Egemen Kemal Algan
egemenalgan2@gmail.com
Bir ülkenin tek başına varlığını sürdürmesi için gerekli olan şey “güç”tür. Kabul edin veya etmeyin günümüzde gücün en büyük bileşeni “ekonomi” yani kabaca “para”dır. Parası olan ülke güçlüdür; olmayan ülke zayıftır, güçsüzdür. Bunu anlamak adına şu şekilde düşünelim: Dünyadaki insanlara en sevmediğiniz ülke hangisi diye sorunuz. Büyük olasılıkla en büyük kitle ABD diyecektir. En çok sözü geçen, en güçlü olan hangi ülke diye sorsanız aynı cevabı vereceklerdir muhtemelen. Maalesef günümüzde halkların kardeşliği, dünya barışı gibi kavramlar sözde ya da kâğıt üstünde kalan kavramlardır. Ülkeler arasında “ORMAN KANUNLARI” geçmektedir. Güçlüysen hükmedersin, nokta. Bu konuda her şeyden önce netleşelim.
“E tamam da başlık neydi, sen ne anlatıyorsun?” diye sorabilirsiniz.
Biz de güçlü olalım, başkaları tarafından yönetilmeyelim diye anlatıyorum. Ulu Önder’imizden bir kesit size: “Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa kavuşamaz.”
Nereden başlayacağız, nasıl yapacağız? Bir ülkeye para getirecek ürün ve hizmetlerin ortaya çıkarılması gerekir. Bu nasıl olacak?
Herkes için eşit ve nitelikli olan hukuk sistemi ve eğitim sistemi ile... (Acemoglu, 2015; Doucouliagos, H., & Ulubaşoğlu, 2008; Midlarsky, 1997)
Bunları herkes söylüyor. Niye sen de duyduklarını bize söylüyorsun?
Söylenenler sığ olarak söylenip geçiliyor da o yüzden… Bu ikisinin toplum yararına olan derinlerdeki önemini anlamak gerek…
Güçlü hukuk sadece duruşma salonunda haklı ile haksızın adaletli bir şekilde ayrılması değildir. Geleceği daha parlak görebilmektir…
Nasıl yani?
Güçlü hukukun olduğu bir ülkede birey mülkiyet haklarını bilir. Fikrinin, malının, vicdanın ya da fabrikasının gasp edilmeyeceğine inanır, rüşvete gerek kalmadan sadece anayasa ve kanunlarla çalışan kurumlara inanır. Böylece güvende hissetmeye başlar, ülkesine aidiyet hisseder, ülkesinde kalmak ister, yarına inanır, yarın için bugünün şeylerini geliştirmek ister. Gelişim ve üretim kültürü oluşmaya başlar.
Eğitim sistemi: Biat eden ya da piyasaya işsiz pompalayan bir eğitim sistemi yerine sevgi, saygı, takdir, etik davranışlarını üst düzeyde kazanıp bireysel çıkarlar yerine toplumsal çıkarı önemseyen, yurtsever olan, kişiler yetiştirilir. Aynı zamanda yanlışlardan ders çıkarılması gerektiğini kavrayan, doğruları test ederek kabul eden, eleştirel bakış açısıyla yeni fikirler üreten, dünyadaki hızlı bilgi değişimini takip edebilecek ve evrensel dünyaya yeni ürün (teknoloji) kazandırabilecek insanlar yetiştirilir.
Ancak sadece bu şekilde ülkesini seven ve ülkesinin kalkınması için yeni şeyler üreten birey oluşturulur.
Güçlü hukuk ile:
1) Kişinin yaşadığı ülke için bir şey (teknoloji ve bilim) üretme gailesi olur.
Nitelikli eğitim ile:
2) Teknoloji ve bilimi üretebilecek donanıma sahip olunur.
Bu ikisinin sonucunda kişinin ürettiği yeni ürün (teknoloji) satılır. Kişinin kazandığı paradan devlet hukuka dayalı vergi alır, devlet kazanır. Devlet kazandıkça eğitime yatırım yapar, eğitim sisteminden çıkan kişiler daha çok yeni ürün geliştirir. Devlet daha çok vergi toplar. Devlet daha da güçlenir. Parası olan ülke dışa karşı güçlü olur. Ülkenin içinde ise birbirlerine değer veren, saygı gösteren insanların çalışarak yeni ürünler ortaya çıkardığı bir ortam yaratılır.
Pozitif bir döngü oluşur, birbirini besleyen, besledikçe büyüyen…
Peki, kendi ülkemizde bunu başarmak adına ilk adım nedir, derseniz: Ülkede azımsanamayacak büyüklükte insanın değişimi istemesidir. Peki, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanlar böyle bir şeyi gerçekten istiyor mu?
Öznel cevap: Klavyede evet, uygulamada hayır. Çünkü herkes için şu anki sistem daha kolay…
Kaynaklar
Acemoglu, D. (2015). Why Nations Fail?. The Pakistan Development Review, 54(4), 301-312.
Doucouliagos, H., & Ulubaşoğlu, M. A. (2008). Democracy and economic growth: a meta‐analysis. American Journal of Political Science, 52(1), 61-83.
Midlarsky, M. I. (Ed.). (1997). Inequality, democracy, and economic development. Cambridge University Press.