Dört ortaklı yeni hükümet, meclisten güvenoyunu aldı. Şimdi artık yurttaşın beklentisi, bu hükümetin ortaklarının uzlaştığı ortaklaşma ilkeleri temelinde, meclisin onayladığı program uyarınca iş yapmaya başlamaları…
Bu hükümetin diğer ortaklık hükümetlerinden farkı, dört siyasi partinin ortaklaşma ilkesinin ‘Hukuk - adalet, açıklık - şeffaflaşma’ kavramları üzerine oturtulmasıdır. Bu kavramların siyasi tarihteki eylem planı ve programı, son çarpıcı örnek olan ‘Perestroika – Glasnost / Yeniden Yapılanma – Şeffaflık’ adı ile anılmaktadır. 19. yüzyıl ortalarından itibaren başlatılan ‘Tanzimat’ hareketi de Osmanlı’da bir yeniden yapılanma planı idi. İki örneğin de sonucu, yeni bir devletin doğuşu oldu… KKTC ne bir Sovyetler Birliği, ne de bir Osmanlı İmparatorluğu’dur ama onlarda uygulanmaya çalışılan bu eylem programlarının ana nedeni KKTC’de de var: Yönetilemez bir devlet yapısı ile kendi kendini ne yönetebilecek ne de sürdürebilecek bir devlet haline gelmiş olmak…
Kuzey Kıbrıs’ta 1974 sonrası girişilen devletleşme sürecinde sağ iktidarlar tüm ekonomik kaynakları ve insan kaynaklarını halk adına ve halk için yönetmek yerine, kendileri adına ve kendileri için üleşmeye odaklandı. Kendilerinden olmayanları ötekileştirerek, kendilerinden olanlarla ekonomik kaynakları ve devlet organlarını paylaşıp ekonomide üretimden kopuk ve devlet organlarında da çarpık bir ekonomi-politik yapıyı nerdeyse kurumsallaştırdılar… Arada bir gelip giden sol partili koalisyon hükümetlerinin sağ parti ortakları, yaratılan çarpık düzenin düzeltilmesi olanağını da sol partilere vermediler; anı kurtaracak girişimlere dahi tahammül edemediler…
Varılan sonuç: Bir tarafta, eski başbakanın banka hesaplarındaki para hareketlerinin siyasi kokuşmuşluk şüphesi yaratan belgelerinin medyada gezinmesi; diğer tarafta yurttaşa hizmet veremeyen, ehliyetsiz ve liyakatsiz birçok kişinin elinde kalmış devlet kurumları… Yanında da, devlette tek saniye görev yapmadan yüksek maaşlar alan müşavirler ordusu… Yani kamuda yapı bozuk, siyasette ahlak bozuk… Yani ve kısacası, Kuzey Kıbrıs’ta siyasi düzen tükendi…
Şimdiki hükümet, tükenen siyasi düzenin seçmen oylarıyla çok parçalı hale getirilmiş meclisinden çıkan ve bu tükenme kaderini ‘Hukuk - adalet, açıklık - şeffaflaşma’ kavramları ile sona erdirmeyi kendine ilke edinen bir hükümet… Programında, doğal olarak, her bakanlığın görev alanları ile ilgili olarak yapılması planlanan işler var; asıl ve farklı olarak yapılması gereken ise, ‘Perestroika – Glasnost’. Mevcut siyasi yapı, siyaset biliminin tanımladığı bir ‘devlet’ gibi devam edecekse, yönetilebilecek ve sürdürülebilir bir devlet olacaksa, ihtiyaç ‘Yeniden Yapılanma – Şeffaflık’… Dört ortak bunda ilkesel anlaşmaya vardı; uygulamada teklememeliler…
Peki, uygulama kolay mı olacak?!. Hiç de değil… Yeniden yapılanma hamleleri değişim demektir; değişim de, genelde, iki kesimin tepkisine uğrar. Birincisi, statükodan beslenenlerin tepkisi; ikincisi de statükodan beslenmediği halde değişimin kendisini nasıl değiştireceğini göremeyip, evham edenlerin endişe kaynaklı tepkileri… Hükümet birinci grubu kitlelere sergilemeli, haksız kazanç sağlayanları şeffaflık ilkesi ile halka göstermeli, hesap sorabilmeli… İkinci gruba ise, yeniden yapılanmanın getireceği değişimin kitlelere sağlayacağı ekonomik ve sosyal yararları en açık ve kolay anlaşılabilir şekilde anlatmalı… Ve özellikle ekonomik yararlar üzerinde durulmalı; yurttaşın en hassas olduğu odak, genel ve özel ekonomik durumun iyileşmesi ile ilgilidir. Bu sağlanamazsa, Osmanlı’nın Tanzimat hareketinde, Şili’de Allende’nin Sosyalist yapılanmasında ve Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov’un Perestroika – Glasnost’unda olduğu gibi, yönetime muhalif gruplar halk kitlelerini galeyana getirip ters tepki vermelerini ve ‘Yeniden yapılanma – Açıklık’ programlarını etkisiz hale getirmelerini sağlayabilir…
Dört ortaklı hükümet kendi arasında uzlaşabilmeyi, uygulamakta kararlı olduklarını söyledikleri ‘Hukuk - adalet, açıklık - şeffaflaşma’ ilkelerindeki tutumları ile belli edecekler; yoksa Kıbrıs sorununda farklılıkları varmış, Türkiye’den gelen su konusunda ne yapacaklarmış gibi konular ikincildir. Ya bu ‘KKTC Devleti’ yönetilebilir bir kıvama sokulacak, ya da sağ siyasetin azgın ve doymak bilmez siyasi ahlaksızlıkları ve ekonomik paylaşımları artarak devam edecek…
Hükümetin aldığı güvenoyu meclise sunduğu hükümet programı üzerindendi; bu hükümetin seçmendeki güveni, ortaklaşmaya anlaştıkları ilkeler üzerindendir. Bu hükümetten beklenen, yurttaşı canından bezdiren mevcut devlet yapılanmasını ve fakirleştiren ekonomi programlarını, yurttaşa verimli ve saygılı hizmet veren bir yapıya dönüştürmesi, ekonomik refahını artırması ve yurttaşı öfkelendiren rüşvetlerin ve usulsüzlüklerin yargı önüne çıkarılıp, hesap verilebilirliğin uygulandığı bir ‘Açıklık – Şeffalık’ düzeninin yaratılmasıdır. Yani, adil bir düzen, adil bir devlet; refah bir yaşam…
Başarılabilir mi?!. Başlangıç olumlu; ardını getireceklerine dair umutlar güçlü…
Konunun en ilginç yanını da es geçmemeli… Rüşvetler, usulsüzlükler ve ekonomik talanlarla KKTC’yi yönetilemez – sürdürülemez hale getirenler, “KKTC sonsuza kadar” diyen sağ siyasettir. Ve sağ siyasetin ‘KKTC’ye tapınmıyor’ diye eleştirdiği sol siyaset de, halka eziyet haline gelen bu yapıyı halkın iyiliği için derleyip toparlamak ve ayağa kaldırmak için ‘Yeniden yapılanma’ görevini üstleniyor.
Bu yaman çelişki, solun halk için özverili siyasi mücadelesini anlatır.