Dr. Derviş Özer
(Dr. Derviş Özer, bir zamanlar Fodu Ebe’nin ve Dr. Kollitsi’nin bölge halkına ayırım yapmaksızın nasıl hizmet vermiş olduğunu hatırlıyor… Bu değerli yazısını teşekkürlerimizle yeniden paylaşıyoruz. S.U.)
“MESARYA’DAN HATIRALAR…
Yıllar önce, çok çok önce annem bile doğmamış daha, adada iki tane araba ya var ya yok. Birisi İngiliz valisinin, birisi de Değirmenlikli hükümet doktoru Kollitsi’nin. Bölgedeki tüm köyler Kollitsi’ye bağlı. Her ne olsa, her kimin karnı ağrısa, eşeğe biner Kolitsi’ye gider şifa bulurmuş. Gidemeyecek olanlar için Kollitsi’ye haber verilirmiş. Tabi o zaman telefon yok, eşekle veya bisikletle haber verilir, Kollitsi arabasına biner köye gelirmiş. Ama köye Dr. Kollitsi geldi mi arabasının arkası çocuk dolarmış tozun dumanın içinde kalan çocuklar Kollitsi,’nin arkasından tekerleme söyler, koşarlarmış…
“ Kollitsi geldi düt dedi”
“Yüreciğim küt dedi”
Köyde zaten hasta oldu mu Kollitsi gelecek diye çocuklar köyün girişinde bekler, ta hastanın evine kadar Kollitsi’nin arkasından hem tekerlemeyi söyler, hem de koşarlarmış.
Kollitsi bölge halkı tarafından sevilen sayılan bir doktormuş. Rumu, Türkü ona saygı duyar, din ve milliyetçilik gözetmeksizin dostluk kurar ve sağlıklarını, canlarını ona emanet ederlermiş.”
“FODU EBE…”
“Bir de Fotin Ebe varmış. Bazılarının deyişine göre Hodu, bazılarına göre de Fodu Ebe. Eksomedoşlu Fodu Ebe, 1940’tan 1963-64’e kadar bölgedeki tüm kadınları doğurtan efsane ebedir. Bisikletine biner ve bütün gebeleri ev ev gezip takip edermiş, bebelerin ve gebelerin sağlığı için, üşenmeden, her gün gelip tansiyon ölçer, idrar tahlili yapar ve onları doğurtmuştur. Fodu Ebe hemen hemen bölgedeki her evden bir kadını doğurtmuş ve onlara yani bebeklere ilk sütünü emzirmiştir. Kendi çocuklarına gösterdiği özeni ve ihtimamı bölgedeki her kadına Türk veya Rum demeden göstermiştir. Fodu Ebe bunları yaparken, fakir zengin diye ayırt etmeden yapmış, hele hele de Türk ve Rum ayırımı hiç yapmamıştır. Zaten köylülerimize de sorarsan milliyetini bilmezler ve ondan bizim Fodu Ebe diye bahsederler. Doğum parasını sorsan kimisine göre, iki yumurta, kimisine göre bir çanak taze fasulye, kimisine göre de bir şişe zeytinyağıdır. Fodu Ebe eğer kış ise kendisini arayan köylünün eşeğine binip doğuma gider, eğer yaz ise kendi bisikleti ile bütün gebeleri gezip şifa dağıtırmış.”
“BİRBİRİNE DÜŞMAN OLAN BEBELER…”
Yıllar yılları kovalar, Fodu Ebe bir sakkulla kuru fasulyeye doğum yaptırır, Dr Kolitsi bir şişe zeytinyağına hastalara bakar. Ve gün gelir Fodu Ebe’nin doğurttuğu bebeler birbirine düşman olur. Komşuluk nedir bilmezler, Kolitsi’yi dinlemezler, birbirlerin dövüp yaralamaya, daha da ileri gidip öldürmeye başlarlar.
Bununla da bitmez, köylerin etrafını silahlı kişiler sarar ve geceleri kuş uçurtmazlar. Köylere kimseyi sokmazlar. Hastalarını iyi eden ve çocuklarını doğurtan Dr. Kollitsi’yi ve Fodu Ebe’yi de Türk köylerine sokmazlar. Hastalar doktorsuz, gebeler ebesiz kalır. Fodu Ebe haber eder, izin verirlerse gelip doğurturum yoksa sadece dualarımı gönderirim ama korkmasın söyleyin o kıza, ben bilirim çok kolay doğuracak diyerek gelemese de moral verir. Fodu Ebe gelemeyince, doğum için yaşlılar devreye girer ama kimse Fodu Ebe değildir, onun gibi doğum yaptıramazlar. Bazı kadınlar üç gün üç gece sancılanır ve doğuramaz, köylüler yine Fodu Ebe’yi getirmek isterler ama izin yoktur. Bazı gebeler doğurur, bazı gebeler doğuramaz ve gece gizli yollardan şehre götürülür, orada doğurtulur.”
“MERYEM NAPAR BE, EYİ Mİ?”
“Ve artık bölgedeki Türk köyleri doktorsuz ve ebesizdir. Yıllarca doktor olmaz, hasta çocuklar köye ayda yılda Türk Alayı’ndan gelen bir askeri doktor tarafından muayene edilirler. Daha sonra Çatoz’da sağlık ocağı kurulur ve oraya bir Türk doktor verilir. Ama ebe yine yoktur. Fodu Ebe yine köye giremez. Sadece doğurttuğu kadınlara selam söyler, doğurttuğu bebeleri tarlada görürse yanına çağırıp sever şeker verir.
Doktor Kollitsi hakkında bilgi alınmaz ama 1974’ten sonra Eksomodoş’tan kovulan Fodu Ebe, İngiltere’ye yerleşir ve orada ölür. Gördüğü köylülere sorar hem de Türkçe olarak:
“Meryem napar be eyi mi?”
“Ya Münevver, o nasıl?”
“ Selam söyleyin, doğurttuğum çocukları sağ mı sağlıklı mı?” .
Senin doğurttuğun bebeler sağ ve sağlıklı Fodu Ebe. Sen merak etme. Işıklar içinde uyuyunuz. Hergün bu köylerde adınız anılıyor ve sizlerden saygı ile bahsediliyor.
HOŞÇAKAL FODU EBE
HOŞÇAKAL KOLLİTSİ
Biz yine tekerlememizi söyleyelim
“Kollitsi geldi düt dedi!”
“Yüreciğim küt dedi!”
BİR FIRSAT: GENETİK ENSTİTÜSÜ’NÜN BİNASI…
Dr. Derviş Özer’in kaleme aldığı bu çok değerli hatıralar içeren yazı, bir zamanlar Kıbrıslılar’ın birbirlerine nasıl hizmet ettiklerini, birlikte yaşayıp giderken birbirleriyle nasıl geçindiklerini hatırlatıyor bize… Bu hatıralar çok değerlidir…
Bu yazının bende bıraktığı izlenimler çerçevesinde, aklıma yapılabilecek önemli bir güven arttırıcı önlem geliyor… Toplumlarımıza sağlık alanında böylesi değerli yeni hatıralar yaratmak üzere bir fırsat verilmeli ve bunun için de CING yani Kıbrıs Nöroloji ve Genetik Enstitüsü binasının kullanılmasıdır.
Haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla CING yani Kıbrıs Nöroloji ve Genetik Enstitüsü yakında yeni binasına taşınacaktır. Şimdiki bina, enstitünün çalışmaları için yetersiz kaldığından yeni bir bina yaptırıldığını anlıyoruz haberlerden…
Aslında CING’nin şimdiki binası, özellikle Aydemet/Kermiya/Engomi bölgesinde belli bir amaç için yaptırılmıştı vakti zamanında – bu bina iki toplumlu çalıştırılmak üzere o nokta seçilmişti. Onlarca yıl önce, barikatlar henüz sımsıkı kapalıyken şimdiki konumuna yaptırılan bu binaya bir giriş kapısı Kıbrıslıtürk tarafından, bir giriş kapısı da Kıbrıslırum tarafından olacak şekilde yaptırılmıştı. Enstitü, iki toplumlu bir enstitü olacak, bu şekilde çalışacak ve her iki topluma da hizmet verecek şekilde tasarlanmıştı. Ancak o günlerde Denktaş bunu kabul etmeyerek, bu şekilde çalışmasını önlemişti.
Şimdilerde enstitü yeni binasına taşınmaya hazırlanırken, bu binayı neden bir iki toplumlu ya da çokkültürlü bir sağlık birimine dönüştürmeyelim, böylece toplumlarımızdan geleceğin ebeleri burada birlikte eğitim görebilir… Veya burası iki toplumlu/çokkültürlü bir merkez olarak hamile kadınlara veya çocuklara hizmet verebilir. Ve bu merkezin adı da “Fodu Ebe Sağlık Merkezi” olabilir, böylece etnisiteye ya da dine bakmaksızın onlarca yıl boyunca toplumlarımıza hizmet vermiş o harika kadının anısı da en uygun biçimde yaşatılabilinir…
Dr. Derviş Özer'in arşivinden, Abohor'dan eski bir fotoğraf...
*** GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR YAZILAR…
“İngiltere Kralı, kölelik için neden özür dileyemiyor?”
Sean Coughlan/BBC
İngiltere Kralı III. Charles, köle ticaretiyle ilgili tazminat ve özür tartışmalarının bir kez daha alevlendiği bugünlerde, Samoa'daki Milletler Topluluğu liderlerine "Geçmişimizin en acı yönleri yankılanmaya devam ediyor" dedi.
Kölelikle ilgili uzayıp giden tarihi bağlarla ilgili soruları bir türlü üzerinden atamayan Kraliyet Ailesi için bu mesleki bir risk haline geldi.
Liderlerin sömürgecilik ve köleliğin mirasından en çok etkilenen ülkelerden bazılarını temsil ettiği Milletler Topluluğu zirvesinde bu daha da belirgin hale gelir.
Ancak Kral, sembolik bir özür veya tazminat taahhüdü olması gerektiğine kişisel olarak inansa bile, bunları yerine getiremez.
Hükümdarlar bakanların tavsiyesi üzerine konuşuyor ve böyle bir siyasi hassasiyet sorusunda konuşmaları, hükümet politikasının sınırları içinde kalmak zorunda.
Başka bir deyişle, senaryoya sadık kalmak zorundalar.
Bir hafta önce Başbakanlık, Samoa'daki zirvede İngiltere'den bir özür veya tazminat anlaşması olmayacağını oldukça açık bir şekilde işaret etti.
Bunun anlamı, Kral'ın özel olarak ne düşündüğü önemli değil. Bu tür tarihi haksızlıklar hakkında söyleyeceği her şey, hükümetin çizdiği çizgiyi yansıtacak.
Kral Charles diplomatik bir şekilde, "Hiçbirimiz geçmişi değiştiremeyiz" dedi zirvede. Başbakan Keir Starmer'ın "tarihimizi değiştiremeyiz" çizgisiyle uyumlu bir şekilde...
“ÜZGÜN OLMAK, TAZMİNAT YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ ORTADAN KALDIRIYOR…”
Geçtiğimiz yıl Kenya'da Kral, sömürge dönemindeki yanlışlar için "en büyük üzüntü ve pişmanlık" duygusunu dile getirmişti.
Samoa'dakinden daha güçlü bir dille, bağımsızlık mücadeleleri sırasında Kenyalılara karşı işlenen "iğrenç ve haksız şiddet eylemlerinden" bahsetti.
Ancak hükümet politikasına uygun olarak, açık bir özür dilemedi.
"Üzüntü duymak" ifadesi, özür dilemekten dikkatlice kaçınıyor. Bunu "üzüntü" olarak ifade etmek aynı duyguyu içerse de, tazminat yükümlülüğünü ve beklentisini ortadan kaldırıyor.
Tony Blair'in 2007'de İngiltere'nin köle ticaretindeki rolü nedeniyle "derin üzüntüsünü ve pişmanlığını" resmen dile getirmesi, bir İngiltere başbakanının özüre en yakın olduğu noktaydı.
GEÇMİŞTE KRALİYET AİLESİ BU KONUDA BÖLÜNMÜŞTÜ…
Devlet başkanı olarak Kral, bu tür çağrıların sembolik odak noktasıdır. Bu devam edecek.
Ancak bu siyasi kararı değiştiremez, özellikle de İngiltere bütçeleri yoğun baskı altındayken geçmişe yönelik tazminatlar pek olası görünmüyor.
Ancak, hem bir aile hem de bir kurum olarak monarşinin, yaşananlardan sorumluluğunun daha fazla olduğuna dair bir soru var.
Tarihçi Prof. Suzanne Schwarz, 19. yüzyılın başlarında köleliği ortadan kaldırmaya yönelik öncü çabalarına gelince, Kraliyet Ailesi'nin kendisinin de bölündüğünü söylüyor.
Kral III. George'un yeğeni Gloucester Dükü, köleliği ortadan kaldırmak için en önemli kampanya yürütenlerden biriydi. Ancak III. George'un oğlu, geleceğin Kral IV. William'ı, köleliğin en coşkulu savunucularından biriydi.
“HİÇBİRİMİZ GEÇMİŞİ DEĞİŞTİREMEYİZ…”
Diğer ülkelerde de kölelik sorununun altını çizme girişimleri oldu.
Hollanda Kralı, ülkenin başbakanıyla koordineli bir hareketle resmi bir özür diledi.
Ancak Kral Charles ve diğer kıdemli kraliyet mensupları için bu, özellikle eski bir koloniyi veya köle ticaretinin etkili olduğu bir yeri ziyaret ettiklerinde gündeme gelmeye devam eden bir soru.
Prens William ve Catherine'in 2022'deki Karayipler gezisi, ziyaretlerinin sömürge ziyaretinin görünümüne ve hissine çok fazla benzeyip benzemediği konusundaki tartışmalarla doluydu.
Ancak onlarca yıldır bu siyasi ip cambazlığını devam ettiren Kral, Samoa'da dikkatli bir yol çizdi.
"Hiçbirimiz geçmişi değiştiremeyiz. Ancak tüm kalbimizle, derslerini öğrenmeye ve devam eden eşitsizlikleri düzeltmek için yaratıcı yollar bulmaya kendimizi adayabiliriz" dedi.
Ve köleliğin mirasının hakkındaki bir konuşmada, köleliğe bir kez bile değinmedi.
HOLLANDA KRALI 2023’TE ÖZÜR DİLEMİŞTİ…
Geçen sene Temmuz ayında Hollanda Kralı Willem-Alexander, kölelik geçmişi nedeniyle özür dilemişti. O günlerde BBC’de yer alan Yusuf Özkan imzalı haberde şöyle denilmişti:
“Hollanda Kralı Willem-Alexander ülkesinin kölelik geçmişi için özür diledi… Hollanda Kralı Willem-Alexander, ülkesinin kölelik geçmişi ve atalarının sisteme müdahale etmemesi nedeniyle Temmuz 2023’te resmen özür diledi.
“İnsanlığa karşı işlenen bu suç için af diliyorum" diyen Willem-Alexander, “kölelik geçmişinin etkilerinin ırkçılık yoluyla hâlâ hissedildiğini" vurguladı.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte, geçen Aralık ayında kölelik geçmişi için özür dilemişti.
Ancak özellikle köleleştirilmiş insanların torunları ve eski Hollanda sömürgelerinin sakinleri, devletin simgesi olarak gördükleri Kral Willem-Alexander'ın özür dilemesini istiyordu.
Hollanda Kralı, Amsterdam'daki 1 Temmuz Köleliğin Kaldırılması Ulusal Anma Günü sırasında yaptığı konuşmada, ilk kez resmi olarak özür diledi.
Konuşması alkışlarla ve tezahüratlarla kesilen Willem-Alexander, "İnsanlığa karşı işlenen bu suç için af diliyorum" dedi.
Kölelikle ilgili kayıtlardaki gerçekleri, kölelik ticareti ile uğraşan Hollandalı şirketlerin muhasebecilerinin gözünden okuduklarını söyleyen Hollanda Kralı, “Köleleştirilmiş halkın sesi ise, duyulmamış, rüzgara karışmış" diye konuştu.
Geçmişte yaşananlara bahane bulmayı "abartılı" bulan Hollandalılar bulunduğunu anımsatan Willem-Alexander, büyük bir çoğunluğun tüm insanların eşitliği için verilen mücadeleyi desteklediğini dile getirdi.
Hollanda Kralı, köleliğin en aşağılayıcı uygulama olduğunu vurgulayarak, "Kölelik geçmişinin dehşetini yanımızda taşıyoruz. Etkileri, örneğin ırkçılık yoluyla hâlâ hissediliyor" görüşünü dile getirdi.
Hollanda Kralı, sözlerine şöyle devam etti:
"Burada olmayan ama herkesin tam olarak katılabileceği bir toplum için çalışmak isteyen insanlara kalbinizi açın. Geçmiş ve deneyim farklılıkları olduğuna saygı gösterin."
Willem-Alexander, atalarının kölelik sistemine dahil olmasına da değindi.
Kraliyet valilerinin kölelik karşısında herhangi bir işlem yapmadığını söyleyen Willem-Alexander, Kraliyet ailesinin köleliğe karşı girişimde bulunmaması nedeniyle de özür diledi.
Bir kralın, geçmişe ilişkin özür dilemesi çok alışılmış bir durum değil.
Kral Willem-Alexander, Hollanda Kraliyeti’nin kölelik geçmişi ile ilgili araştırma emri vermişti.
Araştırmalara göre, 1675-1770 yılları arasında Kraliyet Ailesi, sömürgecilik ve kölelikten günümüz parasıyla 545 milyon eurodan fazla gelir elde etti.
Willem-Alexander, kölelik konusunda daha fazla araştırma yapılarak, Hollanda Kraliyet Ailesi’nin rolü hakkında daha fazla netlik sağlanması gerektiğini belirtti.”
(BBC – Sean COUGHLAN – 26.10.2024)