Türkiye düşmanı Kıbrıslı Türk yoktur!
Ama, “olması istenmektedir!”
Neden mi?
Çünkü Türkiye’deki siyaset, “yönetmek için gerginlik” temeli üzerine oturtulmuştur!
-*-*-
Ne zaman başladı bu siyaset?
Bu siyaset aslında eskiden de vardı ama Mustafa Akıncı’nın görev süresinin son bir yılında, daha şiddetli bir şekilde yaşama geçirildi.
-*-*-
Kasten yaratılan, bilinçli olarak uygulanan bir siyasetten söz ediyorum…
-*-*-
Mesela internet üzerinden yayın yapan ve cumhurbaşkanı ile bakanların tanıdığı – bildiği insanlar tarafından yönetilen sözde gazeteler yayınlayıp, “muhalif” saydıkları kişilere hakaret yağdırmaktadırlar…
-*-*-
Amaç nedir?
Germek!
Toplum gerilecek, sinir uçları ile oynanacak ve daha rahat yönetilir hale gelecek!
-*-*-
Türkiye’nin, Kıbrıs’ta çözümle alakalı bir siyaseti yoktur.
Efendim Annan Planı’na “evet” dendiğinde de mi yoktu?
Evet yoktu!
Çünkü karşı tarafın zaten hayır diyeceği belliydi!
-*-*-
Bakın, Annan Planı döneminde “evet” diyen TC’deki aynı yönetim ile KKTC’nin “hayır” diyen siyasi grupları “canım – gülüm”lerdedir!
Tutarlı bir çizgi, doğru bir siyaset, çözüm hedefli bir plan olsaydı; şu anda Erdoğan ile Tatar arasında siyasi yakınlık asla olmazdı!
-*-*-
Türkiye, “ben güçlüyüm, sizi hem kurtardık, hem de yedirip içiriyoruz, hatta giydiriyoruz, tüm paranızı biz veriyoruz, bize muhtaçsınız” atmosferi yaratmayı da hedef olarak belirlemiştir.
-*-*-
Tatar’ın çok affedersiniz ama “sirk maymunu” gibi Türkiye’de sokak sokak, mahalle mahalle dolaştırılmasının tek sebebi de budur!
Bakın, görün, Tatar sadece ne diyor?
“… Bizi ayıramazlar”…
“… Bizi AB’ye alıp Türkiye’den koparmaya çalışıyorlar”!
-*-*-
Kıbrıslı Türkler AB vatandaşı olursa, Türkiye’den kopacak mı?
İngiliz vatandaşı Tatar’ın kendisi kopmadığına ve kopmayacağına göre, öteki Kıbrıslılar neden kopsun?
Tatar’ın ne tür bir farkı var ki bizden?
O’nun da pasaportları, benimkilerle aynı değil mi?
-*-*-
Mesela Ersin Tatar, Türkiye’deki saçma sapan ve mütekabiliyet esasını hiçe sayan, eşit devlet iddiasıyla bağdaşmayan gezilerini eleştirenlere, “ruh sağlıkları bozuk” dedi!
Kimin ruh sağlığının bozuk, kimin sağlam olduğuna siyasetçiler ya da ekonomistler değil, doktorlar karar verir!
Tatar’ın son özel düğünü de kapsayan Hayme Ana ve akabinde de İzmir ziyaretlerini, “devlet ziyareti olamaz, mütekabiliyete aykırı, devletlerarası ilişkilere aykırı, uluslararası hukukla ve bu hukuk içerisindeki eşitlikle bağdaşmayan ziyaretler” olarak eleştirdim.
“Özel gezi olabilir, masrafları kişi tarafından karşılanmalı, devlete ödettirilmemeli” diye yazdım.
“Ruh sağlığı bozuk” iddiasını üzerime alıyorum ve Tatar’la birlikte, dilediği doktorlara, dilediği psikiyatristlere görünmeyi kesinlikle kabul ediyorum!
-*-*-
Tatar, “hayır benim gezilerim mütekabiliyete aykırı değildir, yasal devlet ziyaretidir” diyemediği için; çünkü değil ve bunu biliyor; yani eleştiriye yanıt bulamadığından, “siz delisiniz” demeye getiriyor…
Eleştirilerin doğru olduğunu biliyor…
Bilmese bile; bir devlet başkanının Nasreddin hoca kostümlü adamlar, mehter takımları veya polis kıtaları tarafından, valilikler, kaymakamlıklar hatta müdürlükler ve muhtarlıklar önünde kabul edilemeyeceğini öğrenmesi gerekiyor!
-*-*-
Lefkoşa Türk Belediyesi’nin, Denktaş ailesinin de onayı ve desteği ile merhum Rauf Raif Denktaş’ın anıt mezarının bitirilmesi ve yönetilmesi için hazırladığı projeye hükümetin ve Tatar’ın tepki koyması da Türkiye’nin aynı siyaseti kapsamında kabul görmüyor.
Üstelik işin içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmasına rağmen.
Ama hayır; anıt mezarın bakımını da “Recep Tayyip Erdoğan” yapmalı!
En önemli rakiplerinden biri sayılan ve son 20 yıl içerisinde, Erdoğan’a en ağır seçim yenilgisini yaşatan Ekrem İmamoğlu’nun KKTC’de yıllardır utanç abidesine dönen anıt mezarı tamamlamasına da izin verilmiyor.
-*-*-
Ama öte yandan karayollarındaki tamirat, bakım ve bitirme çalışmalarını KKTC’nin bir bakanı ile TC’nin Büyükelçisi birlikte denetliyor.
Mesaj açık: “Sidikli Kıbrıslı Türkler, siz yol mol yapamazsınız, aha biz yapıyoruz”!!!
-*-*-
Böyle devlet yönetilmez!
Böyle toplum ya da halk olunmaz!
Türkiye ekonomik anlamda yardım edecekse, usulüne göre eder, usulüne göre de müdahalesini yapabilir ama bu yapılanlar, ne usul, ne mütekabiliyet ne de ahlak sınırları içerisinde açıklanabilirdir.
Tam bir rezalettir.
-*-*-
Ülkede, Denktaş’ın kurduğu UBP dahil, tüm siyasi partileri, Lefkoşa Türk Belediyesi’nin anıt mezarla ilgili projesine sahip çıkmaya davet ediyorum.
Belki de son “karşı duruşumuz” olacak!
Hiçbir siyasi hesap veya politik rant hesabı yapmaksızın, eğer bu projeye sahip çıkıp, “hooops dedik” tavrını sergileyemezsek; bitiş çizgisine biraz daha itilmiş olacağız!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Evet, günlerdir yazıyorum; UBP’nin de kaybedilmemesi çok önemlidir, anıt mezar projesine sahip çıkılması da çok önemlidir…
Notlarım…
Tatar’lar, Osmanlı değildir…
Moğol’dur…
Kaldı ki, “Osmanlı soyundan gelmek”; Osmanoğulları’ndan olmakla alakalıdır…
Ve bu konuda “milliyetçilik” – “Türkçülük” yapmak, ciddi anlamda “akıl sağlığı bozukluğu” demektir…
Sakın yanlış anlamayın ama Tatar’lar, Dünya’nın en iyi yay ve ok kullanan “ırkı” kabul edilirdi.
At üzerinde bile, görmeyen gözlerle, aynı anda üç ok atan Cüneyt Arkın kadar olmasa da, Tatar’ların bu “okçuluk” özelliği önemliydi…
Ama Tatar’lar, Osmanlı ordusuna ilk kez 1800’lü yıllarda alındılar…
O yıllarda, Osmanlı’nın en elit askeri birliklerinden biri dağıtılmış ve yerlerine Tatar’lardan oluşan birlik kurulmuştu…
Dağıtılan birliğin adı da ilginçti; not düşmek adına yazmak istedim…
Ne miydi?
“Deliler”…
-*-*-
Ne ilginç bir durumdayız!
Hem Güneyimizdeki, hem de Kuzeyimizdeki eğitimin çok ortak bir yanı ortaya çıktı!
Ne mi?
Atatürk düşmanlığı!
Hem Güney’de, hem Türkiye’de “Atatürk” adından ne yazık ki korkuluyor…
Ama daha da ilginç olan nedir?
KKTC’deki siyasiler, Güney’deki Atatürk düşmanlığını sert ifadelerle eleştirirken, Türkiye’deki yobazlara “gık” diyemiyor!
Üzgünüm ama böyle!
-*-*-
Kurultay yapamıyorlar…
Seçtiklerini başkanlığa getiremiyorlar…
Yalakalık maksadıyla camiye gitmeye başladılar…
Denktaş’ın anıt mezarının yapımına bile korkudan karar veremiyorlar…
Kıbrıs’la yakından uzaktan alakası olmayan iki kuruşluk “danışmanların” resmen yağcısı oluyorlar…
Pandemi yönetiminde tam bir rezalet yaşatıyorlar; “Dünyalı” olabilmek için, Cuma günleri Güney Lefkoşa’daki fuar alanına gidip, mültecilerle birlikte aşı olmamız gerektiğini biliyorlar…
Biliyorlar ama gidip Kütahya’da, İzmir’de martaval okuyorlar!
Ve devlet yönettiklerini sanıyorlar!