Hulu’dan ayrılıp Pomo’ya doğru yol alıyoruz... Pomo’dan da Baf Ormanı’na giriyoruz... Çam ağaçlarının gölgeleri altında, bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla giden bu toprak yol aslında Uluslararası Kıbrıs Rallisi’nin en önemli “route”larından birisiymiş...
Önce ilk incir ağacını buluyoruz ve ilk kazı yerini...
Sonra ikinci incir ağacını buluyoruz ve ikinci olası gömü yerini...
Üç yıl önce buraya gelişimizden bu yana arazi gene değişmiş, toprak yol genişletilmiş, yol kenarlarındaki çalılıklar kesilerek aşağıya doğru itilmiş... Üç yıl önce buraya gelişimizde farkedemediğimiz bir başka toprak yol daha buluyoruz, anayoldan ayrılıp aşağıya doğru inen...
Arkeolog Yiannis de bizi izleyerek buraya geldi...
Şimdi Kallis, Murat Soysal, Okan Oktay ve Yiannis ile okurum, dik yamaçtan yukarı, çalılıkların içine doğru tırmanıyorlar, ta ki okurum onlara olası gömü yerinin nerede olabileceğini gösterene kadar...
Kallis, “Öncelikle bu çalılıklar ve otlar temizlenmeli ki ilk teras ortaya çıksın” diyor. “Burada şiro kullanılamaz, elle temizlenmeli” diyor... Yiannis, Kallis, Okan ve Murat Soysal, bu bölgenin nasıl temizlenebileceğini, nasıl kazılabileceğini tartışıyorlar.
Okurum, “Bu ikinci gömü yeri akla daha yakın” diyor... “Çünkü burada hiçkimsecikler, hiçbirşey göremezdi...”
Ben yukarıda durup onların fotoğraflarını çekiyorum, GPS’le bölgenin koordinatlarını alıyorum...
Burası o kadar sessiz, o kadar dingin ki... Bir çam ağacına bir asma tırmanıyor, yol kenarlarında koyu renkli, neredeyse volkanik taş parçaları var... Pomo’dan birkaç taş alıyorum yanıma, her gittiğim olası gömü yerinden aldığım gibi... Bu taşları çalışma odamda tutuyorum, her birinin üstüne hangi gömü yerinden aldığımı yazarak... Bir parçam burada kalıyor, buradan bir parçayı yanımda götürmek istiyorum... Ama Pomo hep içimde zaten: Bu olağanüstü güzelliğe sahip böylesine dingin bir yerde, böylesi korkunç cinayetlerin işlenip güzelliğin mezara çevrilmiş olduğunu düşünmek ne tuhaf...
Okan yukarıya, yola doğru tırmanmaya başladığı zaman her tarafına dikenler batıyor, zehirli sarmaşıklar birkaç dakika içinde kollarında kabarcıkların belirmesine yol açıyor...
Kazılar Koordinatörü Okan Oktay, “Burada yazın kesinlikle kazı yapılamaz” diyor.
Tırmanırken pek çok yılan yuvası görmüş... Baf ormanındaki zehirli yılanların yataklarından biri olmalı bu...
Dönüş yolunda Kıbrıslırum okurum bize Cengiz Ratip ile Turgut Sıtkı’nın ilk gömü yerini gösteriyor, barajın yakınında... Meğer eskiden yol oradan geçiyormuş, yolun kenarında dere varmış... Dere yani su olduğu için buraya baraj yapılmış...
Hulu’daki kazı ekibi Hulu’daki kazıyı bitirir bitirmez Pomo’ya gelebilir diye konuşuluyor...
Belki nihayet 1964 “kaybı” Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı’dan geride kalanların bulunması için yeni bir girişim daha yapılacak... Cengiz Ratip’in sevgili eşi Hayriye Hanım da, evlatçıkları da, Turgut Sıtkı’nın ailesi de bunu bekliyor: Tüm “kayıp” yakınlarının bekleyişi gibi acılı, sancılı bir bekleyiş bu... Çünkü bir “kayıp” yakını için her geçen gün bir işkence, hayatı felç eden bir sancı, herşeyi anlamsızlaştıran bir acı... Her yeni gün, onun bir gün daha “kayıp” kaldığının hatırlanmasını getiriyor... Ve o boşluk hiçbir zaman doldurulamıyor...
Kıbrıslırum okuruma bir kez daha bizimle birlikte gelerek, ikinci kez bu olası gömü yerini Kayıplar Komitesi yetkililerine gösterdiği için sonsuz teşekkürler... O insanlığını gösteriyor ve “kayıp” yakınlarının acısını dindirmek için elinden gelen tüm yardımı yapmaya çalışıyor... Bu acıların sona erdirilmesini, bu yaraların kapanmasını istiyor çünkü bu adanın huzura kavuşmasını diliyor...