“Hükümet verdiği yurttaşlıkların gerekçesini açıklamak zorundadır”

Kanal SİM’de Sami Özuslu’nun programına konuk olan Tufan Erhürman, ülkede yaşanan gelişmeler konusunda ve Hükümetin icraatlarıyla ilgili eleştirilerde bulunarak, önemli açıklamalar yaptı.

Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman,  Bakanlar Kurulu tarafından verilen vatandaşlıkların ardından İçişleri Bakanlığı tarafından verilen vatandaşlıkların da yargıya taşınacağını belirterek, vatandaşlık konusunda CTP’nin tavrının net olduğunu vurguladı.

Kanal SİM’de Sami Özuslu’nun programına konuk olan Tufan Erhürman, ülkede yaşanan gelişmeler konusunda ve Hükümetin icraatlarıyla ilgili eleştirilerde bulunarak, önemli açıklamalar yaptı.

“İptal ettireceğiz”

Hükümetin, verdiği yurttaşlıklarla ilgili iki tane mesele olduğunu söyleyen Erhürman, birincisinin Bakanlar Kurulunca 940 tane istisnai vatandaşlığın tamamen gerekçesiz verilmesi, ikincisinin de İçişleri Bakanlığı’nın verdiği yıl esası üzerinden vatandaşlıklar olduğunu ifade etti.

İçişleri Bakanlığı tarafından verilen vatandaşlıkların da Resmi Gazetede açıklanması gerektiğini söyleyen Erhürman, bu vatandaşlıkları da hukuk yoluyla iptal ettireceklerini aktardı. Erhürman, bugünkü nüfusa göre vatandaşlığa hak kazanma süresinin 5 yıldan 10 yıla çıkarılmasının bir kez daha altını çizdi.

Hükümetin, verdiği yurttaşlıklarla ilgili iki tane mesele olduğunu söyleyen Erhürman, birincisinin Bakanlar Kurulunca 940 tane istisnai vatandaşlığın tamamen gerekçesiz verilmesi, ikincisinin de İçişleri Bakanlığı’nın verdiği yıl esası üzerinden vatandaşlıklar olduğunu ifade etti.

“Su ile ilgili bir açıklama yok”

Erhürman, geçtiğimiz gün Türkiye basının da yer alan Türkiye’den gelen su ile ilgili sözleşme hakkında da bilgi vererek,  Türkiye’den gelen suyun tarım arazilerine ulaşmasıyla ilgili alt yapının döşenmesi konusundaki sözleşme olduğunu söyledi. KKTC’nin sözleşmenin taraflarından biri olmadığını belirten Erhürman, DSİ’nin ihaleye çıkıp, bu işi yapacak olan firmayla sözleşmeyi imzaladığını aktardı. Su ile ilgili bugüne kadar UBP-DP Hükümetinden bu konuda ses çıkmadığını belirterek, 3 yıl sonra tarım için suyun geleceğini, fiyatının ne olacağının ise açıklanması gerektiğini söyledi.

“Eşit işe eşit ücret iş hukukunun temel insan haklarıdır”

K.T. Sanayi Odası Başkanı Mustafa Kaymak’ın “3’üncü ülkelerde ayda 50 dolar maaş alanlar, KKTC’de 500- 600 dolar ücret alıyorlar” açıklaması ve Sanayi Odası’nın bu açıklamaya sahip çıkmasını ‘talihsizlik’ olarak değerlendirerek, “eşit işe eşit ücret iş hukukunun temel insan haklarıdır” dedi.

Erhürman, Sanayi Odası yetkililerinin daha öncede Türkiye’de bu meseleyi Türkiye yetkililerine dile getirdiklerini anımsatarak, bu tartışmaların gündeme getirilmesinin kabul edilemeyeceğini ve hiçbir mazereti de olamayacağını vurguladı.

“Türkiye’nin saatler konusunda baskı yaptığını düşünmüyorum”

CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Türkiye’de Danıştay’ın saatlerle ilgili gerekçeli kararını okumadan yorum yapmanın doğru olmayacağını ifade ederek, haberlere göre, kararın esasa ilişkin değil yetkiye ilişkin kararın durdurulmasına yönelik olduğunu belirtti. Danıştay’ın Bakanlar Kurulunun böyle bir karar verebileceğini, bunu bir yıl için verebileceğini, önü açık olarak veremeyeceği anlamına geldiğini belirten Erhürman, “bu iki şeyden kaynaklanır; şuan ki mevzuat bunu 1 yıl yapmasına yetki veriyordur ya da her yıl bunu tekrarlama gerekiyordur dolayısıyla Danıştay’dan bu karar bu sebeple çıktı. Danıştay, Türk hukuku veya mevzuatında bir eksiklik vardır ki bunun üzerine karar verdi. TC makamları da bunu değerlendirecek. Ya mevzuatta gerekli değişikliği yapacak ya da değişiklik yapmayacak” dedi. Erhürman, şöyle devam etti: “Burada ise ülkenin coğrafi ihtiyacını, güneşin ne saat doğup ne saat battığını, 4-5 yaşındaki çocukların ne zaman yataktan çıkmaları gerektiğini ya da halkın talepleri ve ihtiyacını değil de Türkiye Cumhuriyeti’nde ne olup bittiğine bakarak, memlekette kararlar vermeye kalkarsanız, tabiri caize apışıp kalırsınız. Çünkü TC Hükümeti kendi hukuk sistemi içerisinde kendi yargı organlarıyla mevzuatı içerisinde bir takım kararlar üretecek. Bu kararları beğenir ya da beğenmezsiniz sonuç itibariyle TC Hükümeti kendi coğrafisinden kendi ihtiyaçlarından kendi siyasetinden hareketle o kararları üretiyor. Bizimkiler ise tüm bunları bir tarafa bıraktı, Türkiye’deki Bakanlar Kurulu ne karar verirse bizde bunu uygulayacağız diyor. Serdar Denktaş bunu açıkça da söylüyor”

“Danıştay, oranın yürütmesini durdurdu diye sizin de yürütmenizi durdurmuş olacak”

Türkiye’de Danıştay’ın yürütmeyi durduğunu, Hükümetin şimdi ne yapacağını soran Erhürman, şunları söyledi: “Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kuruluna paralel bir uygulama yapıyordunuz, şimdi Danıştay’ın kararına da mı uyacaksınız? Danıştay, oranın yürütmesini durdurdu diye sizin de yürütmenizi durdurmuş olacak. Geçtik Bakanlar Kurulu olarak kendinizi yok hükmünde kabul ediyorsunuz, yönetme iddianız yok, Yüksek Mahkememizi de yok hükmünde kabul edip artık Türkiye Yüksek Mahkemelerinin kararlarını mı uygulayacaksınız? Danıştay’ın hükmü, bizimkilerin yaptıkları saçma sapan işlerin, nereye kadar varabileceğini gösteren çok beklenmedik bir hamleydi. Şimdi bu hükümle birlikte bizimkiler ne kadar saçma sapan bir iş yaptıklarını fark ederler, onlar da bu hatadan dönerler. Bizimkiler, Türkiye Hükümetinin, Danıştay’ın kararına mı uyacak yoksa yasa mı değiştirip halledeceğini, oturup da beklerseler, artık kendilerinin yok hükmünde olduklarını bir kez daha ilan etmiş olacaklar”

“Bu ülkeyi yönetemiyorlar zaten yönetme iddiaları da yok”

Bir soru üzerine Erhürman, Türkiye Hükümeti’nin birçok sorunu arasında, UBP- DP Hükümetine saat uygulaması konusunda telkinde veya baskı yaptığını düşünmediğini belirtti. Kıbrıs’ın kuzeyinde, Türkiye’deki bir seçim döneminde bir hafta on gün Türkiye ile farklı saatlerin uygulandığını anımsatan Erhürman, “O dönem Türkiye’den farklı saat kullandığımızda ne bankalarda ne telekomünikasyonda sorun yaşadık ne de başka bir şey yaşadık ki beklenen bir durum da değildi. Bu nedenle bu konuda bu gerekçeyle kimse ikna olmuş değil. TC Hükümetinin de bu yüzden böyle bir talepte bulunacağını sanmıyorum. İşte bu işgüzarlıktır, daha da kötüsü iş bilmezliktir. Çünkü siz bu ülkede kararları neye dayanarak alacaksınız sorusunun cevabını bu Başbakanın, bu Hükümetin bilmediğini gösterir. Allah korusun, bütün bu tartışmalardan, bu kavgadan sonra sırf işte bu saatler konusunda bir trafik kazası yaşansa, kim bunun hesabını nasıl verecek? Herkes söylüyor ama orada duvar gibi duruyor. Hiçbir gerekçe de yok. Tekrar söylüyorum; bu ülkeyi yönetemiyorlar zaten yönetme iddiaları da yok…” şeklinde konuştu.

 “CTP, bu hükümetin ikinci ayında gitti dava açtı”

Hükümetin verdiği vatandaşlıklarla ilgili CTP’nin tavrının net olduğunu söyleyen Tufan Erhürman, yurttaşlık konusuyla ilgili CTP’ye yönelik yapılan eleştirilere de yanıt verdi. Hükümetin, verdiği yurttaşlıklarla ilgili iki tane mesele olduğunu söyleyen Erhürman, birincisinin Bakanlar Kurulunca 940 tane istisnai vatandaşlığın tamamen gerekçesiz verilmesi, ikincisinin de İçişleri Bakanlığı’nın verdiği yıl esası üzerinden vatandaşlıklar olduğunu ifade etti.

Erhürman, “İçişleri Bakanlığı’na kimlere vatandaşlık verdiğini ve yıllarını açıklaması için aylardır çağrı yapıyoruz. Çünkü 29 yıldır vatandaşlık bekleyen insanlar varken, sen 5 yılı geçmemiş insanlara İçişleri Bakanlığı kararıyla vatandaşlık veriyorsan, bunlar da eşitlik ve adalet ilkesine aykırıdır. Bunları de iptal ettireceğiz. Aslında Resmi Gazete’de bunların da açıklanması gerekiyor. Resmi Gazetede yayınlanmadığı gibi Meclis’te bizim taleplerimize rağmen orada da vermiyor. Serdar Denktaş da kürsüye çıkıp, yuvarlak bir hesap söyleyerek bu işi herkesin görmezden gelmesini sağlıyor. Herkeste bunun karşısında susuyor. CTP, bu hükümetin ikinci ayında gitti dava açtı. O dönemde koşullu yurttaşlık veriyorlardı, o koşullu yurttaşlık davası üzerine, bu hükümet Resmi Gazetede kendi verdiği yurttaşlıkları iptal etmek zorunda kaldı. O günden sonra söylediğim argümanlarla birlikte defalarca gerekçe istedik, 10 yıla kadar durun dedik, istisnai vatandaşlık vermeyin dedik, bunlara hiç cevap vermediler ta ki son dönemde çıkan abuk subuk tartışamaya ve bizim mahkemeye gidene kadar”

CTP’nin yurttaşlık konusundaki pozisyonun aylardır net olduğunu altını çizen Erhürman, ortaya çıkan yeni bir şey olmadığını ifade etti.

 “Yasa koyucu istisnai vatandaşlığı Hükümete neden verdi? Hukuken istisna, istisnai ne demektir” sorusu üzerine ise Tufan Erhürman, şunları söyledi: “İstisnai vatandaşlık birçok ülkenin yasalarında olan bir düzenlemedir. İstisnai vatandaşlık bizim yasamızda olan hükümlerden bir tanesiyle ilgilidir. Bu da kültürel, sportif, ekonomik, mali, sosyal konulardan bir tanesinde veya birkaç tanesinde, KKTC’ye çok büyük hizmeti geçmiş veya geçmesi çok büyük muhtemel olan kişilere verilen vatandaşlıktır. Bu dünyada olan bir şey ancak bizde bunu uygulanmasında sorun var. İkinci hüküm ise dünyada olmayan bir şey; Bakanlar Kurulu tarafından vatandaşlığa alınması zorunlu görünenler. Bunun hiçbir açıklaması yok. Bu zaten yasadan çıkması gereken, olmaması gereken bir hükümdür. Ama uygulamada eğer iyi niyetliysen bunu nerede kullanabilirsin? Örneğin, 940 istisnai vatandaşlıkların içinde annesi, babası olmayan 16- 17 yaşlarında bir mülteci çocuk bu adaya geldi. Öyle bir çocuğu vatandaşlığa alınmasını zorunlu görürde, bu gerekçeyle vatandaş yaparsan, ben seni bırak eleştirmeyi, alkışlarım. Ya da anne babası Türkiye kökenli, bu topraklarda doğmuş ama hangi sebeple olursa olsun vatandaşlık almamış olan 16- 17 yaşına gelmiş bir gence, zorunlu görüp vatandaşlık verilirse de alkışlarım. Bunlar böyle kullanılmıyor. Neden? Çünkü İyi İdare Yasası’na göre gerekçelerinin açıklanması lazım. Aylardır vatandaşlıkların gerekçesinin yazılmasını söylüyoruz. Resmi Gazete’de yazılması lazım, ‘Resmi Gazete’de yazmıyorsan bizim soru önergelerimiz üzerine bize ver’ diyoruz, hiçbir şekilde vermiyorlar. Aylardır bu çağrıları yaptıktan sonra nihayet biz mahkemeye gittik. Bu istisnaidir. Bunun normali nedir? Doğum esasıyla, evlenme esasıyla vatandaşlık almaktan başka, bir ülkede belli bir süre izinli olarak kaldığın için vatandaş olmaya hak kazanma durumdur ki bizde bu 5 yıl olarak belirlenmiştir”

Erhürman: “Vatandaşlığa hak kazanma süresinin 5 yıldan 10 yıla çıkarılmasını öneriyoruz”

Bugünkü nüfusa göre vatandaşlığa hak kazanma süresinin 5 yıldan 10 yıla çıkarılmasının altını çizen Tufan Erhürman, “Bize göre bugünkü nüfus sayısına göre bu sayı azdır, yükseltilmesi gerekir bu yüzden 10 yıldan bahsediyoruz. Baştan beri önerimiz 10 yıla çıkartılmasıdır. Yasayı da ona göre değiştirelim diyoruz” şeklinde konuştu. Erhürman, “Bu değişikliği yaparken, şunu da söylüyoruz; bir ülkeye yabancı işçi geldiğinde, o ülkede kalış süresini sınırlayın. 3 veya 4 yıllık çalışma izni verin sonra kesinti yapın tekrar gelecekse gelsin. Çünkü bu ülkenin vatandaş açısından potansiyeli artık kalmadı, kaldıramıyor. O yüzden bundan sonrasını da böyle uygulayın diyoruz. Bizim bu önerimiz, benim Başkan olmamla ortaya çıkan bir öneri değil. Daha önceden beri var olan, yasa çalışması üzerinden yaptığımız bir öneridir. Bu total çözer problemi, yine de bir süre devam eder çünkü zaten hali hazırda okullarda yığılma oldu, hali hazırda hastanede sıkıntı var. Ama kimse de şunu unutmasın ki vatandaş olmayanlara da eğitim ve sağlık hizmeti sunmak zorundasınız. Bu ülkede vatandaş olmayan ama ülkede yaşayan çok fazla insan birikti, bunu da hesaplamak zorundasınız. Mesela bir taraftan ağlanıyor, yüksek öğretime gelen insan sayısında azalma oldu diye ama diğer taraftan da trafikle ilgili hastanelerle ilgili sorun yaşanacak, ev kiraları fırladı diyorsunuz. Bunlarla ilgili önlem almıyorsunuz. Azalsın demiyorum ama hesabınızı kitabını yaparsınız, bütün bunlarla ilgili önlem alırsınız. Ülkede artık Türkiye kökenli çalışma izniyle çalışan insan sayısı azaldı, onun yerine Vietnamlı, Filipinli gibi başka ülkelerden gelen insanlar var. Bu insanların da ihtiyaçları var, başka ihtiyaçlarda doğacak. Bunlar hesaba katılıyor mu? Yoksa bütün mesele saldım çayıra, mevlam bayıra mı? Bana göre ikincisi”

İçişleri Bakanlığı tarafından verilen vatandaşlıkların da Resmi Gazetede açıklanması gerektiğini söyleyen Erhürman, bu vatandaşlıkları da hukuk yoluyla iptal ettireceklerini aktardı.

“KKTC’nin de-facto nüfusunu Hükümet de bilmiyor”

KKTC’nin şuanda de-facto nüfusunu ülkeyi yönetenlerin dahi bilmediğini belirten Erhürman, Serdar Denktaş’ın kişi başına düşen milli gelirle ilgili açıkladığı rakamın ise rasyonalitesinin olmadığını söyledi. Erhürman, şunları belirtti:  “Serdar Denktaş, kişi başına düşen milli gelirin 15 bin dolar olduğunu, bunu 30 bin dolara çıkarılacağını söyledi. Ama Serdar Denktaş 2017’de Kıbrıs Türk halkının kişi milli geliri 30 bin dolara çıkacak diye sevineceğimizi mi düşünüyor. Ama bu arada  yüksek öğretimde, turizmde, tarım da ne yapacak da aniden 15 bin iken 30 bin dolara çıkacak milli gelir? Buna ilişkin hiçbir plan ve programdan bahsetmiyor. Milli gelir denilen şey çok total bir şeydir. Bir kişinin ne kazandığıyla diğer kişinin kazandığını karşılaştırmaz çünkü onları ben sayarım. Her kişi birbirine eşitmiş gibi bir hesaplamadır o. Ama ben şunu soruyorum; kumarhanelere fazla para giriyor, gece kulüplerine para giriyor, bir takım büyük iş insanları da para kazanıyor ama oralara düşen paranın çoğalması, bu memlekette kişi başına düşen milli gelir hesaplamaları yükseltebilir ama mesele bunun ötesindedir. Mesele nasıl olacak da bu memlekette artık yerle yeksan olan orta sınıf, nasıl olacak da işsiz kalan gençler, üniversitede bitirdiği bölümde değil de özel sektörde başka işlerde çalışan gençlerin meselesi hallolacak ve bu gençlerin meselesi biraz olsun tahammül edilebilir noktaya çıkacak? Artık mesele bu noktadadır. Bu matematiksel bir meseledir ki zinhar onların yaptığı hesap zaten tutmaz. Zaten hiçbir gerekçesi ve rasyonalitesi yoktur. Ama Serdar Denktaş da herkes de bilsin ki böyle rakamlar üzerinden konuşmanın çok anlamı yoktur. Çünkü bu rakamlar en çok kazanan iş insanıyla, işsiz olan bir insanı aynı kişi olarak kabul ederek, kişi başına milli gelir hesabıdır. 

 “Bu hükümet, bizim itibarımızla, haklarımızla oynuyor”

Erhürman, Türkiye Hükümetinin, UBP- DP Hükümetinden memnun olup olmadığına yönelik bir soru üzerine, umurunda olmadığına vurgu yaparak, kendisinin bu hükümetten memnun olmadığını, halkın da olmaması gerektiğini ifade etti. Erhürman, şunları söyledi: “Bu hükümet, bizim itibarımızla, haklarımızla oynuyor, bizi gerçekten dünyaya rezil etmek için elinden geleni ardına koymayan bir hükümettir. Yolsuzluk yapıyor, hukuka aykırılık yapıyor, kamu arazilerini yakınlarına durmadan peşkeş çekiyor, vatandaşlıklarla ilgili yaptıkları ortadadır. Bu şartlarla eğer TC’li bakan Recep Akdağ ve TC Hükümeti bu hükümetten memnun ise TC Hükümetinin ve Recep Akdağ’ın, Kıbrıs Türk halkının geleceğini düşündüğünden şüphe etmek zorunda kalacağım. Bu hükümet, herhangi birinin memnun olabileceği bir hükümet değil. Ben bu hükümeti, CTP’li hükümetlerle karşılaştırarak da söylemiyorum. Bu hükümet, bugüne kadar kurulmuş UBP’li hükümetlerden daha da kötü bir hükümettir. 17 ayın içinde bu kadar çok yolsuzluk, bu kadar çok peşkeş, bu kadar çok hukuka aykırı vatandaşlık, bu kadar çok ciddiyetsizlik görülmedi. Ve bütün bunların karşısında bu kadar çok suskunluk, bu kadar çok pişkinlik görülmedi. Ve bu kadar şey karşısında kim olursa olsun birileri, Kıbrıs Türk halkının geleceğini düşündüğünden şüphe ederim. Bu kadar açık söylüyorum, ayrıca beni de hiç ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren, Kıbrıs Türk halkının ve Kıbrıs Türk siyasetinin bu hükümete bakışıdır. Bu hükümet gitsin diye uğraşıyoruz, CTP gelsin diye ben uğraşırım ama bu hükümet gitsin de CTP gelsin değil derdim. Önce derdim bu hükümet gitsin. Bu kadar gözümüzün içine baka baka bunları yapanlar aslında kültürümüzle de oynuyorlar. Halkı daha da fazla ‘bu ülkede her şey yapılır, biz her şeyi yaparız, gözünüze soka soka yaparız, sizde bunun karşısında acizsiniz hiçbir şey yapamazsınız, biz de gider Türkiye ile konuşuruz, görüşürüz orada işimizi hallederiz’ havasını bu ülkede yerleştirmeye çalışıyorlar. Açıkçası, hükümetin Türkiye ile ilişkileri şu noktada değerlendirilmelidir; Türkiye, Kıbrıs Türk halkı ve onu yönetenlere ilişki kuracaktır. Benim için önemli olan bu düzeydedir. Bunun ötesi hiç ilgimi çekmiyor”

Erhürman, ayrıca K.T. Sanayi Odası Başkanı Mustafa Kaymak’ın “3’üncü ülkelerde ayda 50 dolar maaş alanlar, KKTC’de 500- 600 dolar ücret alıyorlar” açıklaması ve Sanayi Odası’nın bu açıklamaya sahip çıkmasını ‘talihsizlik’ olarak değerlendirdi. Sanayi Odası yetkililerinin daha öncede Türkiye’de bu meseleyi Türkiye yetkililerine dile getirdiklerini anımsatarak, bu tartışmaların gündeme getirilmesinin kabul edilemeyeceğini ve hiçbir mazereti de olamayacağını vurguladı.

“Sanayi Odası’nın yaptığı açıklama kabul edilemez”

Tufan Erhürman, K.T. Sanayi Odası Başkanı Mustafa Kaymak’ın “3’üncü ülkelerde ayda 50 dolar maaş alanlar, KKTC’de 500- 600 dolar ücret alıyorlar” açıklamasına ve Sanayi Odası’nın açıklamaya sahip çıkmasına yönelik soruya da yanıt vererek, yapılan açıklamayı talihsizlik olarak değerlendirdi. Erhürman, Sanayi Odası yetkililerinin daha öncede Türkiye’de bu meseleyi Türkiye yetkililerine dile getirdiklerini anımsatan Erhürman, bu tartışmaların gündeme getirilmesinin kabul edilemeyeceğini ve hiçbir mazereti de olamayacağını vurguladı.

Erhürman, “Bu anlayış liberal anlayış içinde de yoktur. Dünyada iş hukuku alanında düzenlemeyi getiren kuruluş İLO’nun, sözleşmesine bakıldığı zaman insanlar arasında milliyetin, ırktan, etnik kökeninden harekele ödenecekleri maaş açısından ayırım yapılamaz. Eşit işe eşit ücret hep kadın hakları üzerinden konuşulur ama eşit işe eşit ücret insan hakları kavramıdır ve iş hukukunun temel insan haklarıdır. Aynı işi yapacağız, ben Kıbrıslı Türk’üm diye 400 lira sen de Malezyalısın diye 50 lira alacaksın şeklinde bir mantık üzerinden hukuksal bir düzenleme yapılamaz. Tabi bunun Sanayi Odası tarafından açıklıkla dile getirilmiş olması gerçekten büyük bir talihsizliktir. Ama bu meselenin daha öncede Sanayi Odası tarafından hem de Türkiye’de Türkiye yetkilileri nezdinde dile getirildi. Bu tartışmaların gündeme getirilmesi kabul edilecek şeyler değil, hiçbir mazereti de yoktur. Sanayi Odası Başkanı söylemiş, Sanayi Odası’nın ortak görüşüymüş, bu beni ilgilendirmez. Eğer ortak görüşüyse daha kötü. Eğer sadece başkanın kendi görüşüdür denilseydi, o zaman derdik ki bir kişi yanlış düşünebilir. Koskoca bir Sanayi Odası bunu düşünüyorsa gerçekten çok üzücü bir şeydir, çok talihsiz bir açıklamadır. Kabul edilebilir değil ve daha fazla üzerinde konuşulmasını da tehlikeli bulurum. Çalışma Bakanı, ‘biz yerli istihdamını Bakanlar Kurulu’nda görüşeceğiz’ diyor. KKTC vatandaşlarının istihdam edilmesi konusunu Çalışma Bakanı gündeme getirirken, Sanayi Odası Başkanı tam tersine, aslında yerlilerin istihdamını tehlikeye sokacak bir öneri getiriyor. Aslında yabancı istihdamında ikinci asgari ücret belirleyelim, daha çok yabancı işçi istihdam edelim çünkü daha ucuz, daha az yerli istihdamı olacak dolayısıyla KKTC vatandaşlarının işsizliği artacak. Böyle de bir çelişki var. Bakan yerli istihdamı teşvik etmek için projelerimiz var ve bunları Bakanlar Kuruluna götüreceğiz derken, Sanayi Odası Başkanı o cümleleri söylüyor. Anlaşılan olayın içindeki çelişkiyi bile fark edemiyor. Çünkü ne zaman yabancı işçilerin asgari ücreti daha da düşecek, o zaman yerlilerin işsizlik oranı daha da artacak. Çünkü yabancı işçi istihdam etmek çok daha ucuz olacak, cazip hale gelecek”

“Tarımda kullanılacak suyun fiyatı ne olacak açıklanmalı”

Erhürman, Türkiye’den gelen su ile ilgili yapılan son protokol konusunda KKTC adına ikinci imzayı kim attı? Siz biliyor musunuz? Bu protokolün detaylarından haberiniz var mı? Tarımda kullanılacak suyla ilgili böyle bir hazırlık var mıydı” sorularını da yanıtladı. Erhürman, su ile ilgili sözleşmenin Türkiye’den gelen suyun tarım arazilerine, ulaşmasıyla ilgili alt yapının döşenmesi konusundaki sözleşmesi olduğunu söyledi. KKTC’nin sözleşmenin taraflarından biri olmadığını belirterek, DSİ’nin ihaleye çıkıp, bu işi yapacak olan firmayla sözleşmeyi imzaladığını aktardı. Su ile ilgili sözleşmenin haber çıktıktan iki gün önce imzalandığına işaret eden Erhürman, bugüne kadar UBP-DP Hükümetinden ses çıkmadığını kaydetti. Habere bakıldığı zaman sözleşme metnini KKTC’nin elinde bulunmadığını aktaran Erhürman, 3 yıl içinde tamamlanacak olan bir yatırım olarak görüldüğünü ifade etti. “Tarım arazilerine 3 yıl daha su verilemeyecek demektir” diyen Erhürman, Hükümetin 17 aydır görevde olduğunu, bu süre içerisinde suyun boşa denize aktığını, Hükümetin tarımla ilgili girişimleri hızlandırmadığını, bu konuyla ilgili açıklama yapmadığını ve kuyu izni üzerinden kuyu izni dağıtmaya hatta ticari amaçla kuyuları kullanma izni vermeye devam edildiğini vurguladı.

Türkiye Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından tarıma yönelik suyun 3 yıl sonra ve önce Güzelyurt’a geleceğinin açıklandığını söyleyen Erhürman, ancak suyun fiyatının ne olacağının açıklanmamasının önemli olduğuna işaret etti. 3 yıl sonra gelecek olan suyun fiyatının bugünden belirlenerek üreticiye söylenmesi gerektiğini, buna göre hangi ürünü yetiştirmesi gerektiğini anlatan Erhürman, bugünden ön görerek, planlanması gerektiğini altını çizdi. Erhürman, CTP olarak suyun gelmesine sevindiklerini ancak ön görülebilir ve planlı bir tarıma geçmek için Hükümet edenlerin, bu suyun aşağı yukarı kaç paraya mal olacağını açıklamasını istedi.

“Ertuğruloğlu’nun tüm derdi kin ve nefret”

Tahsin Ertuğruloğlu’nun Kıbrıslı Rum ve Maronitlerden vergi alınacağına yönelik açıklamasına da değinen Tufan Erhürman, Ertuğruloğlu’nun ülkeye olan ‘etkisine’ de değinerek, Tahsin Ertuğruloğlu ne ihracatla ilgileniyor, ne sporla ne Kıbrıslı Türklerin yurt dışındaki temsiliyetiyle ilgileniyor. Onun derdi Kıbrıslı Türklerin dünyaya açılması değil, tüm derdi kin nefret intikam. Bizde bunu seyretmek zorunda bırakılıyoruz” dedi.

 

 

 

Özel Haber Haberleri