Anayasa değişiklikleri gündemde. Dikkatle izlemeye çalışıyorum. Önemli değişiklik önerileri var. Ama dönüp dolanıp ‘idam’ konusuna takılıyorum nedense.
69-70’lerdi. Türkiye’de gençlik iki’ye hatta üç’e bölünmüştü. Üniverstelerde de, üniversiteler dışında da onlarca, belki yüzlerce ‘dernek’ vardı. Sağcı dernekler, solcu dernekler, sosyal demokrat dernekler falan. Özellikle solcu derneklerle, sağcı derneklerin başı, hem polisle hem de kendi aralarındaki kavgalarla, hep dertte olurdu. Yumruklar, sopalar, bıçaklar derken sonunda tabancalar da çıkmıştı ortaya. Zamanın hükümeti bir yandan boykotlar ve grevlerle uğraşırken bir yandan da hem gruplar arasındaki kanlı çatışmaları önlemeye çalışıyor, ‘önleme’ adına öğrenciler üzerine joplu, silahlı polis veya jandarmayı sürüyordu.
Önce yaralanmalar ile geçti eylemler. Sonra ölümler de başladı. Yaygınlaştırılan kanaata göre tüm kargaşanın baş sorumluları, ülkeyi komünizme götürmeyi hedefleyen solculardı. Büyük bir solcu avı başlatıldı. Beraberinde bir de büyük kampanya. Yakalananlar hapse atılıyor, mahkemelere sürükleniyordu. Çoğuna getirilen suçlama aynıydı: “Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne kastederek, silahlı mücadele içinde yer almak........”
Radyo ve TV tekti. Sadece TRT vardı. Millet, buradan ne aktarılıyorsa o kadarını biliyor, o kadarıyla yetiniyor, yetindiği ile, kendi başına ‘çözüm yolları’ üretiyordu. Bazı basın kuruluşlarının da körüklediği ‘çözüm formülü’ çok ilginç ve kestirmeydi. “İdam”..
“Yakaladıklarını Taksim Meydanı’nda sallandıracaksın aleme ibret olsun. Bak o zaman nasıl ip gibi kesilir, durur herşey.” Önemsenecek miktarda bir kitlenin ‘çözüm formülü’ buydu işte.
Askeri müdahaleler, sıkı yönetimler, sokaklardan, evlerden toplanıp toplanıp götürülen insanlar falan derken hapishaneler doldu taştı. Mahkemeler gece gündüz çalıştı. Çoğunlukla hapislik cezası verildi. İdamlar da oldu. İstanbul Taksim Meydanı’nda yahut Ankara Kızılay’da falan yapılmadı, ama oldu.
Yıllar geçince Türkiye, acı gerçekle karşı karşıya kaldı. O, idamlarla ip gibi kesilecek olan (!) terörizm; o askerin müdahalesi ile bitecek (!) olaylar, ardında, esrarengiz ölümler, işkencelerden sakatlanmalar, esrarengiz kayboluşlarla durdurulacak (!) olan terörizm, bir başka ve çok daha büyümüş şekilde çıkıverdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin karşısına.
***
‘Sağ’ yine var.. “Sol’ ha var ha yok...Ama bunlar yanında şimdilerde Kürt gerçeği, PKK gerçeği ile yüzyüze ülke. Uzun yıllar ‘küçük çeteler’ gibi gösterilen PKK’nın, hiç de sanıldığı gibi küçük gruplardan oluşan bir çapulcu kuvveti olmadığı açık seçik ortada. Kimilerine göre PKK’nın militan gücü 4-5 bin, kimilerine göre ise 10 binler civarında. Ama sayı kaç isterse olsun, gerçek şu ki, koskocaman Türk ordusu bunca yıldır –şu veya bu nedenle- durduramıyor PKK’yı.
***
En sağ’ın en güçlü liderleri, 70’lerdeki ‘formül’de hala ısrarcı. Onlara göre, Öcalan yakalandığı zaman idam edilseydi, bu günlere gelinmeyecekti. (!)...
Bu çağda, hala idam’ın savunulmasını anlamak zor. Her idamın yeni bir kini, yeni bir nefreti de beraberinde getirdiği anlaşılmadı mı hala ? Hele hele, 68’lerden bu yana yaşananlardan sonra.
Kıbrıs mı ? Buralarda yasalarda ‘var’ olmasına karşın uygulanmıyor çook uzun yıllardır. En son 50’lerde uygulanmıştı galiba.
KKTC Anayasası’na hangi mantıkla konmuştu bilemiyorum. Ama hangi mantıkla olursa olsun orada bir utanç abidesi gibi duruyordu yıllardır. Kim bilir ? Belki de “Bir gün gerekebilir” düşüncesiyle.