Hurmalar, Konaklar ve Yağmur (Lefke)

‘Festival’ yazan tabelaları ve Vasıf Palas’ın önünden geçip yukarıya doğru yerdeki hurma çekirdeklerini takip ediyoruz. İlerlediğimiz sokakta buluyoruz bu yıl ikincisi düzenlenen Lefke Hurma Festivali’nin ‘kapalı’ mekan

 

 

Son olarak geçtiğimiz Mayıs ayında TiyatroSu olarak gerçekleştirdiğimiz ‘Carlos’ turnesi için gitmiştim Lefke’ye. Turnenin başlangıç noktasıydı. Hatta, gidince görecektim ki o zamandan beri pankart hala yerli yerinde duruyor.   

Gidiş yolunda çocuklar uyuyor, deniz çalkantılı ve çamurlu...

Yol kenarında horoz dövüştüren bir grup çingene erkek görmek yağan yağmurdan sonraki portakal ağaçlarının güzelliğine gölge düşürüyor içimde. Elim telefona uzanıyor. “Kimi aramalı?” diye düşünürken gelen “Burdaki yasalara, adalete inancın var mı?” sorusu pasifize ediyor beni.

Lefke’ye yağmurla birlikte giriyoruz...

‘Festival’ yazan tabelaları ve Vasıf Palas’ın önünden geçip yukarıya doğru yerdeki hurma çekirdeklerini takip ediyoruz. İlerlediğimiz sokakta buluyoruz bu yıl ikincisi düzenlenen Lefke Hurma Festivali’nin ‘kapalı’ mekanı Belediye Pazarı’nı. Bu mekan için kullanılan ‘kapalı’ sözcüğü, kendini iki taraftan kucaklayan tırnağı fazlasıyla hakediyor; çünkü yağmaya başlayan yağmurla öncesinde yer yer kırık dökük, yer yer düzepüz açık çatısından sular akıyor... Hava şartları nedeniye girmek zorunda olduğumuz bu kapalı ortamda ilk anda klostrofobik hissediyoruz Khora Kitabevi’nden dost yüzler görene dek. Tabii çatının en çok akıtan bölümünün altının kitapçılara ayrılması trajikomik bir durum.

Birşey satmaya çalışan yaşlıcıklara, en az çocuklara olduğu kadar zaafım olmuştur hep. Cebimde kalan son kuruşu harcadığım olmuştur ihtiyaç olsun olmasın sattıkları her neyse alacağım diye. Bir torba Pile patatesi, üç büyükçe hasır sepet, köy çöreği, torba torba mandalin, portakal, ekşi, incir ve keçiboynuzu belli aralıklarla tekrarlanan bu duruma sadece birkaç örnektir.

Belediye Pazarı’na (Bandabuliya) girer girmez yan yana kurulmuş tezgahlara uzaktan bakınca gözüme ilişen en yaşlı satıcının masasına yaklaşıp kendi yaptığı flütlerinden Edim ve Düşlem’e satın almaktan kendimi alamıyorum. (Tabii dönüş yolumuz olan bir saati aşkın yolculukta farkedeceğim ki 2x2 metre kareye 2 flüt fazla!)

Rasi teyze için taze hurma beğenirken, satışa sulunan çoğu hurmanın ‘macunluk’ olduğunu öğreniyoruz. Zaten bu yıl verimli değilmiş hurmalar. Neden? diye sorunca, “hem fareler bırakmadı, hem de dölleme iyi olmadı” diyor satıcılardan biri. (Sonra, arabaya  dönüşte, yol üstünde yakınlardaki bir marketten buluyoruz ‘yemelik’ taze hurmayı.)

Ama şimdilik daha dönmüyoruz arabaya. Ayrıca badem ezmesi, kafes peksemet, çocuklara kitap ve hurma macunu alıyoruz! Bu kadar yol geldik madem, bir şeyler alalım, yerel ekonomiye azacık da olsa katkıda bulunalım.

Bandabuliyadan çıkışta yağmur daha da sertleşmiş olduğu için, hoş manzaralı bir kafeye sığınıyoruz. Karşımızda Şeyh Nazım portresi, ve hemen yanımızdaki masada İngilizce olarak din hakkında konuşan muridleri. Kitaplıkta dini kitaplar.

Sıcak içkilerimizi bitirene kadar duruyor yağmur. ‘Bahşiş’ yerine ‘Sadaka’ yazılı kutusu gözden kaçmıyor.

Lefke’nin meşhur konakları birbirinden bakımsız. Lefke, eski günlerinde kalmış bir kasaba, kimileri onun bu halini seviyor zaten. 

Yollarda yürüyen, kafelerde gruplar halinde oturan rengarenk kıyafetler içindeki muridler sayesinde insan bazen nerde olduğunu şaşırabiliyor burda.

Bir şeyler yemek için, Palm View’e gidiyoruz, ama kapalı...

Düşlem, banana ile hurma ağacını karıştırıyor. Ben de galiba palmiye ile hurma ağacını karıştırıyorum biraz.

Lefke’nin dışından içine doğru geniş bir tur atana kadar akşam da iniyor.      

Geri dönüş yolculuğu, yağmurun uysallaştırdığı deniz boyunca ilerliyor bir süre. Çocukların, “acıktım” sesleri daha gür çıkmaya başlayınca, zor da olsa Omorfo’da uygun bir yer bulup bidda arasındaki etlerimizi kemirerek yolculuğumuza devam ediyoruz.

Sanki yağmur peşimize düştü. Eve dönünce, yağmur yağmaya başlıyor...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri