Tufan Erhürman
Hobbes’a göre, tabiat halinde insan insanın kurdudur. Her bir kişi, kendini korumak için bir diğeriyle savaş halindedir, onun düşmanıdır, onu yiyip bitirmek için uğraşır. Devlet de zaten bu nedenle gereklidir. Leviathan ortaya çıkmalı, bu savaşa bir son vermelidir. Aksi halde insanlık kendi kendini tüketecektir.
Tabiat hali diye bir halin varlığı da, eğer öyle bir hal varsa o halde insanların birbirlerinin kurdu olup olmadığı da, devletin çatışmaları ortadan kaldırıp kaldırmadığı da son derece tartışmalıdır. Herhalde tartışma konusu olmayan tek şey, Hobbes’un belli bir hal (tabiat hali) ile ilgili olarak kullandığı bir cümlenin (ki muhtemelen Hobbes’tan en çok alıntılanan cümledir), “insan insanın kurdudur” cümlesinin, bazı zaman ve mekanlarda insanların hallerini açıklamaya fena halde elverişli olduğudur.
İnsanın insanın kurdu olduğu yerde, iki kişinin bir araya gelerek bir şey üretmesi, yanlış giden bir şeyleri düzeltmesi mümkün değildir. Her bir insan, kendini ipek böceği, ötekini dut yaprağı gibi görür. Nasıl ki ipek böceği dut yaprağını kemire kemire geriye ne idüğü belirsiz bir dal bırakır, insan da diğerini kemirip posasını çıkarıncaya kadar rahat etmez. Rekabet acımasız ama daha da kötüsü bitimsizdir. Çünkü dut yapraklarından biri bitince sıra hemen ötekine gelecektir.
Hazin olan, buradaki algıda her bir kişinin kendisini ipek böceği, geriye kalan herkesi de dut yaprağı olarak görmesidir. Yani kimse ortada birden fazla ipek böceği bulunabileceğini kabul etmemektedir. Bazen bir dut yaprağını ancak birden fazla ipek böceğinin kemirip tüketebileceği fark edilmekte, o zaman geçici ittifaklar kurulabilmekte, ancak o dut yaprağı tükendiği anda bir an öncenin müttefik böcekleri birbirlerinin gözüne yeniden dut yaprağı gibi görünmeye başlamaktadır. Durum hazindir çünkü diğerlerini kemirmek için bu kadar çaba sarf edilmesinin temel sebebi kendi varlığını sürdürmek, güvenliğini tesis etmektir. Gösterilen çabanın kişiyi vardırdığı sonuç ise yalnızlık, dolayısıyla bizatihi güvensizlik, hatta yok oluştur. Çünkü insan sosyal bir hayvanken, sınırsız sayıda dut yaprağının karşısındaki ipek böceği bir başına ve yapayalnızdır.
Bundan bile daha hazin olan ise insanın insanın kurdu olduğu yerdeki kişinin bir kurda dönüştüğünü fark etmesinin son derece güç olmasıdır. Çünkü bir kez kurda dönüştü mü, insan olduğu günleri hatırlayıp da kendi kendine “ben ne yapıyorum” diye sormak imkanın sınırlarının ötesine taşınmaktadır. Bu durumda insanın insanın kurdu olduğu bir ortamda kalan insan ne yapmalıdır? Haneke, “Kurdun Günü” adlı filminde tam da böyle insanların olanaklarını araştırmaktadır. Peki çıkış var mıdır? “Yoktur” diyerek kestirip atmaya gönül razı değildir elbette ama sanırım en azından “çıkışı bulmak son derece zordur” demek dürüstlüğün gereğidir.