Hükümet Programı’nda bu koalisyonu oluşturan UBP- DP'nin kendi ideolojik ve politik görüşleri temelinde detaylı olarak ele aldıkları tek konu ‘Kıbrıs Sorunu’dur.
Diğer bütün konularda genel yaklaşımlar ifade edilmiştir.
Üstelik diğer alanlarda mevcut yapıyı koruma anlayışı belirgindir. Bunun en somut örneği, kamu düzeninin reforme edilmesi noktasında kendini göstermektedir.
Her iki parti, son dönemlerde CTP ile kurduğu hükümetlerde ve bunun faaliyeti içinde, sürekli olarak Kamu Reformu’ndan yana olduklarını ifade etmişlerdir. Yasa çalışmasının sonuçlanmaması nedeni ile açıktan ve gizliden CTP'yi suçlamaya çalıştıkları açıklamalar hafızalardadır.
Şimdi bunlar ‘Hükümet’ oldu. Ne beklersiniz?
Kamu Reformu ile ilgili bir vurgu, bir ifade, bir niyet beyanı...
Ama bakın bakalım bu konuda oluşturdukları hükümet programında ne demektedirler?
"Kamu Görevlileri Yasasında", Avrupa Birliği ülkeleri arasında kabul edilen temel esaslar ve ilkeler dikkate alınarak kendi şartlarımız gözetilerek gerekli değişiklikler yapılacaktır". Sayfa 3.
Bu ifadenin, Meclis'te çok yoğun bir çaba ile ele alınan ve pek çok noktası sonuçlanmış bulunan kamu düzenine yeni bir yapılanma getiren Kamu Reformundan geri durulacağı anlamı taşıdığı çok açıktır.
Bu ifade ile mevcut Kamu Görevlileri Yasası üzerinde, işini geleni, "AB uygulaması", işine gelmeyeni de "kendi şartlarımız " tanımlaması ile konuyu bu öz ve esasta ele alarak, mevcut yapıya, özden dokunmadan, kısmi değişiklik yoluna gireceklerini açıkça söylemiş oldular.
Bu iki parti böylece, CTP ile kurmak zorunda kaldıkları hükümetlerde, Reform düzenlemesine zoraki olarak girdiklerini, bu ifadelerle de açığa vurmuş olmaktadırlar. Çabanın her alanda mevcudu koruma üzerinde olacağı, diğer bütün konularda genelleme ile ifade ettikleri izahlarda da ortaya çıkmaktadır.
Yer darlığı nedeni ile diğer konular üzerinde bu makalede duramam.
Ancak önemi bakımından Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak programda yazdıklarına değineceğim.
KIBRIS SORUNU…
Hükümet Programının 8. ve 9. Sayfasında," Kıbrıs sorunu çözülmeden iç sorunlar çözümlenemez' şeklindeki düşünce son derece yanlış ve zararlıdır" denmektedir. Bundan hareketle bu görüşe eleştiri yapılmaktadır.
Yani sanki bir program değil de, ideolojik saldırı ve savunma metni olarak konu şekillenmektedir...
Ancak bunu yazan bu iki parti, yazdıklarının tersine, 35 sayfalık hükümet programında bir tek Kıbrıs sorununda kendi ideolojik yaklaşımlarına bağlı detaylı görüşler sergilediler. Yani kendi sözleri ile bu ideolojik saplantı yüzünden çeliştiler.
Üstelik de öyle yazım ve ifadeler kullandılar ki iç politikayı bundan sonra tamamen, Kıbrıs sorunu odaklı bir siyasi tartışma içine alacak bir tutuma da kapı açtılar.
Bakın programın 10. Sayfasında ne diyorlar?
"Mevcut sürecin önündeki en büyük engel Kıbrıs Rum tarafının, görüşmelerin zeminini teşkil eden, 11 Şubat 2014 tarihli Ortak Açıklama'nın lafzına ve ruhuna aykırı olarak yaptığı yanlış yorumlamalar ve getirmeye çalıştığı ön koşulardır"...
Şimdi bu ifade ile 11 Şubat 2014 Ortak Belgesini; Ortak Açıklama ifadesi ile düzeyini düşürme gibi bir laf cambazlığı ve açıkgözlüğü de yaparak yazdıkları ile zan edersiniz ki söz konusu Ortak Belgenin "ruhunu ve lafzını" da hararetle desteklemektedirler.
"RUH ve LAFIZ…"
Ancak ne ilginçtir ki Hükümet Programında, bu Ortak Belgeye dayalı bir çözümü hedeflediklerine dair tek bir ifade, yok. Üstelik de söz Konusu Ortak Belgenin "ruhu ve lafzı" olan Federal Çözüm sözü ve ifadesi de hiç yok. Ne ruh ve lafız merakı imiş bu!
Ama kendi ideolojik yaklaşımlarına bağlı olarak Ortak Belgenin özünü oluşturan unsurları çarpıtan ve yok sayan noktalar ise bolca var.
Bakın ne diyor daha programın başında?
“Kıbrıs Türk halkı haksız ambargolar altında, adadaki iki Devlet, iki Halk, iki Demokrasi bulunduğu gerçeği görmezden gelinmektedir".
Bu ifade ile Ambargolar gibi gerçekten haksız bir fiilin arkasına saklanarak, 11 Şubat 2014 Ortak Belgesinin, özünü, "ruhunu ve lafzını" tamamen göz ardı etmeye ve onu anlamsızlaştırmaya çalışmaktadırlar.
Yani Güneye dönük yaptıkları eleştirinin hem de daniskasını kendileri yapmaktadırlar.
Çünkü 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi; adanın, İki Kurucu Devlet, İki Toplum, İki Bölge ile ama Tek Egemenlik, Tek Uluslararası Kimlik, Tek Vatandaşlık çatısında Federal temelde birleştirilmesini öngörmektedir...
UBP-DP Hükümet Programında ise Federal çözüm ifadesi ve bunun dayandığı tekliği ve ikiliği öngören ilkeler bütünlüğü hiç yoktur. Yani, Ortak Belgenin özü ve "ruhu ile lafzı" yoktur.
Dolayısı ile Güney'e dönük bu Hükümet Programında yapılan eleştiriye karşın, UBP- DP Hükümet Programı bu yazım ile bu görüşme süreci içinde şimdi, evrensel platformlarda Kıbrıs Rum Tarafına; Kıbrıs Türk Tarafının ve Türkiye'nin Federal Çözüme ve Ortak Belgeye aykırı niyetler taşıdığına dönük kampanya ve çalışma yapmasına en büyük zemini sağlamıştır...
Nitekim bu hemen oldu da.
UBP- DP Hükümetinin Programı yayınlanır yayınlanmaz, enformasyon alanında bizden çok daha organize ve etkin olan Güney, bu program üzerinden Kıbrıs Türk tarafının ve Türkiye'nin çözüm istemediği kampanyasına şimdiden başlamıştır.
Hatta Hükümet Programının, Türkiye'de hazırlandığı görüşleri de Güney basınında yaygın olarak ifade edilmiştir.
Bu öyle mi? Bence hayır…
Ama buna yol açan bizzat UBP ile DP'nin Federal Çözüme dönük duyduğu ideolojik saplantıdır. Bu ideolojik saplantıyı, hükümet programına yansıtmaları buna temel oluşturmuştur...
Söz konusu hükümet programının gizli ana mantığı; bu görüşme sürecinin çıkmaza girmesi ile birlikte, "herkesin kendi yoluna dönmesi" beklentisine dayanmaktadır.
Ama bunca yaşanmışlıktan sonra, bunun ters sonuçlar üretmesinin de olanaklı olduğunu açıkça yazmak gerekir.
Çünkü dün, Güneyin çözüm olmadan AB'ye üye olmasını sağlayan, yine bu iki partinin ayni mantığı idi. Rum tarafının, çözüm olmadan AB'ye üye olmasını, kendi kabiliyetleri üzerinden değil; ama Kıbrıs Türk tarafının 2002- 2003'te izlediği yanlış siyasetler üzerinden bu " başarıyı" yakaladığı tarihsel gerçektir...
Şimdi de 11 Şubat 2014 Ortak Belgesinin "ruhuna ve lafzına" ters, tek egemenliği, tek uluslararası kimliği ve vatandaşlığı yok sayan. Ama bu ilkelere dayalı olarak Federal çatı altında; iki kurucu devleti, iki toplumu ve iki bölgeyi kabul eden uluslararası onayı; tekleri yok sayarak ve Ortak Belgenin, bu bütünlük içinde iki olarak kabul ettiği ilkeleri; ayrılıkçılığa geçmek için açılan yol olarak gören bu anlayışla, korkarım ki 2002-2003'ten daha da büyük bir zararla, ansızın "evdeki bulgurdan" da olacağız.
TÜRKİYE, AB ve KIBRIS
Hükümet Programında doğru olarak işaret edilen bölgemizdeki tehlikelere de uygun değildir bu mantık.
Çünkü Türkiye ve tüm evrensel aktörler, başta Suriye ve Irak olmak üzere, toprak bütünlüğü ilkesine önemle vurgu yapıyor.
Siz nasıl olurda adanın toprak bütünlüğünü; tek egemenlik, tek uluslararası kimlik ve tek vatandaşlık çatısı altında, ama iki bölge, iki kurucu devlet ve iki toplum olarak Federal temelde korumayı amaçlayan Ortak Belgenin dışındaki niyetinizi ideolojik saplantınıza bağlı böyle ifade edebilirsiniz? Demek ki toplumsal çıkardan daha ileridedir sizin ideolojik saplantılarınız.
Bu nedenle siz, görüşmelerde, hele de bizden kaynaklanacak olan bir çıkmazla bu görüşmelerin bir sonuç vermemesi ile hala ayrılıkçılığın yol alacağını zan ederseniz, topluma ve Türkiye'ye yeni çıkmazlar yaşatacaksınız.
Bu hükümet programı ile bakın göreceksiniz, şimdi Türkiye dünden daha fazla olarak Federal çözümden yana olduğunu açıklamak zorunda kalacak.
Hele Mülteci meselesi ile ilgili olarak AB ile yeni bir süreç başlatan ve AB liderlerinin başta Sayın Merkel ve Sayın Tusk olmak üzere Türkiye'yi ziyaret ettiği bir aşamada siz, hala eskinin argümanları ile siyaset yapmaya kalkarsanız, bu çelişki çok yaşanacak demektir.
Çünkü AB liderlerinin Türkiye'ye gelmesine yol açan Mülteci sorununu çözüm çabasının gerisinde, Kıbrıs sorunun çözüm gayreti ve sözü de var. Bu yüzden çok dikkatli olmak gerekir.
Yani Kıbrıs sorunun Federal temelde çözüm gayreti, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde çok önemli bir köşe başıdır.
Baksanıza, Sayın Tusk'un Kıbrıs ziyaretinde söylediği söz daha kurumadı. Bunu www.ferdisabitsoyer.org isimli sayfamda, 16 Mart 2016 tarihinde "Ankara - Güney Lefkoşa Görüşmesi " başlıklı yazımda yazmış ve değerlendirmiştim.
Sayın Tusk, Türkiye ile kurulmaya çalışılan yeni AB ilişkisine dönük Güneyde doğan endişeyi, " Hiçbir 3. Ülke AB üyesi bir ülkeden daha önemli olamaz " sözleri ile gidermeye çalışmıştı.
Bu yüzden ideolojik saplantı değil ama bu gerçekler önemli olmalıdır toplumsal çıkarlar açısından.
Bu nedenle Hükümet Programında UBP ile DP'nin yazdıkları, o çok sevdiklerini söyledikleri Türkiye'ye yeni sorunlar taşımak niyetini getirecek bir içeriğe sahiptir. Kıbrıs sorununda bu ideolojik saplantı ise günümüz şartlarında tam sırıtmaktadır
Ancak bakın göreceksiniz bu hükümet, Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye ile bölgenin yeni gerçekleri karşısında, sürüklene sürüklene Ortak Belgenin özüne dönük akışın içinde girmek zorunda kalacaktır. Ama bu bize çok büyük sıkıntılar yaratacaktır.