------------------------------------
• “İdarenin doğru denetlenmemesi en önemli şikayet konusu…”
• “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’ndaki bazı unsurlar KTFD ve KKTC anayasalarına aktarılırken ciddi boşluklar oluştu.”
• “Yüksek İdare Mahkemesi’nin dosya yükü her gün artmaktadır”
------------------------------------
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Hukuk Fakültesi Öğretim üyesi, araştırmacı, yazar Tufan Ergürman, Yüksek İdare Mahkemesi’nin, idarenin yargısal denetimi konusunda çok önemli yetkilere sahip olduğunu belirterek, “Bu yöndeki şikayetler, mahkemenin, hukukun üstünlüğü ilkesi lehine, etkili ve doğru kullanılması ile aşılabilir” dedi.
Tufan Erhürman’la “Yüksek İdare Mahkemesi’nin Görev Alanı” adlı yeni kitabını konuştuk.
Soru : “Yüksek İdare Mahkemesi’nin Görev Alanı” adlı bu kitabı yazmaya sizi yönelten etken nedir?
Yanıt: Son dönemlerde KKTC’de en çok şikâyetçi olunan konulardan biri, idarenin doğru dürüst denetlenememesidir. Oysa görev alanı Anayasa’nın 152. maddesinde düzenlenen Yüksek İdare Mahkemesi, idarenin yargısal denetimi konusunda çok önemli yetkilere sahiptir. Bu yetkilerin, hukukun üstünlüğü ilkesi lehine, etkili ve doğru biçimde kullanılması durumunda, Yüksek İdare Mahkemesi, idarenin denetlenmesi konusundaki boşluğu doldurabilir.
Buna karşın idarenin hangi davranışlarının Yüksek İdare Mahkemesi’nin görev alanına girdiği konusunda mahkemelerde ciddi tartışmalar yaşanmakta ve bu tartışmaların sonucunda idarenin bazı işlemleri ve ihmalleri denetim dışında kalmaktadır. Bu durum, bir yandan hukukun üstünlüğü ilkesine zarar vermekte, diğer yandan da yurttaşların yargıya olan güvenini sarsmaktadır. Dolayısıyla, Yüksek İdare Mahkemesi’nin görev alanının doğru biçimde tespit edilmesine yardımcı olacak bir çalışma, avukatlara, savcılara ve yargıçlara katkıda bulunabilir. Beni bu konuda çalışmaya iten temel etken budur.
Soru : İdarenin bazı işlem ve ihmallerinin Yüksek İdare Mahkemesi’nin denetiminin dışında kaldığını söylediniz. Bu işlem ve ihmallere örnek verebilir misiniz?
Yanıt: Bunlar arasında en dikkat çekici olanlar, idarenin düzenleyici işlemlerine (tüzük, yönetmelik vs.) karşı doğrudan doğruya iptal davası açılamaması ve idari sözleşmelerin (örneğin özelleştirme konusunda idareyle özel şirketler arasında imzalanan sözleşmelerin) iptal davası konusu olamaması gelmektedir. Kitapta, Anayasa’ya göre bu işlemlere karşı da dava açılabileceği, bugüne kadar bunlara karşı dava açılamaması yönünde alınan kararların Anayasa’nın doğru yorumlanamamasından kaynaklandığı anlatılmaya çalışılmaktadır.
Ayrıca, idari işlem ve ihmallere karşı dava açma süresinin 75 gün olması da idarenin birçok işlem ve ihmalini yargı denetiminden kurtarmaktadır. Oysa bir idari işlem ya da ihmal hukuka aykırıysa, 75 gün geçtikten sonra hukuka uygun hâle gelmeyeceği açıktır. KKTC hukuk sisteminde 75 gün geçtikten sonra da idari işlem ve ihmallere karşı dava açılmasını mümkün kılan olanaklar vardır. Bu olanakların kullanılması, idarenin hukuka aykırı bazı idari işlem ve ihmallerinin yargı denetiminden kurtulmasını önleyebilecektir. Kitapta, bu olanakların neler olduğu ayrıntılı biçimde incelenmiştir.
Soru : KKTC mevzuatının doğru yorumlanması durumunda idarenin yargısal denetimini zorlaştıran tüm unsurlar ortadan kalkmış olur mu?
Yanıt: Bu soruya olumlu yanıt verebilmek elbette mümkün değildir. KKTC Anayasası’nda ve mevzuatın geri kalan kısmında bu konuda birçok eksiklik vardır. KTFD ve KKTC anayasa koyucuları, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın kurduğu sistemi doğru analiz edemedikleri için, o sistemdeki bazı unsurları KTFD ve KKTC anayasalarına aktarırken ciddi boşluklar yaratmışlar ve idarenin yargısal denetimini, muhtemelen farkında olmadan, güçleştirmişlerdir. Bunun sonucunda sistem birçok noktadan açık vermekte ve birçok idari işlem ve ihmal denetim dışında kalmaktadır.
Buna ek olarak, birçok işlem ve ihmale karşı Yüksek İdare Mahkemesi’nde mi yoksa kaza mahkemelerinde mi dava açılması gerektiği yargı kararlarıyla netleştirilememekte ve davacılar, yanlış mahkemede dava açtıkları gerekçesiyle, hak arama özgürlüğünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bizimkine benzer bir yargı sisteminin uygulandığı ülkelerde, yanlış mahkemede dava açtığı için davası reddedilen davacılara, doğru mahkemede dava açabilmeleri için ek süre tanınmakta ve hak arama özgürlüğünün kaybı önlenmektedir. Oysa bizim mevzuatımızda bu yönde bir hüküm yoktur. Kitapta, mevzuattaki bu tip boşlukların doldurulmasına ilişkin öneriler de geliştirilmiştir.
Soru : KKTC yargı sisteminde Yargıtay’ın altında kaza mahkemeleri varken, Yüksek İdare Mahkemesi’nin altında benzer mahkemeler bulunmamaktadır. Bu durum bir sorun olarak görülebilir mi?
Yanıt: Bu ciddi bir sorundur. Yüksek İdare Mahkemesi’nin dosya yükü her gün artmaktadır. Dolayısıyla kaza mahkemelerine benzer kaza idare mahkemeleri kurulması bu yükü azaltmak açısından yararlı olacaktır. Ama belki bundan daha önemlisi uzmanlaşmadır. Ayrı bir idari yargı yolu bulunan ülkelerde bunun amacı idareye karşı açılan davalara bu konuda uzman olarak yargıçların bakmasıdır. Oysa KKTC’de bir yargıcın idari davalara bakabilmesi için Yüksek Mahkeme’de görev yapması gerekir. Bu durumda, bir yargıç göreve başladıktan itibaren 10-15 yıl hiç idari davaya bakmamakta ve Yüksek Mahkeme’ye atandıktan sonra bu davalara bakmaya başlamaktadır. Bu da, yargıçların, ne kadar yetkin olurlarsa olsunlar, idare hukuku ve idari yargılama hukuku alanında ciddi sorunlarla karşılaşmaları sonucunu doğurmaktadır. Kaza mahkemelerine benzer idare mahkemelerinin kurulması durumunda, bu mahkemelerde görev yapacak yargıçlar, mesleğe başlar başlamaz idari davalarla uğraşmaya da başlayacaklar ve doğal olarak bu konuda uzmanlaşacaklardır. Böyle bir değişiklik hem sistemin mantığına uygun düşecek hem de idarenin yargı yoluyla daha iyi denetlenmesini sağlayacaktır. Kitapta bu konu da ayrıntılı bir biçimde ele alınmış ve öneriler geliştirilmeye çalışılmıştır.