KIBRIS’TAN HATIRALAR…
DR. HALE EREL
Sonra bir gün kapı açılır, mutfak kapısından bir ses ''Yenge” der, “Evde min?”der. Gözler kançanağına dönmüştür ağlamaklı değildir oysaki sesi, öfke vardır telaş vardır hatta yorgunluk vardır, sıcaktır hava ''Canı cehenneme bu hayatın'' ifadesi vardır. Anneme bakarım, ama ben ağlamaklıyım. ''Anne” derim, “anne halam geldi.”. “Yer yarılsa yerin dibine girsem'' derim içimden.
Halam, aslında halamın kızı ama ben hala derim ona da aramızdaki yaş farkından belki, belki ben doğduğum zaman onun kocaman gelinlik kız olmasından hatta ben doğduktan 1 yıl sonra onun da benim gibi kızı olmasından belki, hep hala olmuştur benim için.
Kaderin değiştirilemeyeceği aslında o gün kafamın bir yerlerine kazınmıştır, ben henüz küçükken, henüz Küçük Kaymaklı’da yaşarken, hani evdeki tüm erkeklerin evden alınıp götürüldüğü bir gecenin sabahında, geri dönebilen şanslılardandı halamın kocası. Babam gelmemişti… Diğerleri gelmişti. Hani babam için ağlarken, geri gelmelerine sevinemediğimiz erkeklerden biri. Öylesine gelmişti diğerleri gibi, baba bildikleri, ''Dayı'' dedikleri insan geri gelmediği için onlar da geldiklerine sevinememişlerdi.
''Yok yenge yok . Ben bağırdıkça, “Nerde benim kocam?” dedikçe kimse bir şey söylemiyor yenge, ben bunlara artık inanmıyorum. Kocam gitti hem midesi de ağrıyordu, bir haftadır haber alamadık, her gün gidip ölü listesine bakıyorum yok yenge yok, zaten mide kanaması geçirdi bir hafta önce, gitme dedim, almayın dedim götürmeyin dedim, dinlemediler Aldılar kocamı. Dağa verdiler, Beşparmaklar'da napar o midesi kanarsa. Haplarını verdim yanına alır mı dersin yenge?”
Annem bakıyor gözleri kanıyor sanki, ''Tamam be kızım” diyor “tamam hus artık, kötü haber tez ulaşır bir şey olsa çoktan duyardın. Bir yere saklanmıştır. Biraz durulsun ortalık gelecek, Allah onu çocuklarına bağışlar, böyle konuşma kötü düşündükce kötü şeyler olur be Günay, merak etme ilaçlarını da almıştır yoksa hastaneye getirirlerdi, dayın onu bulurdu” der, “yürüyerek gelse gelemez bu kadarcık günde” der. Der ama acaba inanır mı, yüzüne bakarım yalanını farkederim. Sonra hep insanların yüzündeki yalanları okumayı öğrenirim.
Bir acı ki zor dayanılır. Bir acı ki ne yapacağını bilmez insan. Hala gelir, hala kızı gelir, babam eve geldikçe biz soran gözlerle bakarız. Yıl 1974 kayıp çok dediler, dediler de ateş de düştüğü yeri yakar. Babam “Yine haber yok hanım” der, “yine haber yok İhsan’dan…”
Çok sürmez bu habersizlik, gelmesini istemediğimiz haber tez gelir.
Halam gelir ağlar sızlar, kimseye bir şey anlatmaz sormaz sorgulamaz. Damattır evlattır. ''Kızım çok genç ama çocuklar çok ufak” der, “nasıl büyür bu sabiler, anasının kaderi kızına yazılmış'' der. ''Ben bilirim babasız çocuk büyütmeyi” der, hem kendi kaderine ağlar hem kızının kaderine gözyaşı döker.
Ve hiçbir gerçeğin saklı kalamayacağını bir daha öğreniriz bir gün. Kapı açılır feryat figan ''Yenge kocamı bulmuşlar ilk gün ölmüş benim kocam der ama inanmam. Yok yenge yok bunlar benim gidip gelmemden bıktılar şimdi bana bu senin kocan diye bir mezar verecekler, ben inanmam kocam gelecek” der, demez aslında feryat figan bağırır, acı ki tarifi zor, acı ki yer ve gök birleşmiş araya sıkıştırmış nefes alınamamacasına.
Öyle sıkışmış ki içindeki, içinde kalmış anlatamamış acıyı, ağlamış ama kan akmış gözünden, gözyaşı terketmiş gitmiş de sonra hep gelmiş yoklamış. İçim acır, içim ezilir, kime üzüleyim bilemem, çocukluğumun arkadaşının babasına mı, halanın damadına mı, halanın kocasına mı yoksa kaybolan yitip giden bir adama, bir damada, bir babaya mı?
Sonra gidilir gelinir, mezar bulunur, feryat figan yapılır, ben arkadaşımın yüzüne bakamam utançtan, sanki ben savaşmışım gibi. Savaşı sanki ben yapmışım gibi olurum. Bir aile inanamadığı bir savaşın bedelini öder, gerçek gibi yalan gibi bütün olanlar, ama hayat işte, ateş de düştüğü yeri yakar. Sonra bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmaz, olamaz hiçbiri için.
Sonra, sonra ben daha sıkı sarılırım aileme. Bilirim ki bir gün hiç beklenilmeyen bir anda hayat biter, çünkü biz Kıbrıs'ın çocuklarıyız. Ne zaman ne olacağını bilemeyiz. Bir sabah savaş der çığırtkanlar, bir başkası alkış tutar, bilmezler ki biz adalıyız, ruhumuzda huzur var, aile var, çocuklarımız var, biz her seferinde yeniden barış diye bağırırız, çünkü biz biliriz ki savaş can yakar, içini acıtır bir daha eskisi gibi olmaz, ama biz adalıyız, ruhumuzda huzur var.
(DR. HALE EREL – MAYIS 2016)