Hükümetten Tekke Bahçesi’nde yeni kazılara yeşil ışık…

Sevgül Uludağ

Cumhurbaşkanlığı’nın girişimi sonuç verdi

 

 

Cumhurbaşkanlığı’nın Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden de yardım alarak ve Cumhurbaşkanlığı güvenlik danışmanı Halil Sadrazam’ın şehitliklerle ilgili yazmış olduğu kitaptaki krokiler de incelenip yapmış olduğu araştırmalar sonucu oluşturduğu rapor sonucunda Tekke Bahçesi’nde yeni kazılar yapılması için hükümete ilettiği talep, hükümet tarafından kabul edilerek Tekke Bahçesi’nde yeni kazılara yeşil ışık yakıldı.

Cumhurbaşkanlığı ve hükümet çevrelerinden edindiğimiz bilgilere göre, Tekke Bahçesi’nde henüz kazılmamış olan bazı mezarlar, ailelerin de izni alınarak kazılabilecek.

Çok sayıda insanın aynı mezara gömülmüş olduğu bazı mezarların yanısıra, aynı mezarlıkta iki mezarı bulunan bazı başka mezarlar da kazılabilecek.

Hatırlanacağı gibi Kayıplar Komitesi, Tekke Bahçesi’nde Ayvasıl’dan getirilip buraya defnedilmiş olan Kıbrıslıtürkler’in mezarlarında kazı çalışması yürütmüş ve DNA testleri sonucunda kimliklendirmeler yapıldıktan sonra, bu mezarlarda bulunan “kayıp” Kıbrıslıtürkler’den geride kalanlar, defnedilmek üzere ailelerine iade edilmişler ve pek çoğu da yeniden Tekke Bahçesi Şehitliği’ne defnedilmişti. Genelde bulundukları mezarlara defnedilen bu “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in mezar taşları yapılınca, ortaya tuhaf bir durum çıkmış bulunuyor çünkü Tekke Bahçesi’nde, aynı şahsa ait iki mezar taşı bulunuyor… İkinci mezar taşının altında ise kimin yattığı bilinmiyor.

Tekke Bahçesi’ndeki bir diğer tuhaf durum da çok sayıda insanın defnedilmiş olduğu mezarlar. Bunlardan birisi Kayıplar Komitesi tarafından kazıldığı zaman, içinden beş Kıbrıslıtürk’ün kalıntıları çıkarılmış ve kimliklendirilerek defnedilmek üzere ailelerine iade edilmişlerdi.

Bu durum üzerine bazı aileler, kendi yakınlarının da 1974’te çok sayıda insanla birlikte aynı mezara defnedilmiş olduğuna dikkati çekerek, bu konuda gerek Kayıplar Komitesi’ne, gerekse Cumhurbaşkanlığı’na yazılı başvuru yapmışlardı. Onlar da bu mezarların açılarak, kendi yakınlarının o mezarda olup olmadığını bilmek istiyordu.

Bunlardan birisi Nilgün Ecvet Orhon idi. Nilgün Ecvet Orhon’un babası Ecvet Yusuf’un 1974’te beş kişilik bir mezara defnedilmiş olduğunu belirterek Tekke Bahçesi’nde babasının adına yaptırılmış mezarı sürekli ziyaret ettiğini ancak babasının bu mezarda bulunup bulunmadığını bilmek istediğini talep etmişti ve bu yönde gerekli yazılı girişimleri de yapmış ve o günlerde çekilmiş olan bir de fotoğraf bularak bunu bizimle de paylaşmıştı. Fotoğrafta bir mezarın üzerinde beş isim açıkça okunabiliyordu.

 

NELER YAZMIŞTIK?

Bir yıl önce, Mart 2018’de bu sayfalarda şöyle yazmıştık:

““Tekke Bahçesi, kazılmayı bekliyor: En az 20-30 mezar şüpheli…”

Bazı okurlarımız, Tekke Bahçesi’nde en az 20-30 mezarın “şüpheli” olduğu ve bu mezarların kazılarak DNA testleriyle kimin nereye gömülmüş olduğunun açıklığa kavuşturulması gerektiğini söylediler.

Bizimle temasa geçen okurlarımız “Tekke Bahçesi’nde en az 20-30 kadar şüpheli mezar vardır. Bunların kazılması gerekir ki aileler yanlış mezarlara gitmesinler, herkesin nereye gömülmüş olduğu açıklığa kavuşturulsun” diye konuştular.

Tekke Bahçesi’ne defnedilmiş olanlardan bazılarının evlatları da bu yönde girişim yapmış bulunuyor.

Bu konuda bu sayfalarda geniş yayın yapmış olduğumuzu okurlarımız hatırlayacak…

Örneğin Tekke Bahçesi’ne 1974’te defnedilmiş olan Ecvet Yusuf’un kızı Nilgün Ecvet Orhon bu konuda girişimde bulunmuş ve yıllardır ziyaret ederek yaseminler götürdüğü sevgili babasının mezarının bu olup olmadığını bilmek istediğini belirttiği açıklamalarda bulunmuştu.

Yine Hüseyin Osman Sakallı, 20 Temmuz 1974’te Doğruyol çarpışmalarında öldürülen kardeşi Mustafa Halil Sakallı ile arkadaşı Selim Mustafa Mavili’yi kendi elleriyle Tekke Bahçesi’nde aynı mezara gömdüğünü, kardeşinin mezarının Tekke Bahçesi’nde olduğunu belirterek, Tekke’deki bu mezarın kazılmasını talep etmişti ve onunla yaptığımız geniş röportaja bu sayfalarda geçtiğimiz aylarda yer vermiştik…  Mezarın üstüne isim yazılmadığı için kardeşinin mezarını bulamayan Hüseyin Osman Sakallı, bu mezara üç kişi gömmüş olduğunu da anlatmıştı.

Tekke Bahçesi Şehitliği’nde Bakanlar Kurulu kararıyla Ayvasıl’daki toplu mezardan getirilip Tekke’ye gömülen 1963 “kaybı” Kıbrıslıtürkler için Kayıplar Komitesi tarafından kazı yapılmış ve kazılan mezarlar toplumumuzda şok yaşanmasına neden olmuştu: Çünkü örneğin üstünde Hüseyin Yalçın yazan mezarda Hüseyin Ruso’nun kalıntıları bulunmuş, üstünde “Önder İbrahim” yazan mezardan ise beş Kıbrıslıtürk’ün kalıntıları çıkarılmıştı.  Bu beş kişilik mezardan “kayıp” İsmail Bekir’in yanısıra İbrahim Ramadan ve İhsan Güven Salih’ten geride kalanlar bulunarak kimliklendirilmiş ve Kayıplar Komitesi tarafından defnedilmek üzere ailelerine küçük birer tabutta verilmiş, cenaze törenleri de yapılmıştı. Bu beş kişilik mezarda bulunan iki “kayıp” Kıbrıslıtürk’le ilgili Kayıplar Komitesi’nin DNA testleri ise devam ediyor…

Tekke Bahçesi Şehitliği’nin dışına bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın gömülmüş olduğu yönünde de pek çok tanıklık bulunuyor ancak bugüne kadar yürütülen bazı kısmi kazılarda Tekke’nin dışındaki bazı noktalarda herhangi bir ize rastlanmadı. Bu alanların da yeniden araştırılması ve kazılmamış olan noktaların kazılması gerekiyor…”

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – Sevgül Uludağ – Mart 2018)

 

AİLELERİN ÇIĞLIĞI…

Şubat 2018’de bu sayfalarda şöyle yazmıştık:

“***  Kayıplar Komitesi’nin Tekke Bahçesi kazılarında beş kişiyle birlikte aynı mezara defnedilmiş olarak kalıntıları bulunan ve geçtiğimiz gün törenle Boğaz Şehitliği’nde toprağa verilen İbrahim Ramadan’ın oğlu Murat Dağman:

 

“1974 yılından günümüze kadar gelen hükümet ve yetkilileri ısrarla neden bu mezarların açılmasını istemedi?”

Kayıplar Komitesi’nin Tekke Bahçesi kazılarında beş kişiyle aynı mezara defnedilmiş olarak kalıntıları bulunan ve geçtiğimiz gün törenle Boğaz Şehitliği’nde toprağa verilen İbrahim Ramadan’ın oğlu Murat Dağman, “1974 yılından günümüze kadar gelen hükümet ve yetkilileri ısrarla neden bu mezarların açılmasını istemedi?” diye sordu.

Murat Dağman, sosyal medya paylaşımlarında duygu ve düşüncelerini paylaşarak şöyle yazdı:

“Yaklaşık 44 yıl önce bu vatan için savaşırken şehit düşen babam İbrahim Ramadan yarın nihayet kendi mezarına kavuşuyor... Ben kardeşlerim ve annem o dönemin devlet yetkililerinin bize gösterdiği sahte mezara artık gitmeyeceğiz. Burada tek ağırımıza giden şey yıllardır şehitler üzerinden politika yapan devlet büyüklerinin bugün bir çoğunun şatafatlı, bazılarının ise anıt mezarları yapılırken, bu vatan uğruna canlarını verenlerin ailesinin ziyaret edeceği bir metrelik bir mezarları bile olmamasıdır. Babam ve dört silah arkadaşını toplu bir mezara gömen ve yıllarca ailelerine sahte mezar gösteren devlet yetkililerine söyleyeceğim tek söz ''Ölüm bile utandı, siz utanmadınız''.

“Bugün 44 yıl önce şehit düşen babamızı gerçek mezarına defnettik. Cenazemize katılan tüm aileme, arkadaşlarıma KTAMS ve KTÖS başkanlarına, genel sekreterlerine ve yürütme kurulu üyelerine, ayrıca babamın mezarının bulunmasında büyük emekleri geçen Kayıp Şahıslar Komitesi elemanlarına, Sevgül Uludağ'a Ziliha Uluboy'a, Ülfet Canseç arkadaşıma ve Sn. Cumhurbaşkanımız Mustafa Akıncı'ya sonsuz teşekkürlerimi sunarım… Artık onu ziyarete gidebileceğimiz bir mezarı olacak ama bu mezarında uğuruna can verdiği vatanının yetkililerinin kendisine ve ailesine yaptıkları saygısızlıklar karşısında rahat uyuyabilecek mi ??? Bilemiyorum.

Şimdi geride cevap bekleyen birçok soru var:

1-      Babamın sahte mezarında kim veya kimler yatıyor?

2-      Babamla ayni mezardan çıkan İhsan Güven'in sahte mezarında kim veya kimler yatıyor?

3-      Diğer şehitlerin mezarlarında gerçek şahıslar mı yatıyor ?

4-      Bu karmaşık durum ve saygısızlıkları görsel ve sosyal medyadan takip eden diğer şehit ailelerinin kendilerine gösterilen mezarlar karşısında içlerinde kalan “ACABA???” duygusu nasıl giderilecek???

5-      1974 yılından günümüze kadar gelen hükümet ve yetkilileri ısrarla neden bu mezarların açılmasını istemedi?

6-      Sözde Şehit aileleri ve malul gaziler derneği imza toplama tehtidi ve ret oyu kullanarak neden bu mezarların açılmasını istemedi ?

Tüm bunları şehitlerine ve ailelerine yaşatan saygısızların benim nazarımda zerre kadar değeri kalmamıştır...

Umarım devlet yetkilileri en azından bu ailelere ve şehitlere geçmiş hükümetler adına bir özrü çok görmezler...”

 

***  Nilgün Ecvet Orhon, duygularını anlatmaya devam ediyor…

“Ben Ecvet Yusuf’un, komutan, öğretmen Ecvet Yusuf’un kızı olarak babamın kanını size helal etmiyorum…”

 

Nilgün Ecvet Yusuf, “Ben Ecvet Yusuf’un, komutan, öğretmen Ecvet Yusuf’un kızı olarak babamın kanını size helal etmiyorum” diye yazdı. Ecvet Yusuf, Tekke Bahçesi’nde başlangıçta toplam beş kişinin defnedilmiş olduğu bir mezara defnedilmişti ancak aileye daha sonra “Onları ayırdık ve ayrı ayrı gömdük” denmiş ve Ecvet Yusuf adına başka bir mezar yaptırılmıştı. Şimdi Nilgün Ecvet Orhon, babasının gerçekten bu mezarda yatıp yatmadığını öğrenmeyi talep ediyor ve bu konuda adım atılmazsa, mahkemeye gideceğini söylüyor… Sosyal medya paylaşımlarında Nilgün Ecvet Orhon özetle şöyle yazdı:

“Kızlar babalarının prensesidir...

Ben de babamın prensesi, gözbebeği idim... okuyacağım kitaplara, gideceğim üniversiteye kadar beni çaktırmadan sevecen bir üslupla yönlendirdi... Elbette bunu yıllar sonra “puzzle” parçaları birleştikçe anladım...

12 yaşımdan beri benim babam, üzerinde adı yazılı o taş ve ellemekten hoşlandığım o toprak oldu... Bütün hüzünlerimi, sevinçlerimi... Bütün yaşamımı paylaştığım o mezar... Kimseler görmesin, duymasın baba-kız dertleşmemizi diye genellikle geceleri ziyaret ettiğim o kutsal yer...

İki günden beri yüreğimi yerinden koparan o korkunç acı nasıl geçecek bilmiyorum ki... Ya ben yıllardır boş bir toprağı sevdiysem babam diye, ya ben sevinçlerimi babam diye başka birinin babasına anlattıysam... Ya ben hüzünlerimi ve acılarımı babam sanıp da bir sürü başka babaya anlattıysam... Benim yıllardır tam açtığı anda babama yetiştirip verdiğim o yaseminleri aslında babama vermediysem... Öyle canım yanıyor ki... Dün akşam gittim yine... Ama bilemedim nerde olduğunu... Sokulamadım o taşa ve ilk kez elleyemedim o toprağı...

Bana bunu yaşatmaya kimsenin hakkı yoktu... Zaten çalınmış bir çocukluğum vardı... Şimdi anılarımı da çaldınız... Baba-kız paylaştığımız hüzünlerimizi, sevinçlerimizi, dertleşmelerimizi çaldınız... Hayatımın 40 yılını çaldınız...

Lütfen baba... Orada, hep sana geldiğim o yerde ol... Yoksa ben bunla nasıl baş edebileceğimi bilmiyorum... Lütfen orada ol... Seni çok seviyorum...”

“… Tekke Bahçesi Şehitliği Vakıflara bağlı... Kimse çıkıp bir açıklama yapmayacak mı??? Kimse özür dilemeyecek mi???

Kimse bu iğrençliğin nedenini söylemeyecek mi???

İnsanları mezarlarında olsun rahatsız etmeyelim diye kimse kimin nerede gömülü olduğunu açıklamayacak mı??? Mutlaka bir bilen vardır, mutlaka bir kaydı vardır bunun...

Geri dönülemez o adımı atmadan biri çıksın açıklasın lütfen...

Bunu bize, beşer beşer gömdüğünüz ve hiç çıkarmayıp, yalan söylediğiniz şehit çocuklarına borçlusunuz...

Biri da çıksın ve konuşsun artık...”

“…Neden, nasıl, niçin diye düşünmekten kafayı yiyeceğim...

Bunu neden yaptılar... O kıyamet günlerinde insanları beşer onar gömdüler, savaş koşullarıydı, bunu anlıyorum ve eleştirmiyorum ama bugün geldiğimiz nokta gerçekten insanlığın da son noktası sanki...

“Açtık çıkardık ve tek tek gömdük” dediler... Halbuki hala çoklu mezarlar olduğu ortaya çıktı... “Kayıp” dedikleri insanlar ortaya çıktı... “Burada gömülüdür” dedikleri insanlar başka mezarlardan çıktı... Bilmediğimiz kim bilir daha ne insanlık suçları ortaya çıktı Tekke Bahçesi’nde...

Bunu neden yaptılar, niçin yaptılar, gerekçeleri neydi... Amaçları neydi...

O şehitler ki her fırsatta dillerine dolarlar, her fırsatta adlarını ağızlarından düşürmezler... Bu mudur şehide ve şehit yakınına verdikleri önem???

Onlar için sadece bir taş ve toprak yığını olabilir burası... Ama benim için babamdı... Anamın eşi, nenemin oğlu, oğlumun da dedesi... Bize bir mezar taşını bile çok gördünüz... Sorgulattınız... Babamı rahatsız ve huzursuz ettiniz...

Hani şehitler huzurluydu???

Hani ölmezlerdi???

Siz onları defalarca öldürdünüz...

Yatacak yeriniz yok bu toprakta... İki elim sonsuza dek yakanızda... Babamın kanı ne size, ne de bu pis düzeninize helal değil... Ben Ecvet Yusuf’un, komutan, öğretmen Ecvet Yusuf’un kızı olarak babamın kanını size helal etmiyorum... Öyle çok canım yanıyor ki... İnsan olmadığınızdan anlayamazsınız... İnsan olsanız bize bunu yaşatmazdınız...”

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – Sevgül Uludağ – Şubat 2018)