İki kez görme fırsatım oldu Adlon’u. Olağanüstü iç mekanı ve Berlin’in tarihi bölgesindeki ihtişamlı duruşu ile dünü yaşatan varlığı, hem mimarisi hem de not düşülmüş yaşanmışlıklarını bize hissettirecek güçte bir mekan.
Brandenburg Kapısı ile olan karşılıklı duruşları bile yeter kendisini anımsamaya.
- 09 Haziran 2006 tarihinde, dönemin Almanya Dışişleri Bakanı ile görüşme için 2. Cumhurbaşkanı Sayın Talat Berlin’e davet almıştı. Çok verimli bir görüşme gerçekleştirilmiş, Sayın Walter Steinmeier ve heyeti ile uzun bir toplantı yapmıştık. 2 günlük kısa ziyarette bazı görüşmeler de Adlon Hotel’de gerçekleşmişti.
- 15 Temmuz 2008 tarihinde, dönemin BM Genel Sekreteri Sayın Ban ki-Moon’un daveti üzerine, 2. Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile günübirlik bir Berlin ziyareti yapmıştık. Evet, çılgınca bir düşünce ile, sabah Kıbrıs’tan yola çıkıp, işimizi yaptıktan sonra gece mahalleye geri dönmüştük.
25 Temmuz 2008’de yapılan Liderler görüşmesi öncesi, Akdeniz için Birlik Zirvesi çerçevesinde Sayın Hristofiyas ile Paris’te görüşen Ban ki-Moon, Sayın Talat’a da Berlin’de Adlon Hotel’de randevu vermişti. Tam da Ban’ın Avustralya Dışişleri Bakanı Downer’i Kıbrıs özel Danışmanı olarak atadığı günlere denk geliyordu görüşme.
Malum 3 Eylül’de de Talat Hristofiyas kapsamlı müzakereler dönemi başlamış oluyordu.
Bugün Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı, Sayın Anastasiadis ile Adlon’da buluşuyor. BM Genel Sekreteri Sayın Guterres’in davetiyle. Elbette, kalıcı ve kapsamlı çözüm için, iki liderin anlaşmaya varması, BM Genel Sekreteri Guterres’in kendi dosyasına sahip çıkıp, Liderlere yol açması en büyük sonuç olur.
Bu da şu demek: Sonuç alıcı bir yeni süreç için, Crans Montana’da bırakılan dağınık masanın Guterres tarafından toparlanması ve yeni konuklarla beşli buluşmanın gerçekleşmesi demek. Kolay mı? Değil.
Kimileri, Guterres’e masayı sakın toparlama gelmeyiz derken, kimileri de ne istersen yap ilgilenmeyiz diyor.
Barış için en çok isteğe sahip taraf her zaman olduğu gibi Kıbrıs Türk tarafı. En çok mücadele eden, çalışan taraf.
Hatta yetmez daha da çok çalışmalıyız, daha da aktif olmalıyız, haklarımızı daha fazla aramalıyız diyenler de biz.
Yeni bir toplantı çağrısı yapılmasa da, bugüne dek varılan mutabakatlara; 11 Şubat 2014 metnine ve 30 Haziran 2017 çerçevesine bağlılık ilanı bile çok büyük bir başarı olur. Bunun olmasını istiyoruz. En azından yeni yapılacak hamlelerin zemini güçlü ve anlamlı olur.
Adlon’un büyülü ortamının buna katkısı olur mu bilmiyorum, ancak Sayın Akıncı’nın bu yönde çalışacağını hepimiz biliyoruz. Bu da Kıbrıslı Türk toplumunun dünya kamuoyu karşısındaki duruşu ve Federasyon yolundaki stratejinin bütünlüğü ve devamı açısından oldukça önemli.
* * *
Notlarımdan:
“Dünyanın lüks ya da kimilerine göre en muhteşem otellerinden biridir. Önceden okumuştum. Dünya tarihinde Berlin’e gidip de, Adlon’da kalmayan devlet adamı neredeyse yoktur. Aklınıza kim gelirse… Atatürk askeri ataşeyken bu otelde kalmış, 23 Aralık 1917’de.
Lili Marlen şarkısının unutulmaz sanatçısı Marlene Dietrich ilk defa bu otelde keşfedilmiş. İnönü de kaldı diye biliyorum. Otel zaten başlı başına bir müze. Her bir unsuru, tarihi ve ürpertici güzellikte.
Charlie Chaplin de otelin müdavimlerindenmiş mesela.
Mehmet Akif Ersoy o kadar etkilenmiş ki, Adlon Otel için şiir yazmış.
Bu arada Hitler’in nefret edip gitmediği bir mekan olduğunu da not edelim.
1907’deki açılışından bu yana, Avrupa kralları, Rus çarlar, Henry Ford ya da John Rockfeller gibi Amerikan milyonerler olmak üzere birçok ünlü kişi otelde kaldı. Otel, 1945 yılında yangında büyük hasar gördü, 1. Dünya savaşında hastane olarak kullanıldı ve ardından Doğu Berlin’de kaldı.
Berlin duvarının yıkılmasından sonra tamamen restore edildi.
Otele girdikten sonra cam bir çatının altındaki iki iç bahçe görünür. Özel iç mekanlar, orijinal lüks malzemeler, antika mobilyalar, aşırı savurganlığın ve zarafetin iç içe geçmiş çelişkisini oluşturur.”