Program nedir?
En basit anlamıyla belli bir dönemde, bir amaca, düşünceye... yönelik olarak yapmayı öngördüklerimizin toplamı diyebiliriz.
Sıradan yaşamımızda da az ya da çok bir program bulunmaktadır.
Sabah kahvaltısından sonra ne yapacağımız, nereye gideceğimiz, kiminle görüşeceğimiz, kahveyi nerde içeceğimiz; komşuda mı, kahvehanede mi...
Hatta hafta sonunda, ay sonunda veya yaz tatilinde ne yapacağımızı da programlarız.
Ancak Kıbrıslı Türkleri temsilen 50 kişiyi Mars’a göndereceğim, Ay’da hafta sonu tatili yapacağım gibisinden en azından bugün için ulaşılması zor olan hedefleri programlara koymayız. Onlar hayalimiz olur.
Yani programlarda tutarlılık, ulaşılabilirlilik, gerçeklik gibi unsurları da aramamız gerekmektedir.
Hükümetin Eğitim Programı’nda “İlkokulların altı yıla çıkarılması hedeflemektedir” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bu ifade iş ola torba dola mı, yoksa belli bir amacın gerçekleştirilmesine, eksikliğin giderilmesine yönelik mi yazıldı?
İlk okullara neden bir yıl eklenecek? Amaç nedir? Böyle bir ihtiyaç mı var?
Bu bir yıl nereye eklenecek? Başa mı, sona mı?
Altıncı sınıf olarak eklenirse bakın neler olur?
Çağ nüfusu ortalama olarak 3500 kabul edilir. Yirmi kişilik sınıflar olacağını kabul edersek, 175 derslik ihtiyacı doğar. Bu derslikler 29 okula denk gelir. En az 175 öğretmen istersiniz. Diyelim ki Türkçe, Matematik, Sosyal Bilgiler derslerinden birer kitap defter vereceksiniz, 10500 kitap ve defter istersiniz. 3500 sandalye, 1750 masa istersiniz...
En önemlisi altıncı sınıfta hangi programa göre hangi kitabı okutacaksınız?
Ve tüm bunları planlayıp yapacak kadro istersiniz. Mevcut okullar açılamıyor yok bunlar yapılacak.
İlkokulun sonuna eklenecek bu bir yıl nerden alınacak? Ortaokullardan mı?
Bu ne demektir biliyor musunuz? 175 tane öğretmenin boşa çıkması, 175 tane dersliğin atıl hale gelmesidir. Ya da öğretmenlerin haftalık ders yüklerinin beş, altıya düşmesidir...
Ortaokullar iki yıl olamayacağına göre liselerden bir yıl alınacak. Üç yıla göre yeni lise programlarının hazırlanması gerekir. Fizikten, kimyadan, matematikten... hangi konuları atacaksınız? Kim hazırlayacak? Kim Yapacak?
Yani ilkokulların sonuna eklenen bir yıl, lise sona kadar tüm programların yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir. Bir yönüyle eksiklikler ve diğer yönüyle fazlalıklar yaratacaktır.
Yoksa ortaokul ve liselere dokunulmadan ilkokullara bir yıl ekleyerek 12 yıllık eğitim süresi, 13 yıla mı çıkarılmak istenmektedir.
Eğer böyle yapılırsa yanıtlanması gereken en önemli soru “Bunu neden yapmamız gerekir?” olur.
Ders saatleri mi yetersiz, eğitimde geçen süre mi az? Ne!?
Dünya Bankası Raporu’na göre 12 yıllık eğitim süresi AB ülkeleriyle aynı olmasına rağmen ülkemizdeki öğrenciler Avrupalı yaşıtlarına göre yaklaşık 2,5 yıl daha az eğitim almaktadırlar. Önce bu kayıpları önleyelim, sonra gerekirse yıl ekleriz. Mevcut yapı sürdüğü sürece eklenen her yıl kayıpların büyümesine neden olacaktır.
Ancak eğitimi sadece süre olarak algılamamak gerekir. Dersin içeriği, verimliliği, niteliği de etkilidir. Finlandiya Eğitim ve Bilim Bakanı Henna Virkkunen 2012 yılında çeşitli Avrupa ülkelerinden gazetecileri eğitim sistemini tanıtmak amacıyla ülkesine davet eder. Türkiye adına katılan Burcu Gürses bakın nasıl anlatıyor: “Lise seviyesindeki bir okul ziyaretimizde ders saatlerinin 75 dakika olduğunu öğreniyoruz. Matematik sınıfındaki öğrencilere? Matematiği seviyor musunuz? diye sorduğumuzda sadece 2 kişi el kaldırıyor. Ancak işin ilginç yanı aynı öğrencilere? Matematik dersinin 75 dakika olması sizce iyi mi, yoksa 45 dakikayı mı tercih ederdiniz? diye sorduğumuzda hepsi 75 dakikadan memnun olduklarını belirtiyor.” (Memurlar.net).
Bizde de aynı mı? Kırk dakika nasıl giyor? Nasıl?
Çocukların ‘evlere zili’ dediği son zil çaldığında adeta ateşe düşmüşcesine sınıflardan fırlayanlar, bağırarak çağırarak koşanlar, çantasını çekiştirenler... neler görüyoruz, neler. Acaba bu sınıflarda ne oluyor da çocuklar kendilerini böylesine dışarıya atıyorlar.
Yani eğitim sadece süre değildir. Öğretim yöntem ve teknikleri, donanım, kullanım... tümünü birlikte düşünmek gerekir.
Tüm bu kaoslar yaratılacağına bir yıl illaki eklenmek isteniyorsa o da ilkokulların başına “Oyun Sınıfı” ya da “1. Sınıf” olarak eklenebilir. Zaten okullaşma oranı yüksek. Böylece zorunlu eğitim yaşı aşağıya çekilmiş, ilkokullar da 6 yıl olmuş olur. Eğitim süresi de 13 yıla çıkarılmış olur. Yapılan birçok araştırma ortaya koymaktadır ki bu yaşlarda okula başlanması ileriki yıllarda eğitsel başarılara olumlu yansıyabilmektedir.
***
Hükümetin eğitim programında bir başka ifade ise “Ülkemiz insanının ihtiyaçlarına, politik konjonktüre, hukukun üstünlüğüne, stratejik vizyona, bilimsel temellere, şeffaf ve adil yaklaşımlara, eşitlikçi vizyona ve ülke gerçeklerimize uygun bir milli eğitim politikası öngörmekteyiz.”
Hepsini anladık da “politik konjonktüre uygun eğitim politikası” ne demektir? Anlamı nedir?
Konjonktür, hangi anlamda ele alınmaktadır?
Emile Durkheim’in dediği gibi “Eğitim ortaçağda dinsel, rönesansta özgür, onyedinci yüzyılda edebî, bugün ise bilimsel niteliktedir. Bunun sebebi, insan ihtiyaçlarının çokluğu ve çeşitliliğine bağlıdır. İnsan ihtiyaçları çeşitlenmiş ve o ihtiyaçların bağlı olduğu toplumsal koşullar da değişmiştir.” Bu anlamda mı alındı?
Yoksa politik kaygılar, popülist yaklaşımlar, ideolojik öngörüler mi anlatılmak istenmektedir. Eğer böyleyse tüylerimizi diken diken edecek bir anlama dönüşmektedir. Bu anlayış eğitimi devlet politikası olmaktan daha da uzaklaştırarak, siyasileştirecektir.
***
Bunlarla birlikte Hükümet Programında yazılanlara daha açıklık getirilmesi gerekmektedir. Örneğin Güney Kıbrıs’ta öğrenim gören öğrencilere getirilen A Level sonuçlarıyla Türkiye’deki üniversitelere başvurma yasağı kaldırılacak mı?
Rehberlik hizmetleri ilkokulları da kapsayacak şekilde genişletilecek mi?
İkinci yabancı dil yaygınlaştırmadan önce, birinci yabancı dilin dört beceriye göre öğretilmesi ve değerlendirilmesi sağlanacak mı?
Program Geliştirme Projesi devam edilecek deniliyor. Önce bu projenin uyumlaştırma mı, yoksa ülkemize özgü bir çalışma mı olacağı açıklığa kavuşturulması gerekir.
Bu eleştirilerimizin yanı sıra Hükümet Programının içinde eğitimle ilgili olumlu unsurlarında bulunduğunu belirtmek isterim.