasında en başarılı öğrenciye verilen ‘Zander Ödülü’nü aldınız. Bu başarıya giden yolda neler yaptınız?
- Uluçay: Klişe olacak belki ama insan yaptığı işe istek ve tutkuyla sarılınca emeğini de, vaktini de acımıyor. Elimden gelenin en iyisini yapmayı kendime hedef koydum ve çok çalıştım.
“En temel planım yetiştiğim topluma faydalı olmak”
- Soru: Oxford Üniversitesi, Modern Ortadoğu Araştırmaları master programından mezun çok sayıda kişinin çeşitli ülkelerde üst düzey politik ve diplomatik görevlere yükseldiği biliniyor. Sizin geleceğe dönük ne gibi planlarınız var?
- Uluçay: Geleceğe dönük en temel planlarım içinde yetiştiğim topluma bir şekilde faydalı olmak var. Faydalı olmanın tek yolu politik ve diplomatik mevkilerde bulunmak değil bence. Hukuk ve Ortadoğu uzmanlığını tamamlayıp, adaya dönüp, bir üretim ağının içinde yer almak istiyorum. Annem hep “insan ürettiği müddetçe mutludur” der. Benim için de üretken olmak çok önemli.
Suriyeli mültecilere Türkçe dersi...
- Soru: Bu arada Arapça öğrendiniz ve master öncesinde bir süre İstanbul’da Suriyeli mültecilere gönüllü olarak Türkçe dersi verdiniz. Bu nasıl gelişti?
- Uluçay: İstanbul’da bulunduğum 5 aylık zaman zarfında Arapça derslerine başlamıştım, sonrasında Oxford’da da 2 sene boyunca yoğun Arapça dersi aldım, master programının bir parçası olarak. Eylül 2016’da, mastere devam ederken Amman, Ürdün’de de 5 haftalık bir Arapça kursuna gittim. İstanbul’da bulunduğum bir dönem, İngiltere’de okuyan Suriyeli bir arkadaşımdan Zeytinburnu’nda Suriyeli mültecilerin kurduğu bir merkezde gönüllü Türkçe dersi verecek insanlar arandığını öğrendim. Ortadoğu’daki mülteci sorunu kafa yorduğum ve bir noktada temas etmek istediğim bir meseleydi. Bunun için de Türkçe ders vermeyi kabul ettim. Türkçe öğrenmek onların iş fırsatlarını ve hayat kalitelerini artırmak açısından önemliydi. Ders verirken inanılmaz insanlarla tanıştım. Japon devletinden bursla Japon edebiyatı bitirmiş genç bir kız, iş bulamayan orta yaşlı bir mühendis, tıp fakültesini yarıda bırakmak zorunda kalan bir öğrenci... Benim gördüklerim nispeten şanslı insanlardı. Mültecilerin çoğu çok daha az imkanları olan Suriyeliler. Her halükârda beni en çok etkileyen, gurbete ve tüm zorluklara rağmen bu insanların hayata asılmaları ve olumlu bakmaya çalışmalarıydı. İnsan özünde çok güçlü bir varlık aslında. Bu gücü keşfetmek ve doğru yere kanalize etmek çok önemli. Bunlar biz Kıbrıslı Türkler için de geçerli olan şeyler.
“Hocam Kıbrıs’a dönmenin akademik intihar olacağını söyledi”
- Soru: Şimdi doktora için yurtdışındasınız, Oxford Üniversitesi’nde Hukuk Sosyolojisi üzerine doktora yapacaksınız. Bitirince adaya dönme planınız var mı?
- Uluçay: Doktoraya yeni başlıyorum, süreç neler getirecek zamanla göreceğim. Gelecek planlarım da aynı şekilde zamanla netleşecek. Planlarım arasında Kıbrıs’a dönmek var tabi. Yıllarca emek veriyoruz, okuyoruz, bu çabaların karşılığında kazandığımız bir donanım oluyor. Emeklerimin meyvesini Kıbrıs’ta almak temennimdir. Enerjimi kendi toprağıma ve kendi insanıma vermeyi tercih ederim tabi ki. Üniversitedeki hocalarımdan biri bana Kıbrıs’a dönmenin benim için akademik intihar olacağını söyledi. Yurt dışındaki imkanların ve fırsatların sayıca ve çeşit olarak daha çok olduğunu hepimiz biliyoruz. Yarın öbür gün adada çözüm olsa, ada birleşse bile bu tam olarak değişmeyecek. Günün sonunda bir ada ülkesiyiz; nüfus da akademik araştırmalara ayrılan kaynakların miktarı da bellidir. Bunların farkındayım tabii. Yine de ben hocamdan farklı düşünüyorum.
“Her insanın başarıdan anladığı aynı değil. Başarıyı nasıl tanımladığımız, hayatta neye anlam yüklediğimizle de çok yakından ilişkili bence. Benim için de kendi toplumumda yapacağım üretim anlamlıdır. Yurt dışında kalıp da yayın ardına yayın yapmak beni bunun kadar tatmin etmeyebilir. O yüzden de Kıbrıs’ta yaşamayı, çalışmayı ve üretmeyi denemek isterim esasında”
“Her insanın başarıdan anladığı aynı değil”
Her insanın başarıdan anladığı aynı değil. Başarıyı nasıl tanımladığımız, hayatta neye anlam yüklediğimizle de çok yakından ilişkili bence. Benim için de kendi toplumumda yapacağım üretim anlamlıdır. Yurt dışında kalıp da yayın ardına yayın yapmak beni bunun kadar tatmin etmeyebilir. O yüzden de Kıbrıs’ta yaşamayı, çalışmayı ve üretmeyi denemek isterim esasında.
“Sorumluluk hissi dışında da adaya dönmek için sebepler var”
- Soru: Sizce gençlerin adaya geri dönmesi veya dönmemesi için ne gibi sebepler var?
- Uluçay: Bahsettiğim sorumluluk hissi dışında da adaya dönmek için sebepler var. Örneğin ne kadar sorunlu olursa olsun adadaki ortalama hayat standardı birçok büyük ve gelişmiş şehre göre daha yüksektir. Ada ülkesi olması, hayat ritminin metropol hızından uzak olması, nüfusun kalabalık olmamasının da böyle bir avantajı var. Örneğin İngiltere’de birçok insan, uzun saatler çalışıp, 1-2 haftalık izinlerini Kıbrıs gibi bir yerde geçirmenin hayalini kuruyorlar. Bugün absürt kira fiyatları, düşük ücretler, sömürücü çalışma saatleri ve genel hayat pahalılığı ile fırsatların yoğunlaştığı büyük şehirler çok cezbedici değil artık. İnsanlar salt kendi maaşlarıyla ev tutup faturaları karşılayamıyor. Benzer sıkıntıları Kıbrıs’ta da yaşıyoruz tabii. Burada da birçok insan anne baba yardımı olmadan aldığı maaşla geçinme sıkıntısı yaşayabiliyor. Ekonomik güç burada da gittikçe belirli odaklar etrafında birikmeye devam ediyor. Bu açıdan eğitimli, yurt dışı deneyimi olan ve dinamik Kıbrıslı Türklerin, ki bunların sayısı azımsanmayacak kadar fazladır, ülkeye dönüp belirli sorumlulukları almaları gerektiğini düşünürüm.
“Adadaki mevcut yapı, dinamik insanların enerjisini yutuyor, değişiklik getirmek isteyenleri bezdiriyor hatta. Ama bu yapı sadece dışardan gelen bir şey değil. Yapının temel taşlarını oluşturan biziz”
“Yapının temel taşlarını oluşturan biziz”
Bir diğer mevzu da ekonomik gücü olanların, devletin sunduğu imkanlardan yararlananların ve karar mekanizmalarında yer alanların hesap verme zorunluluğunu hissetmeleridir. Evet adadaki mevcut yapı, dinamik insanların enerjisini yutuyor, değişiklik getirmek isteyenleri bezdiriyor hatta. Ama bu yapı sadece dışardan gelen bir şey değil. Yapının temel taşlarını oluşturan biziz.
“Liderler arası yapılan görüşmelerde gördüğümüz bir şey var, birleşmeye samimiyetle inanan iki lider de olsa, ayrılıkçı görüşleri olan iki lider de olsa sonuç değişmedi; görüşmeler tıkandı. Ama bu yolun sonu demek değil”
“Bölünmüş bir Kıbrıs’ı benimsemem mümkün değil”
- Soru: Başarılı bir genç olarak adadaki duruma ve adanın geleceğine dair düşünceniz nedir?
- Uluçay: Liderler arası yapılan görüşmelerde gördüğümüz bir şey var, birleşmeye samimiyetle inanan iki lider de olsa, ayrılıkçı görüşleri olan iki lider de olsa sonuç değişmedi; görüşmeler tıkandı. Ama bu yolun sonu demek değil. Şahsen bölünmüş bir Kıbrıs’ı benimsemem mümkün değil.
“Şahsen bölünmüş bir Kıbrıs’ı benimsemem mümkün değil. Küçükken biz Kıbrıs’ın birleştiğini görüp yaşayacak jenerasyon olduğumuza inanırdık. Şimdi ilk defa bölünmüş bir Kıbrıs’ta yaşayıp ölme ihtimalinin olduğunu bu kadar net hissediyorum. Ama bu iş bitti demek değil”
“İlk defa bölünmüş bir Kıbrıs’ta ölme ihtimalini bu kadar net hissediyorum”
Küçükken biz Kıbrıs’ın birleştiğini görüp yaşayacak jenerasyon olduğumuza inanırdık. Şimdi ilk defa bölünmüş bir Kıbrıs’ta yaşayıp ölme ihtimalinin olduğunu bu kadar net hissediyorum. Ama tekrardan söylemek isterim, bu iş bitti demek değil. Daha farklı yöntemlerle ilerlenmesi gerektiği açıktır. İki toplumdaki birleşik Kıbrıs savunucularının tabanla daha derin ilişkiler kurması lazım bence.
“Birlikte, bir hedef için emek vermek ilişkileri çok farklı şekillendiriyor”
Yine iki toplumlu aktivitelerde birlikte üretime daha çok önem verilmesi lazım. Mesela ben Lefkoşa İngiliz Okulu’nda 3 sene Kıbrıslı Rum öğrencilerle okudum, 5 ay ,da Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığı sırasında, Kıbrıslı Rumlarla çalıştım. Çalışma deneyimimdeki en önemli farklılık birlikte üretmemizdi. O 5 ay içerisinde 3 senede olmadığı kadar yakınlaştığım çalışma arkadaşlarım oldu. Birlikte bir hedef için emek vermek ilişkileri çok farklı şekillendiriyor. Bunun dışında değinmek istediğim bir şey daha var. Kendi ayaklarımız üzerinde durabileceğimiz bir yapı oluşturmak için kafa yormak ve efor sarf etmek zorundayız. Gelecek de olası herhangi bir senaryoda, gerek birleşme olsun, gerek devam eden izolasyon olsun, varlığımız buna bağlıdır. Bunun için de Kıbrıslı Türk toplumu içinde kemikleşmiş parti, örgüt vs. yapılarının ötesine geçecek diyalog ve birlikte hareket kanalları gereklidir. Bunun için lazım olan beyin gücünün Kıbrıslılar arasında var olduğunu düşünüyorum.