GÜNDEMDEKİ SORU’N...
Meltem SONAY
Avukat- TDP MYK Üyesi Ayşe ÖZTABAY:
“Hoşnutsuzluk ve soğukluk kavramları son derece tehlikeli, soyut, ucu açık…”
Gündemdeki soruya ilgili kesimler ne diyor, ‘sorun’a nasıl bir çözüm öneriyor?..
Ceza Yasası, Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması ve Müfsidane Yayınlar Yasaları’nda öngörülen değişikliklerle sosyal medya ve medyada yer alan birçok eleştiri ya da yorumun, suç kapsamına girmesi hazırlığı ve son dönemde sosyal medyada paylaşılan ifadelere ilişkin açılan davalar…
Bu alanlarda ‘denetim ve ceza’ gerekli mi yoksa bu adımlar ‘İfade özgürlüğü kısıtlama, korku iklimi’ yaratmaya mı yönelik?
Avukat- TDP MYK Üyesi Ayşe ÖZTABAY:
“İfade özgürlüğü, Anayasal hak!”
“Son zamanlarda KKTC halkının irade ve demokrasisi üzerinde kurulmaya çalışılan tahakküm, hepsimizi endişelendirmekte ve hukukun üstünlüğü ilkesinin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
KKTC Anayasası 1. Maddesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, demokrasi, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan laik bir Cumhuriyettir.’ demektedir.
Anayasa en temel hareket noktasını belirtse de ne yazık ki uygulanmaya çalışılan veya tasarılar halinde mevcut hükümetin önüne konulan sekliyle aykırılık teşkil eder durumdadır.
Fasıl 154 Ceza Yasası’nda yapılmaya çalışılan değişiklikler özellikle hukuk otoriteleri ve insan hakları uzmanları tarafından değerlendirildiğinde infial yaratan bir yapıya doğru evrilmeye çalışıldığımızı ortaya koymaktadır. Ceza Yasası’nın değiştirilmek istenen ilgili maddeleri Anayasamız tarafından güven altına alınan Düşünce ve Kanaat özgürlüğünü direk olarak sabote eder niteliktedir. KKTC’nin sosyal bir hukuk devleti olduğu düşüldüğünde endişenin boyutu artmaktadır.
Ceza Yasası’nın 48. Maddesi üzerinde yapılması öngörülen değişiklikle oluşturulmaya çalışılan yapı Anayasamıza aykırı olup hayata geçmesi kesinlikle engellenmesi ve/veya hukuki yollarla hukukun üstünlüğü ilkesine uyumlu hale getirilmesi elzem bir durum teşkil etmektedir. İlgili madde tahtında öngörülen değişiklik tümden aykırılık teşkil etmekte olup özellikle (c) fıkrasına kaynak yapılan hoşnutsuzluk ve soğukluk kavramları son derece tehlikeli ve/veya soyut kavramlar olup, kime göre soğuk kime göre hoşnutsuz tartışmalarının ucunu açık bırakmaktadır.”
“Yapılması tasarlanan mali yardımlaşmaya hukuki yapının değiştirilmesi mi şart koşuluyor?
“Bu hususta bunca yıllık meslek hayatımda size verebileceğim bir örnek veya yapmış olduğum araştırmalardan edindiğim bir tecrübe bulamıyorum. Bu tip soyut kavramları Demokrasi içerisinde nasıl değerlendirilebilir ki? Bir toplumun içinde olduğu yapıyı sorgulaması, doğru bulmadığı bir hususu dile getirmesi, dikkat çekip farkındalık yaratabilmesi bu korku ve baskı iklimi içerisinde nasıl yapılacak? Bu güne değin bu topluma eleştiri ve sorgulama noktasında bir yurttaş olarak katkı koyması gerektiği sorumluluğu nasıl gerçekleşecek? Özellikle 6 ay gibi bir süre cezası olan bir müeyyide 5 yıla kadar hapis cezasına çıkartılıyor!
Bir diğer yandan böyle hukuki bir kısıtlamanın iki devlet arasında mali kalkınma amacı ile oluşturulan protokolün içinde var olma gerekçesi son derece tartışmalıdır. Yapılması tasarlanan mali yardımlaşmaya hukuki yapının değiştirilmesi mi şart koşuluyor?
Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda tüm dünyada sürekli bir değerlendirme söz konusu bilhassa AHİM içtihatları hukuk üzerinde son derece önemli kararlar üretmekte. Ülkemizin de imza ettiği uluslararası sözleşmelere uyum anlaşması gereği Anayasamızla denk olan bu içtihatları hatırlamakta fayda var.”
“Eleştirinin sınırları, kamusal sıfatıyla hareket eden bir politikacı için özel bir kişiye göre daha geniştir…”
“Dikkat edilmelidir ki, kabul edilebilir eleştirinin sınırları, kamusal sıfatıyla hareket eden bir politikacı için özel bir kişiye göre daha geniştir. Politikacılar veya kamuya mal olmuş kişiler, kaçınılmaz olarak ve bilerek, kendilerini hem gazeteciler hem de genel olarak halk tarafından her söz ve eylemin yakından incelemesine açık bırakırlar. (İngilizceden tercüme edilmiştir.)
• Vaka adı - Eon / Fransa: 2008 yılında Fransa Cumhurbaşkanı'nın ziyareti sırasında, bir kişi, Başkan ve heyeti yaklaşırken “Casse toi pov'con” (“Kaybol, seni üzgün serseri”) yazan küçük bir pankart salladı. Protestocu kişi derhal polis tarafından durdurulmuş ve daha sonra Cumhurbaşkanı'na hakaretten savcı tarafından kovuşturma başlatılmıştır. Protestocu, suçlu bulundu ve ertelenen bir ceza olan otuz avro para cezasına çarptırıldı. Mahkeme'ye göre, yetkili makamların cezai bir cezaya başvurması, izlenen amaçla orantısız ve demokratik bir toplumda gereksizdi. Sonuç: 10. maddenin ihlali (ifade özgürlüğü)
• Vaka adı -Oberschlick (2): Bay Haider'ın (Avusturya Özgürlük Partisi lideri ve Valisi) “aptal” (“…o bir Nazi değil… ancak o bir aptal”) olarak adlandırdığı bir gazeteci, Haider'in İkinci Dünya Savaşı'nda Alman askerleri barış ve özgürlük için savaştı şeklinde bir açıklaması olmuştur. Mahkeme, Bay Haider'in konuşmasının kışkırtıcı olduğuna ve bu nedenle “aptal” kelimesinin Bay Haider tarafından bilerek uyandırılan öfkeyle orantısız görünmediğine karar verdi. Sonuç: 10. maddenin ihlali (ifade özgürlüğü)
Yukarıdaki örnekler siyasilere yapılan hakaretlere spesifik örneklerdir. Ancak AİHM ifade özgürlüğünün sadece bilgi paylaşımını değil özellikle fikir paylaşımlarını da gözettiğinin altını çizmektedir. Ayrıca ‘ifade özgürlüğü’nün özellikle provokatif fikirleri de kapsadığını belirtmektedir.”
“…bu işin esas sorumlularına bu konuyu iade etmeyi başarabilmeliyiz.”
“Yine Türkiye Cumhuriyeti’nde yayınlanan şiir kitabı Türkiye tarafından toplatılıp şiirin yazarı cezalandırılınca, yazar Türkiye’yi dava eder. Karataş V. Türkiye Davasına konu olan bu şiirin Türkiye devleti tarafından sakıncalı bulunmasını ve toplatılmasını bile AİHM makul bulmadı ve ifade özgürlüğüne aykırı buldu ve özellikle sanatsal yönüne vurgu yapılarak AİHM toplatılmasını ve cezalandırılmasını ifade özgürlüğü hakkına ihlal olarak kabul edildi.
İfade özgürlüğünün bu denli taarruz altında olduğu bu dönemde ülkemizde bu tartışmaların varlığı, bu konuda hassasiyeti olan topluluğun geniş olması umut vericidir diyebilmeliyiz. İfade özgürlüğünün anayasal bir hak olduğunu, AİHM içtihatlarında da görüleceği üzere, bu hakkın geniş şekilde yorumlandığını, bu yasanın da mahkemeler tarafından bu ışıkta yorumlanması gerekliliğini halka anlatmalıyız. Ayrıca bugün bahsettiğiniz gibi Ceza Yasası’ndaki zem kadih maddesi ve/veya devlet büyüklerine hakaret gibi maddelerin bugünkü ifade özgürlüğü kuramı ile bağdaşmadığını, meclisin bu yönde adım atıp Ceza Yasası değişikliği yapması gerekliliğinden bahsedilebilir. Özetle bu işin esas sorumlularına bu konuyu iade etmeyi başarabilmeliyiz.”