HOŞÇA KAL KÖYLÜM…

Tamer Öncül

Genç dostları yitirdikçe daha da yalnızlaşıyor insan.

Zaman değirmeni döndükçe, öğütüyor yaşamlarımızı…

Hırsların, özentilerin, kavgaların anlamsızlığını (sevdiklerimizle birlikte) toprağa gömüp; bildiğimiz yoldan yürümeye devam ediyoruz yeniden…

Yeni hırslar, özentiler kavgalar ve aptallıklar üreterek…

Çarşamba gün hastanenin mutfağında tertip yapan çalışanlardan biri elinde bir çay bardağıyla geldi; “bakın dolabın dibinden ne çıktı diye” bir çay kasesi uzattı bana. Üstünde Yusuf’un (Barkut) el yazısıyla (kırmızı keçeli kalemle) adını yazdığı beyaz bir fincan… İçimi, dört yıl önceki o hüzün sardı birden bire; gün boyu da sürdü huzursuzluğum. Gece, rüyamda yitirdiğim dostlarla konuşup duruyordum  (Fikret’le içiyorduk bir deniz kıyısında; ateşli sohbetimizi gelip geçenler bölüyordu; Fikreti’in suratı asılıyor kaşları kalkıyordu)…

2013 Şubat’ında, henüz 33 yaşındayken yitirmiştik Yusuf’u. İki yıl geçmeden,  sevgili meslektaşım, dostum İzgü’yü (Beyar) 45 yaşında yitirdik. Bir hafta sonra da Dr. Zerrin Akalın’ı…

Onların acısı hafiflemeden; geçen yıl Filiz Naldöven’i (genç sayılabilecek yaşlarda) kaybettik. Perşembe sabah, gece yapacağımız toplantının (Filiz’in 28 Haziran’daki ölüm yıldönümünde neler yapabiliriz”i konuşacaktık) haberleşmesini yaparken; Fatoş’un (Miralay) mesajıyla irkildim… “Hakan Çakmak :((( “ diye düşmüştü mesaj… Beynimden vurulmuşa döndüm…

Yanıtın ne olacağını kestirebildiğim halde “Ne oldu Hakan’a?” diye yazabildim zorlukla… O kötü sözcüğü yazamadı: “Bugün yapılmasın toplantı falan” … diye yanıtlayabildi.

Benden yedi yaş küçük “mahalle arkadaşım”. 1989 Aralık’ından 90 Mart’ına kadar üç ay Gülseren’de “HÜCRE” arkadaşım… ”Köylüm”(böyle seslenirdik birbirimize)… Sanatçı ve Yazarlar Birliği çalışmalarında/etkinliklerinde “sanat dostum”… Böyle erkenden nereye?!..

Şimdi masaya bir bardak daha koymak gerekecek; Fikret’in bardağının yanına!.. İkimizin bardağının arasında, yarısı rakı dolu o bardağın “sorumluluğu” bize aitti. Yine öyle olacak, emin ol…

Sen gittiğin yerde de sanat haberlerini kovalayacaksın; Fikret’le, Filiz’le buluşup; şiir konuşacaksınız…

Bizim gözümüzde, yitirdiklerimizin gülen fotoğrafları ve kurumuş gözyaşları olacak…

Erken, beklenmedik VEDA’lardan yıpranmış yüreklerimizde ağır bir sancı…

Hoşça kal Hakan.

Hoşça kal arkadaşım.

Hoşça kal köylüm…

Sana en çok yakışan şiirimle uğurluyorum seni…   

Işıklar içinde uyu…

 

ALNIMIZ AÇIK

 

Acılar öğüten

zalim değirmenin

hışmına uğramış saçlarımız…

Kırılıp dağılan umutlar

meteor kalıntısı izler bırakmış

gittikçe çoraklaşan

açık alınlarımızda…

 

Evet, alnımız açık

omuzlarımızın üstünde

hâla dik ve mağrur durur

erdemle yoğrulmuş başımız…

Kazandıklarımızdan

ağır basıyor yitirdiklerimiz

-kamburumuzun büyümesi ondan-

Eskittiğimiz yılların

umut ve düşlerin giysisi

örtüyor pörsümüş tenimizi,

ama alnımız açık hala.

Kutsal büyük ana

Kybele’nin kucağı kadar

açık ve davetkar

yeni düşlere, umutlara…   

 

Ocak 2000