Hükümet değil adeta “lunapark” kuruyorlar.
“Yine kurarız, kimse üzülmesin.”
Tavır bu!
“İstikrar” sözcüğünü yerli yersiz o kadar duyduktan sonra böylesi bir model ortaya çıkartmak insanı şaşırtmıyor, üzüyor.
Bakanlar Kurulu içerisinde tek bir kadının olmaması başlı başına bir ayıp!
Sucoğlu’nun değil yalnızca…
Bu ülkenin ayıbı!
En çarpıcı nokta şu, Başbakan’a bakanları soruyorlar, “Bu isimler 5 yıllık değil, diğer arkadaşlara da fırsat verilecek” mealinde konuşuyor.
Ülkeyi yönetmek değil amaç, gönül almak!
“Makam” paylaşıyoruz (!)
İskemle oyunu, hani müzik durunca en çabuk davranan, en yakınındaki iskemleye oturuyor.
İstikrar diye avazının çıktığı kadar bağıran bir başbakan, nasıl olur da bir dönem öncenin İçişleri Bakanı’ndan Ekonomi Bakanı yaratıyor, Sağlık Bakanlığı yapmış “skandal” geçmişli birisini, “yurttaşlık” dağıtan İçişleri’ne getiriyor, müzakere heyetinden tanıdık birini Dışişleri’ne değil de Çalışma Bakanlığı’na görevlendiriyor?
Cenevre, New York ve Green Tree zirvelerine katılmış Oğuzhan Hasipoğlu…
Cenevre ve Crans Montana’daki Kıbrıs Müzakerelerinde Ulusal Birlik Partisi’ni temsil etmiş.
Dışişleri Bakanı olamıyor, Çalışma Bakanlığı’nda kendisine yer buluyor.
Yozlaşmanın, savrulmanın, sıradanlığın istikrarıysa eğer tamam!
Yine yanılmadık.
“Hükümet nasıl kurulur” gördük bir kez daha!
Asıl soru şu yine: Bu toplum nasıl kurtulur?
Çalışan kaybeder ve Amcaoğlu
Yeni dönemde bakanlık verilmeyen üç isimden biri Olgun Amcaoğlu!
İlginç bir tercih…
Çünkü Amcaoğlu son seçimlerde Başbakan Faiz Sucuoğlu’ndan sonra en fazla oy alan kişi oldu.
Bir anlamda, Başbakan’ın ardından UBP’de “en fazla takdir edilen isim” dışarıda bırakıldı.
Demek ki neymiş, siyasette çok çalışan, kaybedermiş (!)
“Rakip” görülmemek lazım…
Mağusa Rep!
10 bakandan yarısı Mağusalı!
İlginç bir denge…
Neresi burası?
Polis Genel Müdürü “basın toplantısı” düzenledi.
Olmadı!
Hem basın toplantısı düzenle, hem de “soru kabul etmeyeceğim” de!
O elinizdeki metni e-posta ile gönderirdiniz, olurdu böylece…
Mesele “hassas” diyorsunuz, anlıyoruz, o zaman gazetecileri davet etmenize ve basın toplantısı düzenlemenize gerek yok.
Üstelik mesele hassas olduğu için soruların en doğru kişiler tarafından yanıtlanması gerekiyor.
Nerede kaldı katılımcılık, şeffaflık!
Hepsini geçtim, nerede kaldı nezaket…
İnsanlar sormak, öğrenmek, aydınlanmak için geliyorlar, siz davet ediyorsunuz üstelik…
Falyalı cinayetine dair artık herkesin bildiğini, öğrendiğini, yazdığını, konuştuğunu açıkladı Polis Genel Müdürü…
Dert yandı ardından…
Personel istiyor haklı olarak.
“Kısıtlı imkânlarla” diyor…
Bu ülkede “kısıtlı” yaşadığımız gerçeğini haykırıyor.
“Telefon dinleme” yasası istiyor.
“İzleme” istiyor polis!
Yer altı dünyasının yurdumuza iyice yerleştiğini ve karanlık bir yerde yaşadığımızı polisin taleplerinden anlayabiliyoruz.
“Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Yasa Tasarısı”,
“Teknik Araçlarla İzleme Yasa Tasarısı”,
“Polis Tarafından Kullanılan Muhbirin Ödüllendirilmesi Yasa Tasarısı”,
“Kontrollü Teslimat Yasa Tasarısı”,
“Gizli Soruşturmacı Görevlendirilmesi ve Kullanılması Yasa Tasarısı”,
“Etkin Pişmanlık Yasa Tasarısı.”
Gizli soruşturmacı falan!
İnsan korkuyor, neresi burası, nerede yaşıyoruz böyle!
Bu çete liderleri böyle işte !
Falyalı Cinayeti 8 şubatta işlendi; 2 kalaşnikof, 4 şarjör, 52 mermi, 1 tabanca ise günler sonra 13 şubatta bulundu.
Öyle çok uzakta da değil…
Cinayet alanının yakınlarında…
İki silah, bir tabancı, onca mermi 5 gün boyunca nasıl bulunamadı?
Polis Genel Müdürü’nün basın toplantısında bunun yanıtını merak edenler olmuştur mutlaka…
“Soru” yasaktı!
İstanbul’da 8 tutuklu var… 3 tutuklu da adamızda… Deliller Türkiye’ye gönderildi… Failler orada… Bu soruşturma tümüyle Türkiye’de devam edecek, öyle anlaşılıyor.
Faillerin “sürat teknesi” ile adadan ayrıldığı iddialarını yalanlıyor Polis Genel Müdürü… Ercan’dan nasıl çıktığını anlatmıyor.
İsmi “meşhur” bir çete lideri keşke de sürat teknesi ile gitseydi!
“Kaçtı” derdik en azından…
O zaman kendimizi daha güvende hissederdik…
“Ercan’dan uğurlarken suçla bağlantısını bilmiyorduk” diyor polis…
Yazık!
Çıkarken söylememiş…
İnsan kendi kendini ihbar ederdi en azından (!)
Bu çete liderleri de böyle işte!
Hem randevusuz geliyor, hem seslenmeden gidiyorlar (!)