Yolda yürürken karşılaştık. Morali bozuktu. Oysa hep pozitifti. Bir şey
olduğunu anlamıştım.
Sohbet ilerleyince konuyu kendisi açtı.
Birkaç yıl önce satın aldıkları evi satmak zorunda kaldıklarını söyledi.
Şaşırdım. Ekonomik nedenlerden olduğunu sandım. Tam öyle değilmiş.
Çevreden rahatsız olmuşlar. Bölgedeki insan yapısı değişmiş. Huzurları
kalmamış. Satıp savıp başka yerden bir apartman dairesi almışlar.
* * *
Lise çağlarından arkadaşlarla buluştuğumuzda fark etmiştim ilk. Çocukluk
ve gençlik yıllarımızın geçtiği Girne artık kimse için 'eski Girne'
anlamını taşımıyor. Girne dışında ve Kıbrıs dışında yaşayanlar biraz daha
nostaljik oluyor gerçi. Lakin Girne'de yaşamaya devam edenlerin de aslında
ruhen Girne'den soğuduklarını görüyorum.
Mesela sürekli Girne'de yaşadığı halde 'antik limana en son ne zaman
gittiğini' unutanlar var.
Olabilir mi? Limana gitmeden, kordonda bir tur atmadan, oturup soğuk bir
bira içmeden, fenere kadar yürüyüp kaleyi kuzey cephesinden görmeden
Girne'nin tadı mı çıkar?
Tadı kalmadı ki... Kimsenin huzuru kalmadı ki.
* * *
Şehirler dünyanın her yerinde insanı yorar. Köyler çok daha rahat, yavaş,
sakin ve huzurludur.
Artık 'köy' kavramı da değişiyor. Sürekli bir nüfus artışı var. Adeta
insan yağıyor memlekete.
Köyler 'köy' olmaktan çıkıyor, süratle.
Kentler, yani ilçe merkezlerinde bütün limitler doldu. Trafik,
kanalizasyon, çöp... Bir süre sonra kusmaya başlayacak bir organizma gibi,
ağzına kadar doldu hepsi de.
Uzanıp pencereden bakın. Çarpıklık göreceksiniz. Yeşilin huzuru yerine
betonun soğuk yüzü vuracak yüzünüze.
Yağmur yağdığında toprak kokusu çekemiyoruz artık ciğerimize. Çünkü toprak
kalmadı. Yağmurların sele dönüşmesinde önemli bir neden de bu zaten.
Toprak olsa suyu çekecek. Ama yok.
* * *
50 yıl önce Beyrut'ta görüşmüştü Klerides ile Denktaş, Kıbrıs'ta çözümü...
Tam benim yaşım kadar müzakere süreci... Kıbrıs sorunu çok daha yaşlı.
Herkesin hayatından alıp götürdü. Götürmeye devam ediyor.
Bizden önceki kuşaklar çok daha huzursuzluk yaşadı. Ve lakin sonraki
nesiller de huzur nedir hiç görmedi, bilmedi.
'Barış'ın anlamı huzurdur, hemen bütün dillerde.
O yok, ondan yok huzur...
Ne klasik anlamda, yani Kıbrıslı Türkler-Kıbrıslı Rumlar arasında...
Ama ne de toplumsal anlamda...
* * *
Dünyaya alternatif 'yaşam alanı' Mars olabilirmiş.
Bilim insanları araştırıyor. Gidilecek yer arıyorlar. Dünya bitiyor çünkü.
İnsan eliyle yok oluyor doğa. Kaynaklar insan odaklı değil, iktidar ve
çıkar odaklı tüketiliyor. Akıllar tutulmuş adeta.
Soğuk savaş biterken 'silah üretimi azalacak' diye inanılıyordu. Sektör
sürekli büyüyor oysa. Onlar silah ürettikçe, pazar lazım. Savaş lazım.
Sorun lazım. Ninnilere inanacak kitleler lazım. Birbiriyle didişecek,
ömrünü tüketecek, düşünmeden hareket eden milyonlar lazım.
O 'düşünmeden hareket edenler' listesindeyiz işte biz de...
Beyinler işgal edildikten sonra gerisi kolay...
Huzursuzluk kader değil.
Beyinlerdeki işgal bitse, onu da anlayacağız.
Bir gün, mutlaka...