ABD'nin devreye girmesiyle yapay ortak metin sorunu aşıldı ve tabiri caizse "kaybettiğimiz eşeğimizi bulup sevindik". Allah'ın sevdiği kulları mıyız? Malum, Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir, sonra da buldururmuş.
Hürriyet'in haberine göre ortak metin, yeni Kıbrıs'ın çerçevesini çiziyor: Yeni devlet siyasi eşitlik temelinde iki toplumlu iki bölgeli federasyona dayalı olacak, BM ve AB’nin üyesi olarak tek vatandaşlık, tek temsiliyet ve BM’ye üye ülkelerin sahip olduğu özellikte tek egemenliği bulunacak, egemenlik Kıbrıslı Türk ve Rumlara eşit yayılacak, kurucu devletler yetkilerini federal hükümetten bağımsız kullanacak, Birleşik Kıbrıs vatandaşları ayrıca Türk ve Rum kurucu devletinden herhangi birinin vatandaşı olacak, hiçbir taraf diğer taraf üzerinde otorite ve idari yetkiye sahip olmayacak, Birleşik Kıbrıs, her iki tarafta eşzamanlı ve ayrı ayrı düzenlenecek referandumdan sonra ortaya çıkacak ve başka bir ülke ile herhangi bir şekilde kısmi veya bütün olarak bölünme birleşme ya da ayrılma hakkı yasaklanacak.
2004 tecrübesi Kıbrıslı Türklere toplumsal gelişimimize odaklanmamız gerektiğini öğretmiş olmalıdır. Çözüm de bu manada bir amaç değil araçtır.
Kıbrıslı Rumlar son 10 yıldır toplumsal gelişimimizi KKTC'nin tanıtılması ve bu yolla ayrılığın kalıcılaştırılması ile özdeşleştirip AB nazarında yoğun çaba sarf ettiler. Bu sayede AB'nin Kıbrıs'ı birleştirme çabalarının bir parçası olarak Kıbrıslı Türklerin uyum sürecine katkısını alabildiğine kadükleştirdiler.
Şimdi bir yandan ABD müzakereler bağlamında ağırlığını koyarken diğer yandan AB'nin de "bu süreçte ben de varım" demesi gerekmiyor mu?
AB ile uyumlaşma çalışmalarımız müzakerelere paralelel olarak hızlandırılmalı ve Kıbrıs'ın kuzeyi çözüm ve AB üyeliği koşullarına hazırlanmalıdır. Hiçbir aday ülke Kopenhag ve Maastricht kriterlerini hayata geçirmeksizin AB üyesi olamıyorken bizim bir anda kendimizi AB çatısı altında bulmamız çok ciddi travmalara da sebebiyet verebilir. Bu göz ardı edilemez tehlikenin farkında olmamız ve sağlıklı bir geçiş için inisiyatif geliştirmemiz gerekmektedir.
2004'ten beridir çözüm ve AB üyeliği idealini gerçek manada içselleştirmiş olan toplum kesimleri büyük haksızlıklara uğradılar. Toplumsal gelişimi siyasetin odağına yerleştirenler, örgütlü ve örgütsüz çeşit türlü saldırılarla karşı karşıya kaldılar. Yeni sürecin bu yönden de normalleşme ve AB normları etrafında kenetlenme irademizi güçlndirmesi gerekiyor ki çözüm dinamiği gerçek işlevini yerine getirebilsin.
Tüm bunların yanı sıra hiç kuşkusuz çözüm, barış ve sonsuza kadar iki toplumun birarada yaşayabilmesi için gereken katkıyı yapmak ve bu ideal etrafında örgütlenmek CTP'nin özünü oluşturmaktadır. Özker Hoca, yaşamının son günlerinde, "Aklımda, kanımda ve yüreğimde Kıbrıs tek bir ülkedir!" dememiş miydi? O'na sözümüzdür, eski ara bölgeye barışa katkı yapan tüm yurtseverler anısına bir anıt inşa edeceğiz.
Ortak açıklamanın ardından çözüm müzakerelerinin de başarıyla sonuçlanmasını ve yaşanacak sürecin toplumumuzun başta AB olmak üzere tüm dünya ile uyumlaşma çabalarının önünü açmasını dilerim.
Onlarca yıldır süren acıların ve haksızlıkların ardından tüm Kıbrıslılar daha demokratik ve müreffeh bir ortak vatanda, Troyka ya da Türkiye ile onur kırıcı anlaşmalar imzalama zorunluluğunun olmayacağı bir geleceği hak ediyorlar. Bunun için muhafazakar ve ikircikli açıklamalardan medet uman değil vizyoner liderliklere ihtiyacımız vardır.
Tekrardan hoş geldin çözüm ve AB üyeliği dinamiği...