▶ Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar, ikinci tur görüşmeleri kapsamında Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi partileri ziyaret etti; ana muhalefet CTP ve iktidardaki UBP, YENİDÜZEN’e görüşmelerin içeriğini değerlendirdi.
Aygün Bahar ÖKMEN
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar, ikinci tur görüşmeleri kapsamında Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi partileri ziyaret etti; ana muhalefet CTP ve iktidardaki UBP, YENİDÜZEN’e görüşmelerin içeriğini değerlendirdi.
CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy, “Holguin kararlı ve yapıcı” dedi, “Adadaki durum sürdürülebilir değildir, Kıbrıs sorununun çözülememesinin bedeli adadaki herkes için ağırdır” ifadelerini kullandı.
UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu ise “Kritik nokta ortak bir zemin bulunmasıdır” dedi, “Sayın Holguin’e bu süreçte başarılı olmak istiyorsa yeni fikirlere açık olması gerektiğini anımsattık” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Sekreteri Asım Akansoy:
“Adadaki durum sürdürülebilir değildir, Kıbrıs sorununun çözülememesinin bedeli adadaki herkes için ağırdır”
Holguin ile siyasi partilerin görüşmelerini YENİDÜZEN’e değerlendiren Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Sekreteri Asım Akansoy, görüşmelerin verimli geçtiğini düşündüğünü aktardı. 2017 yılında Crans Montana’nın ardından müzakerelerin krize girdiğini ifade eden Akansoy, 2019 yılında BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Berlin’de gerçekleşen üçlü toplantının devamında 2021 yılında Cenevre’de Sayın Tatar’ın katılım gösterdiği gayri resmi bir toplantı yapılmakla birlikte çok verimli çalışmaların olduğunu ifade etmenin mümkün olmadığını dile getirdi. 2020 yılından itibaren Türk tarafının tezlerinde bir değişikliğe giderek egemen eşitlik ve eşit uluslararası temsiliyete dayalı bir talep ortaya koyduğunu ifade eden Akansoy, “Biz, sürekli olarak bu talebin altının boş olduğunu ve bu talebin uluslararası camia tarafından karşılanamayacağını, BM’nin kararlarının zemin olarak kabul edilmesi gerektiğini ve BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde yola devam etmek gerektiğini ifade ediyoruz” dedi. Akansoy, “Bu çerçevede, Crans Montana’ya kadar elde edilen kazanımların çok önemli olduğu, bu kazanımların hem Kıbrıslı Rumlar hem de Kıbrıslı Türkler için ciddi anlamda bir değer olduğu, önemli olanın bundan sonra çözüm odaklı, belli bir takvime dayanan ve bizi sonuca götürecek, çözüm için kurgulanacak olan bir müzakere sürecine başlamaya ihtiyaç olduğu, CTP olarak uzun süredir dile getirdiğimiz konudur” şeklinde konuştu.
Sözlerine “Tam da bu çerçevede 2024 yılının başında Sayın Maria Angela Holguin Cuellar atandı” şeklinde devam eden Akansoy, bunun son derece önemli bir gelişme olduğunu ifade etti. “Taraflar arasında çözümle ilgili hiçbir beklenti olmasaydı, Kıbrıs Temsilcisi’nin atanmasına ihtiyaç duyulmazdı” diyen Akansoy, “Eğer bu göreve biri atanmış ise ve bu kişinin görevi iki taraf arasındaki görüşleri dikkate alarak ortak bir zemin oluşturmak ise, bu elbette önemli bir açılımdır. Uluslararası camianın bu yöndeki bir irade beyanıdır diye değerlendirmekte fayda vardır” şeklinde konuştu.
Sayın Holguin’in daha önce 8 yıl Dışişleri Bakanlığı yaptığını, pek çok müzakere sürecinin içerisinde bulunduğunu, Kolombiya’yı BM’de temsil etmiş olduğunu, diplomasiden anlayan ve yüksek profilli bir siyasetçi olduğunu ifade eden Akansoy, “Bu vasıfları, sorunları çözmeye dönük kapasitesinin yüksekliğine işaret etmektedir ve elbette bu göreve atanmış olan her kişi gibi iddialıdır. BM bu süreçte Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların daha fazla ön planda olmasını isteyecektir. Buna karşın Sayın Holguin’in oynayacağı rol, sürecin sonuçlandırılması açısından oldukça önemlidir diye düşünebiliriz” ifadelerine yer verdi.
Akansoy, sürece yönelik olarak, “BM, Crans Montana’da sütten dili yandığı için yoğurdu üfleyerek yemek isteyecektir. Aslına bakarsanız durum hepimiz için böyledir. Çünkü 2017’de Crans Montana’da başarısız olunmasının sebeplerinden bir tanesi de Hristodulidis idi. Dolayısı ile şimdi ‘yeniden Crans Montana’dan başlayalım’ söylemleri tatmin edici ya da tam olarak güven verici olmuyor Hristodulidis söylemi bakımından” dedi.
“Sayın Holguin kararlı ve yapıcı”
“Ben Sayın Holguin’in yapıcı ve dikkatli bir süreç içerisinde olduğunu gözlemliyorum” diyen Akansoy, sözlerine “Bir süreç uyguluyor. Önce tarafları ve garantörleri iyice dinlemek istiyor. Belli hamleleri buna göre öngörecektir diye tahmin ediyorum. Çünkü sadece dinleyerek ve tarafların görüşlerini alarak herhangi bir strateji geliştirilemez” şeklinde devam etti. Akansoy, “Fakat geçmişte çok ciddi deneyimler yaşandı. Çok ciddi temsilciler görev aldı. BM de bu konudan yoruldu. Ortada bir güven sorunu var ve bu sorunun aşılması lazım” dedi. Güven sorununun aşılabilmesi noktasında Holguin’e büyük görev düştüğünü ifade eden Akansoy; “Ben kendisini kararlı ve yapıcı gördüm. Sloganlarla hareket etmek yerine işin özüne odaklanıyor ve çözümü nasıl sağlayabiliriz noktasında, dünden bugüne deneyimleri, eksiklikleri, fazlalıkları değerlendiriyor. Bu bakımdan dikkatli söylemleri ve konuşmadan öte iş yapmaya odaklanıyor olması dikkate alınır bir noktadır diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.
“Siyasi eşitliğe dayanan, İki bölgeli, iki toplumlu çözüm”
Akansoy federal çözüme vurgu yaparak “CTP olarak biz öncelikle şunu söylüyoruz, müzakerelerin BM zemininde, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde, iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayanan bir noktada ilerlemesi gerektiğini bir federasyonlar taçlanması gerektiğini söylüyoruz. Ama bunu söylerken ezberci bir yaklaşımla değil, içini doldurarak söylüyoruz” ifadelerine yer verdi. “BM Genel Sekreteri’nin de ifade ettiği gibi bunun sonuç odaklı bir süreç olması gerektiğini düşünüyoruz” diyen Akansoy, “Yani süreç başladıktan sonra sonuca evrilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Akansoy, CTP olarak temel yaklaşımlarını aktarırken; “Bunun için öncelikle 2006-2017 arasında bugüne kadar çözümle ilgili alınmış tüm kararlar, 2006-2017 arasındaki tüm mutabakatlar, 11 Şubat 2014 Anastasiadis-Eroğlu ortak açıklaması ve elbette Guterres’in ortaya koyduğu çerçeve, çözüm için önemli olacaktır. Fakat bunların baştan çok iyi bir şekilde planlanması gerekmektedir. Gelişigüzel bir müzakere süreci değil, bizi sonuca ulaştıracak bir müzakere sürecine ihtiyacımız var ve bu yeni bir süreç olmamalı ki sonuç elde edilebilsin” ifadelerine yer verdi.
“Burada Kıbrıslı Türklerin yüksek hassasiyet taşıdığı siyasi eşitlik konusunun temel bir parametre olduğunu söylüyoruz. Bunun bir pazarlık unsuru olmaması gerektiğini, bu çerçevede de Crans Montana’da da ifade edildiği üzere Kıbrıslı Türklerin dönüşümlü başkanlık gibi, federal devlette bir olumlu oy gibi hususların da mutlaka siyasi eşitlik yaklaşımı içerisinde yer alması gerektiğini düşünüyoruz” diyen Akansoy, sözlerini “Zaten Annan Planı’nda da Crans Montana’da görüşülen çözüm modelinde de iki kurucu devletin bulunduğu tek egemenlikli bir yapı öngörülmektedir. Burada gidişat tek egemenliğin olduğu ancak iki kurucu devletin eşit statüsünün kurgulanacağı bir yaklaşıma doğru da evrilebilir. Dolayısı ile bunun biz çok iyi yapılandırmış bir şekilde ve riske edilmeyecek şekilde ele alınması gerektiği görüşündeyiz” şeklinde sürdürdü.
“Yerel seçimlerin ardından Türkiye’nin Kıbrıs konusuna daha fazla zaman ayıracağını düşünüyoruz”
Türkiye yerel seçimlerinin yaklaştığının ve yerel seçimlerin ardından Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik bir hareketlilik yaşanabileceğinin altını çizen Akansoy, “Üç garantör ülke var ve bu garantör ülkelerin her üçünün de yeni yapıyı, kurulacak olan yeni çözüm modelini onaylaması gerekiyor. Dolayısı ile üç garantör ülkenin de bu anlamda önemli rolü olduğunu söylemek mümkün. Burada en sıkıntılı nokta Kıbrıs Türk tarafının tatmin edici bir özne pozisyonunda olmamasıdır. Kıbrıslı Türkler yıllardan beri, Denktaş’tan, Talat’tan, Eroğlu’ndan ve Akıncı’dan beri, her zaman başvurulan, dikkate alınan ve görüşleri Kıbrıs Türk toplumu nezrinde bir temsiliyet içeren yaklaşımlar olmasına karşın şu anda Sayın Tatar’ın uyguladığı politika ne yazık ki bunun dışındadır” dedi.
“Adadaki durumun sürdürülebilir olmadığını Türkiye de görüyor”
Adadaki durumun sürdürülebilir olmadığının altını çizen CTP Genel Sekreteri, “Bunun sürdürülebilir olmadığını Türkiye de görmektedir. Adadaki durumun sürdürülemez olmasının bir bedeli vardır ve bu bedel başta Kıbrıslı Türkler olmak üzere her tarafça ödenmektedir. Bu durumun ve adadaki belirsizliğin ortadan kalkarak siyasi anlamda bir istikrar alanının oluşabilmesi için Türkiye’ye de önemli görevler düşüyor” şeklinde konuştu. “Türkiye şu anda çok yoğun bir seçim sürecindedir. Seçim sürecinin ardından biz de Türkiye’nin bu konuya daha fazla zaman ayırabileceğini ve belli görüşler ortaya koyacağını düşünüyor ve bekliyoruz” diyen Akansoy, “Ancak burada Kıbrıslı Türklerin sessiz kalması ya da bu süreçte etkin olamaması diye bir şey söz konusu olamaz. Biz de bu bağlamda Cumhuriyetçi Türk Partisi olarak Kıbrıslı Türklerin beklentilerini en ayrıntılı şekilde ortaya koyuyoruz. Var olan boşluğun doldurulmasında elimizden gelen tüm çabayı gösteriyoruz” ifadelerini kullandı.
“Kıbrıs sorunu çözümsüzlüğünün bedeli, adada yaşayan herkes için çok ağır”
Kıbrıs’ın kuzeyine ve güneyine işaret ederek “Her iki taraftaki kamuoyu yoklamalarının da bize her iki tarafın da şu anda ekonomi noktasında ciddi sıkıntıları olduğunu söylüyor. Evde tencere kaynamazsa insanların öncelikli olarak bu problemi çözmeye yönelmeleri çok doğaldır” diyen Akansoy, “Ancak bu ülkede adanın kuzeyinde de güneyinde de Kıbrıs sorunu çözümsüzlüğünün bedelinin çok ağır olduğunu ve bu ağır bedelin ekonomiden hayatın tüm unsurlarına yansıdığını görüyoruz. Bizim de yapmış olduğumuz kamuoyu araştırmalarında Kıbrıs sorunu belirleyici bir pozisyonda duruyor. Aslında adada yaşayan herkes Kıbrıs sorununun yaratmış olduğu sorunlar ve sıkıntıların farkındadır ama önceliklendirme konjonktürel olarak değişebilir bu da gayet doğaldır” şeklinde konuştu.
Yapılan görüşmelerin ardından basına yansıyan bazı açıklamaları değerlendiren Akansoy; “Bu açıklamalardan bazıları federasyon öldü bundan sonra şöyle bir model olacaktır şeklindeydi” diyerek bunları slogancı söylemler olarak değerlendirdiğini ifade etti. Akansoy, Kıbrıs sorununun çözüm odağının BM Güvenlik Konseyi kararları olduğuna bir kez daha vurgu yaptı. “Ya BM üvenlik Konseyi Kararları çerçevesinde bir çözüm olur ya da bir çözüm olmaz. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Dolayısı ile Kıbrıs’ta olası bir çözümü bu şekilde baltalamaya çalışmak yerine olabilecek olanlar noktasında, mümkün olanlar noktasında daha sağduyulu, daha ortak bir dil ile süreci yönetmemiz ve sürece katkı sunmamız gerekmektedir” dedi.
“Taraf fark etmeksizin, beklentilerin BM Güvenlik Konseyi kararları zemininden çıkması, süreci çökertebilir”
“Taraflar arasında herhangi bir zemin oluşturulamaz ise ve taraflar (Türk tarafı veya Rum tarafı fark etmeksizin) BM’nin ortaya koyacağı zeminin dışına çıkarak görüşlerini maksimalist bir boyuta taşır ve beklentilerini yükseltirse sürecin çökmesi de mümkündür” diyen Akansoy, “BM burada sonuna kadar kalma durumunda olmaz. Raporunu yazar ve ayrılır. Bu nedenle burada kaybedecek olan hepimiz olacağız. Daha fazla Kıbrıslı Türkler olacak. Bu elbette asla, haklarımızdan vazgeçelim, Kıbrıslı Türkler BM zemininde haklarını savunmasın anlamına gelmez” ifadelerine yer verdi.
“Cumhuriyetçi Türk Partisi olarak biz geçtiğimiz gün Sayın Holguin ile yapmış olduğumuz görüşmeden oldukça memnun kaldık. Bundan sonraki süreçte de elimizden gelen her türlü katkıyı ortaya koymaya devam edeceğiz” dedi.
Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu:
“Kıbrıs’taki süreçle ilgili kararı verecek olan Kıbrıs Türk halkı ve Kıbrıs Rum halkıdır”
BM Genel Sekreteri Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar’ın siyasi partileri ziyaret etmesini son derece olumlu bulduğunu ifade eden UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu, “Sayın Holguin, ortak bir zemin olup olmadığını araştıracak. Ortak zemin olması halinde her iki tarafın da rızası alınarak de görüşme süreci başlayacak” şeklinde konuştu. Hasipoğlu, siyasi partilerin görüşlerinin bu hususta önem arz edeceğini belirterek, “Biliyorsunuz ki Sayın Holguin, 5 Ocak 2024 tarihinde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Şahsi Temsilcisi olarak 6 aylığına görevlendirilmiştir. Başlıca görevi de ortak zeminin olup olmadığının çalışmasını yapmaktır. Her iki tarafın liderleri de her Kıbrıs konusunda önemli bir gelişme veya bir zirve olacağı, süreçte bir gelişme olacağı zaman olduğu gibi, diğer parti temsilcilerini davet etmektedir. Dolayısı ile siyasi partilerin görüşleri önemlidir” ifadelerine yer verdi.
“Kritik nokta ortak bir zemin bulunmasıdır”
Hasipoğlu, Holguin’in yetkisi çerçevesindeki çabalarını önemli gördüğünü dile getirirken “Bu aşamada kritik nokta, Holguin’in iki taraf arasında yeni ve resmi bir sürece geçilebilmesi için ortak zemin olup olmadığını araştırmasıdır. Sayın Holguin’in yetkisi bir müzakere sürecinde arabulucu olmak veya müzakereleri yürütmek değildir. Sadece iki tarafın da pozisyonunu anlayarak bahsetmiş olduğum ortak zemini bulmaktır” dedi.
Holguin ile UBP’nin yapmış olduğu görüşmede kendisinin de yer aldığını dile getirmesinin ardından görüşmeyi değerlendiren Hasipoğlu, “Kendi görüşmemiz açısından söylemem gerekirse, biz kendisine kendi pozisyonumuzu aktardık. 2021 yılında, Cenevre’de ortaya koymuş olduğumuz öneri ve bu öneri içerisindeki egemen eşitlik ve uluslararası eşit statünün kabul edilmesi ilkesini kendisine ilettik” ifadelerine yer verdi.
“Sayın Holguin’e bu süreçte başarılı olmak istiyorsa yeni fikirlere açık olması gerektiğini anımsattık”
Hasipoğlu, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in de bu önerileri reddetmediğini dile getirerek “Artık yeni ve farklı şeyleri konuşmanın zamanının geldiğini, kutunun dışında (out of the box) düşünmemiz gerektiğini Sayın Holguin’e anımsattık” ifadelerini kullandı. Hasipoğlu, “Aynı şeyleri görüşerek bir sonuç beklemenin” mümkün olmadığının altını çizerek, yeni bir zeminde, yeni şeyleri konuşmanın zamanının geldiğine dikkat çekti. Hasipoğlu, “Görüşmemizde Sayın Holguin’e eğer bu süreçte başarılı olmak istiyorsa yeni fikirlere açık olması gerekiğini izah ettik. Bizi anladığını düşünüyorum. Elbette Sayın Holguin kendi değerlendirmesini yapacak ve ortak bir zeminin olup olmadığına karar verecektir ve BM Genel Sekreteri’ne bu doğrultuda bir rapor yazacaktır diye düşünüyorum” dedi.
“Kıbrıs’taki süreçle ilgili kararı verecek olan Kıbrıs Türk halkı ve Kıbrıs Rum halkıdır”
Türkiye’deki yerel seçimlere değinen Hasipoğlu, “Bu süreci Türkiye’nin seçimlerine endekslemeyi doğru bulmuyorum. Kıbrıs’taki bu egzersiz, BM’nin bu egzersizi bağımsız olarak zaten devam etmektedir. 6 ay süresince Sayın Holguin de bu süreci zorlayabilir veya sürecin yarısında da bir sonuca varabilir. Ortak bir zemin vardır diyebilir ya da tıpkı Kosova ve Sırbistan’da olduğu gibi ortak bir zemin bulunamadığını dile getirerek bu sürecin çöktüğünü ilan edebilir. Bu opsiyonlar ona aittir, onun takdiridir” ifadelerine yer verdi. “Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinin daha da iyi gitmesinden mutlu oluruz ancak bu durum bu iki devlet arasındadır. Buradaki süreçle ilgili kararı verecek olan Kıbrıs Türk halkı ve Kıbrıs Rum halkıdır” şeklinde konuştu.
“Müzakerelerin başlaması adına ortak bir zemin bulunabilmesi için gereken, egemen eşitliğimiz ve uluslararası eşit statümüzün kabul edilmesidir”
Hasipoğlu sözlerini, “Biz Ulusal Birlik Partisi olarak her daim ortaya koymuş olduğumuz ilkeler ve pozisyon çerçevesinde görüşmeye hazırız. Ancak bize göre müzakerelerin başlaması adına ortak bir zemin bulunabilmesi için gereken, egemen eşitliğimiz ve uluslararası eşit statümüzün kabul edilmesidir” şeklinde sonlandırdı.