Covid19 nedeniyle günlük yaşam sakin, sessiz ve kendi halinde geçiyor… Gibi görünüyor… Aslında, evde kapalı olan her kişinin, her ailenin ve her işyerinin geleceğe dair belirsizlik derdi herkesi kemiriyor.
Halkın değişik kesim ve kesitlerini temsil eden sosyal, ekonomik ve siyasal her örgütten bugüne ve geleceğe dair fikirler, öneriler, programlar, projeler ve talepler var; bir de bu süreci yöneten bir Tatar- Özersay Hükümeti var… Taraflar bir türlü birbirine kaynayamıyor, hepsi ayrışık ve kendi kibirleri ile geleceği kendilerince ve yapabildiklerince şekillendirmeye çalışıyor… Sinerji yaratan ‘Bütün’ değiliz, “Bütün” için faydalı düşünceler ve programlar konuşmuyoruz; herkes kendi ve kendisi için gördüğünü genele uygulatmak istiyor. Olmuyor, doğal olarak; üretilen bölük pörçük düşünceler, programlar bütün için bütünleştirilmediği nedeniyle tükeniyor. Sorun buradadır; dünkü yaşamımızda ayrıştırdığımız tüm kesitleri bugün de ayrıştırarak ‘Bütün’ içinmiş gibi gösterip, ait olduğumuz toplumsal kesit ve kesim için önermeler yapıyoruz. Olduğu kadar refahı ‘Bütün’ ile üleşmeyi dün kabul etmezken ve özellikle emeği ile geçinenleri refahtan yararlanmaktan uzağa iterken, bugün kalmamış refahı ayrıştırdıklarımızın mağduriyeti üzerinden nasıl toparlarız derdindeyiz… Covid19, önceki ayrıştırılmaları ‘Bütün’ yapmaya ve “İyi günde – kara günde; kederde -tasada – sevinçte” bir olmaya henüz yaramadı ve toplumsal kesim ve kesitlerin bu sessizlikte barışması mümkün olamadı… Hala daha “Ben”i kurtarmak için “O”nu mağdur etmenin yolları aranıyor…
Bu durumu yaratan mevcut hükümetin kararsızlıkları, tutarsızlıkları ve beceriksizlikleridir… Şimdi siyaset zamanı değil diyerek, kendi siyasetini ileri götürmeye çalışan bir hükümetle başbaşayız… “Şimdi siyaset zamanı değil, küçük politik hesaplar yapmamalıyız, BİR olalım” diyor örneğin Eğitim Bakanı… “Bir” dediği de UBP’nin geçmiş seçimlerde kullandığı ve gelecek cumhurbaşkanlığı seçimi için de kullanmaya başladığı ‘tılsımlı’ kelime… Alemin en akıllısı, açıkgözü kendileri… Ve onların ve onların bezerlerinin marifetiyle “Bütün” olamıyoruz; onlar “Bir” olma derdinde… Siyasi olarak “Bir”, ekonomik aktör olarak “Bir”… Ve bu “Bir” desturları elbette iki, üç, dörtleri yaratıyor ve Covid19 ile mücadele sürecinde, sonuçta kim ez az kayıpla çıkacak hesaplaşmasını ve hatta kaosunu yaratıyor. Halbuki bu halk, Aralık 1963 olaylarından sonra “Bütün” olmuştu; “Bir” olmak derdine düşmüş toplumsal kesit ve kesimler yoktu…
Ve kendi içimizde “Bütün” olup Covid19 nedeniyle oluşmuş sağlık ve ekonomik sorunlarımızla mücadeleyi, sinerji yaratarak sürdüremediğimiz için; kendi yarattığımız kaosumuzda boşuna debelenip durduğumuz ve bir girdapta dibe doğru seyrettiğimiz için ‘Kurtarıcı’ya yani Türkiye’ye yalvar-yakarlara devam edip durduk… ‘Kurtarıcı’nın önceliği kendi coğrafyası ile ilgili, doğal ve haklı bir durum… Ama bizim hükümet, içerde “Bir” olmayı “Bütün” olmaya tercih ettiği için ‘Kurtarıcı’dan hala medet umuyor… Umuyor da, ‘Kurtarıcı’nın hali ahvali ne?!
Döviz rezervleri eriye eriye 2006 yılı düzeyine inmiş; bu yıla 37 milyar ABD Doları ile girmişler, şimdilerde 14 milyar Dolar kalmış, gerileme de halen devam ediyor… Yabancı yatırımcılar süratle kaçıyor. Ekonominin mal ve hizmet üreten faaliyetleri yavaşladı, durağanlaştı; devletin gelirleri de dibe vurdu, bütçenin ve hazinenin nakit dengelerinde büyük gedikler açıldı. İMF’den borçlanacak ama İMF mevcut kredilendirme koşullarında rahatlatma yaratırsa borçlanabilecek… Küresel ekonomideki belirsizlikler İMF için de sorun, bir de Türkiye’nin mevcut ekonomi yönetiminin başarısızlığı ve tutarsızlığı İMF için Türkiye’ye yönelik özel sorun. Bu kadar hengame içinde kalkar da Marmaris’teki üçyüz odalı Cumhurbaşkanlığı’nın yazlık sarayını daha büyütmek için ikiyüz dönüm arazi kamulaştırırsanız, Cumhurbaşkanlığı’nın toplam araç filosuna kırkdört yeni araç daha katmak için ihale açarsanız, İMF iki defa düşünür… Ha, İMF’ten umut ışığı görmeyince, “Biz bize yeteriz Türkiye” dersiniz ve ekonominin öncelikleri ile bağdaşmadığına dair endişeler duyulan harcamalar için IBAN No reklamları yaparak kaynak yaratırsınız, sizin bileceğiniz iş… Ama “Kuzey Kıbrıs’ın sıkıntıları ne olacak?” diye sorulursa, yaraya tuz dökmek olur onlar için…
Dolayısıyla, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’a destek olacak pek bir takati yok; bunu kapalı kapılar ardında Tatar-Özersay hükünetine söylemişler ama bizimkiler duymazdan geliyor… Hala daha “Türkiye’den yardım istedik, raporlar-programlar gönderdik” diyor bizim hükümet. Yılların gazetecisi, bu hükümetin ve özellikle Türkiye’nin muhibbi Ahmet Tolgay bile buna neredeyse isyan etti, kendi sosyal medya sayfasından “İstek üstüne istek: Maliye Bakan Olgun Amcaoğlu "Türkiye'den destek istedik" dedi. Bu kaçıncı istek?.. İstek üstüne istek... Anamız artık eskisi gibi "bol kepçe" modunda değil” paylaşımını yaptı.
Peki, Tatar-Özersay Hükümeti niye böyle yapıyor?! Bu aslında Türkiye’ye bir şantaj stratejisidir. Bu hükümeti kurarken öncekini Türkiye sevmemişti ya, mali desteği onun için kesti diye reklamlar yapmışlardı ya; şimdi okkanın altında kaldılar, mali destek kendilerine de yok… Nasıl alacaklar? Türkiye’yi Kuzey Kıbrıs halkı nazarında yücelterek taleplerde bulunmak, “Sağolsun Anavatanımız” deyişleri ile alacakmış gibi hava yaratmak, “Biz üstümüze düşeni yaptık, sıra sevgili ve yolunda öleceğimiz Anavatanımızda” diyerek Kıbrıs Türk halkı nazarında Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak… Buna “Ya verin, ya verin” şantajı denir… Utandıra utandıra alacaklarını sanıyorlar… Ama Türkiye’nin tüm verileri, Kuzey Kıbrıs’a verecek takati kalmadığını gösteriyor; öncelikler bağlamında da Kuzey Kıbrıs’ın sırasının çok gerilerde olduğunu anlatıyor…
Tatar- Özersay hükümeti ve onların partileri UBP ve HP, Türkiye’ye bağladığı umutlarının gerçekleşmeyeceğini kabullenip Covid19 mücadelesinde Kuzey Kıbrıs’ta sosyal-siyasal-ekonomik “Bütün”leşme yönünde adım atmadıkça, “Ben bilirim – ben yaparım” tarzı ile “Bir” olmayı tercih ettikçe, halkın hangi kesit ve kesimi ne kadar parlak fikirler ve propgramlar üretse de sonuç tıbbi, ekonomik ve sosyal kaostur. Bize, bizi barış içinde ve ayrıştırmadan ve halkın tamamını bugünün sıkıntıları ile yarının refahının üleşiminde paydaş yapacak bir yönetim lazım… Şimdi sırası mı?! Vakti geçmektedir…