Aslında o söz böyle değil, şöyle:
“Güneş girmeyen eve doktor girer.”
Eh, bizdeki güncel olanı bu ama…
İdare yok, kaos var çünkü…
İyi ki Korona virüsü bize geç geldi. Kapımızı daha erken çalsaydı ne yapacaktı, tahmin etmek bile istemem.
Yani aylardır konuşulan, Çin’in Wuhan kentinden İtalya örneğine, İran’dan Avrupa’da alınan tedbirlere kadar bir yığın örnek oldu ve biz bunların tümünü izledik, okuduk, duyduk.
Dünya Sağlık Örgütü sürekli açıklamalar yaptı, uyarılarda bulundu, neler yapılmalının yanı sıra neler yapılmamalının da bilimsel yanıtlarını bütün dünyanın bilgisine getirdi.
Bizdeki uzman insanlar ve sivil toplum temsilcileri de sürekli topluma dönük bilgilendirme çabasına girişti.
Amma ve lakin süreci yönetmekle görevli olanlar büyük ölçüde ‘bize bir şey olmaz’ mantığıyla hareket etti. Yumurta kapıya dayandığında ise panik başladı.
Ve KKTC sokakları kimyasal/biyolojik/nükleer saldırıya uğramışçasına maskeli insanlarla doldu, market ve eczaneler talan edildi.
Daha kötüsü ‘yalan haber’ ve ‘dedikodu’ yaygınlaştı.
Yanlış bilginin haddi hesabı yok.
Çünkü idare yok, koordinasyon yok!
* * *
Dünkü yazımda Kıbrıs sorununa rağmen bu insani konuda iki toplumun işbirliği yapması gereğine işaret etmiştim ama ne yazık ki biz bırakın iki toplumlu koordinasyonu, kendi iç koordinasyonumuzu bile sağlamaktan aciz bir görüntü içindeyiz.
Bir hafta önce ‘Konu fazla abartılıyor, virüsün bize geldiği yok, kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz’ diyen Başbakan, daha ilk pozitif vakada çareyi okul kapatmak, geçişleri zorlaştırmak, ekonomik hayatı sıfırlayacak adımlar atmakta buldu.
Zira çalışılmış bir ‘yol haritası’ yoktu. Bir ‘eylem planı’ hazırlanmamıştı.
Dünyada yayılan virüs sanki Kıbrıs’ı teğet geçecek, hele kuzeye hiç uğramayacakmış gibi gayrı bilimsel ve mantık dışı, tamamen kaderci zihniyetin ürünüdür bu panik ve kaos halleri…
Hele Sağlık Bakanlığı’nın halleri panik ve kaosu daha da ateşleyecek niteliktedir.
Bakanın sık sık “Paniğe gerek yoktur” demesiyle oanik önlenemez. İnsanlar ne dediğinize değil, ne yaptığınıza bakar çünkü…
Tespitlerim şöyledir bu konuda:
- Bakanlık ve genelde hükümet, virüsle mücadele konusunda toplumda güven yaratmıyor.
- Alındığı söylenen tedbirlerin yeterli olduğuna inananların oranı azdır.
- Hükümet düzeyinde ‘kriz komitesi’ oluşturulmuş olsa da, paydaşlar devre dışıdır. Belediyeler ve medya mesela, merkezi koordinasyonun tamamen dışında, kendi bildiğini yapar durumdadır.
- Örgün eğitim kurumlarına virüsle ilgili zamanında bilgilendirme yapılmamış, çocuklar ve okul idarelerinin virüsle mücadelede bilinçlendirilmesine önem verilmemiştir.
- Bilgi kirliliğini önlemek amacıyla bir ‘bilgi merkezi’ yoktur. Bunun sonucunda insanlar her duyduğuna inanır durumdadır.
* * *
Bu listeyi daha da uzatmak mümkün, ancak aslolan bunlardan ders çıkarmak ve süratle koordinasyonu sağlamaya çalışmak.
Masa başında, dar kadrolarla ve paydaşları devre dışı bırakılan hiçbir iş başarıya ulaşamaz.
Korkum budur.
Bu virüs ciddi bir tehdittir ve bilinçlendirmede geri kalınır, insanların kendi tedbirlerini almaları sağlanamazsa, işimiz zordur.
Bu badireyi atlatmak için ‘altın sözcükler’ şunlar olabilir:
- İyi yönetim
- Doğru karar
- Koordinasyon
- Doğru bilgilendirme
- Bilimsel akıl
- Sağduyu
- Soğukkanlılık
- Dayanışma
Bunlar sağlanırsa bu ‘varta’yı da atlatırız toplum olarak…