Feminist Atölye (FEMA)
Toplum faydasına icraat yapmak konusunda oldukça isteksiz davranan UBP-DP hükümeti, devlet kaynaklarını müsrifçe harcamak konusunda tam gaz gidiyor. Hükümete geldikleri her dönemde yaptıkları münhalsiz-sınavsız istihdamlarla kamu kaynaklarını tüketen, kurumlarımızı usulsüz bir şekilde yabancı sermayeye devreden, sahillerimizi büyük otellere yok pahasına devrederek geri dönüşü olmayan çevre katliamlarına sebep olan UBP ve DP, geçtiğimiz günlerde 17 makam arabası almak için 2 milyon TL harcadı. Kadın hareketinin yıllardır dile getirdiği Sığınma Evi talebini görmezden gelen müsrif bakanlar, düğünler başta olmak üzere resmi olmayan birçok yere giderken babalarının malı gibi kullandıkları makam araçlarını değiştirmeyi “acil” olarak gördü. Belli ki ülkemizde her gün maruz kaldığı ev içi şiddet yüzünden hastalanan, sakatlanan, tehdit ve baskı altında yaşayan onlarca kadının çığlığı bakan beylerin şahsi gezmelerinde hissetmek istedikleri konfor kadar önemli değildi. Projesi tamamlanan, arazisi tespit edilen Sığınma Evi’ni açmayı reddeden hükümetin, halkın ödediği vergileri makam araçları gibi kamu yararına olmayan bir yere harcarken yüzü de kızarmıyordu. Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş “ Bu araçlar devlete alındı” derken, bir başka ülkede Sığınma Evi, Yaşlı Bakım Evi, Kreş gibi kurumlara ihtiyaç varken, makam arabası almaya kalkan bakanların istifa ettiğini galiba bilmiyordu. Halkın gözünün içine baka baka pişkince açıklamalar yapan UBP-DP hükümetine soruyoruz: 17 makam arabası için ödediğiniz para ile kaç sığınma evi açılır biliyor musunuz? Sığınma Evi olmadığı için her gün kaç kadın şiddete maruz kalmaya devam ediyor biliyor musunuz? Ev içi şiddeti yaşamak zorunda kalan kadın ve çocukların ömürleri boyunca tamir edilemez fiziksel ve psikolojik sorunlar yaşamaya devam ettiğini biliyor musunuz? Kamu kaynaklarını şahsi menfaatlerinize harcarken bu kaynakların kadınlar olarak bizim de ödediğimiz vergilerle oluştuğunu ve devletin insana hizmet etmek için var olduğunu hiç düşünüyor musunuz?
--------------------------------
Malumat-ı Nisvan:
ILO (Uluslar arası Çalışma Örgütü)’nün 2014 yılında yayınladığı rapora göre küresel düzeyde erkek nüfusunun %72’si istihdam edilirken, kadın nüfusunun sadece %47’si istihdam edilmiştir.
--------------------------------
Cinsel Şiddeti Anlamak (Tutuklu Tecavüzcü Erkekler Üzerine Bir İnceleme)
Diana Scully, Çevirenler: Şirin Tekeli- Laleper Aytek,
Tecavüz en korkutucu saldırılardan biridir. Bugün bile tüm dünyada kadını ya da kadının ait olduğu klanı-topluluğu-ulusu bir cezalandırma yolu olarak da sövgülerde yer alan bu eylem, savaşlar yüzünden Ortadoğu’da olduğu kadar, “uygar” Avrupa’da da kadınların korkulu rüyası. Üstelik tecavüz edilen kadının kurban/mağdur sayıldığı bir kültür neredeyse yok. Bütün toplumlarda, açıktan açığa değilse bile, tecavüze uğrayanın bu işlemi hak ettiği duygusu var.
İşte bu gerçeklere karşın Diana Scully “Tutuklu Tecavüzcü Erkekler Üzerine Bir İnceleme” yapmış. Bu incelemenin adı Cinsel Şiddeti Anlamak. Metis Yayınlarının bastığı kitabı dilimize Şirin Tekeli ile Laleper Aytek çevirmişler. Kadın hakları hareketinin bu iki akademisyen üyesinin çevirisi kitaba ayrı bir değer katıyor.
Diana Scully, kadınlara uygulanan şiddet ve kadın sağlığı konularında birçok çalışması bulunmakta olan bir yazar.1994’te de Tecavüz (Metis Yayınları) adlı bir kitabı yayımlanmıştı. Diana Scully’nin yaptığı araştırmayı okumak, “Cinsel şiddetin sona erdirilmesi için kendini değiştirmesi gerekenin kadınlar değil erkekler olduğunu” bir kez daha doğruluyor.
Scully’in saptadığı en önemli gerçeklerden biri şu : Tecavüzle ilgili kalıp yargılar ve efsaneler yalnızca tecavüzcülerin tanımlarında değil, ataerkil kültürümüzün tüm yapıtlarında fazlasıyla yer almaktadır. Tecavüzle ilgili kurbanı hedef alan şakalar ve kurbanın yaşadığı deneyimleri çarpıtan ifadelere çok sık rastlandığını göstermektedir. “Tecavüzle ilgili kalıp yargılar” çevrenizde de hemen gözleyebileceğiniz gibi ulus, sınıf farkı tanımayan inanç gücünde görüşler. Şöyle sıralanabilir:
“1) Kurbanın kışkırtıcılığı - kadınların, erkeklerin kendilerine tecavüz etmelerine sebep olan özellik ve davranışlara sahip olduklarına dair inanç;
2) Kurbanın sorumluluğu - eğer denemiş olsalardı, kadınların kendilerine tecavüz edilmesini önleyebileceklerine dair inanç;
3) Kurbanın katılımı - kadınların kendilerine tecavüz edilmesini istediklerine ve bundan gizli bir zevk aldıklarına dair inanç; ve
4) Yanlış itham - kadınların erkekleri cezalandırmak için kinle tecavüz cezasını kullandıklarına dair inanç.”
Araştırmacı Yazar Diana Scully, hapishanede tecavüz suçlularının, kalıp yargılara öteki suçlulardan daha yatkın olduğunu saptamışlar: “Örneğin tecavüzcülerin yüzde 69’u tecavüzle suçlanan erkeklerin çoğunun masum olduğuna, yüzde 65’i de kadınların giydikleri kıyafetlerle ve davranış biçimleriyle kendilerine tecavüz edilmesine sebep olduğuna inanmaktalar. Bir kadın tanıdığı birini kendisine tecavüz etmekle suçlamışsa, tecavüzcülerin yüzde 59’u gönüllü cinsel ilişki sonrasında kadının fikrini değiştirdiğine; yüzde 54’ü kadınların kendilerine tecavüz edilmesini önleme sorumluluğunu taşıması gerektiğine inanıyordu; ve yüzde 46’sı kadınlara tecavüz edildiğinin ispatını zorlaştıracak yasaların çıkmasından yanaydı. Kabul edenlere göre inkarcılar ve bir grup olarak beyazlara göre, bir grup olarak siyahlar bu kalıp yargılara inanmaya daha eğilimliydiler. Ve bir kez daha, hapishanede geçen zamanın değil ama eğitimin tecavüzcüler için diğer suçlu grubundan daha fazla oranda bu kalıp yargılara olan inancı azalttığı görüldü.” Bu araştırmanın okunmasını tavsiye ederiz.
-------------------------------------
Cadı Süpürgesi:
Bekar kadınlara “eee artık zamanın geldi, ne zaman evlenecen?” sorusunu takılmış plak gibi soran, kadınların bekar kalma gibi bir tercihleri olabileceğini görmezden gelenler ile evli kadınlara “eee ne zaman çocuk yapıyorsun? Hade da tohuma gaçıyorsunuz” gibi cümleleri daimi olarak söyleyerek insanların kişisel alanlarına burnunu sokanları süpürmek istiyoruz.
-------------------------------------
Biraz da gülümseyelim …