DİLA ŞİMŞEK
Nilgün Ortaş, 1987’de Yenierenköy’de Edebiyat Öğretmeni olarak eğitimcilik hayatına başladı. 6 sene orada çalıştıktan sonra 20 Temmuz Lisesi’nde de 7 yıl emek veren Ortaş, sonrasında Lefkoşa Türk Lisesi’ne atanmış. Burada da müdür muavinliği ve müdür vekili olarak pozisyonlarda çalışmış.
Ağustos itibariyle emekliğe ayrılacağını ifade eden Ortaş, “İnsanlar emekli olmaktan korkmasın” diyor.
Beyköylü Ortaş, Ankara’da üniversite eğitimine gittikten sonra adaya dönerek eğitimine başlamış.
“Kütüphaneyi bulunca, maden bulmuş gibi oldum”
Lisede edebiyata karşı hep ilgili ve meraklı olduğunu söyleyen Ortaş, “Lefkoşa’da Kız Lisesi’nde okuyordum, okula otobüsle gidip gelirdik. Otobüs bekleyene kadar 40 dakikalık bir süremiz olurdu, ben o 40 dakikada koşa koşa kütüphaneye gidip gelirdim otobüsü kaçırmamak için. O dönemlerde bir kitap alabilmek için haftalarca para biriktirmemiz gerekirdi, o yüzden kütüphaneyi bulunca, maden bulmuş gibi oldum” diyor.
Üniversitede edebiyat okurken hiç zorlanmadığını ve eğitiminin çok keyifli geçtiğini belirten Ortaş, “Ödevimiz roman okumak olurdu, beş romandan dördünü zaten bilirdim ben… Edebiyata olan sevgim nedeniyle çok güzel bir eğitim hayatım oldu” diye devam ediyor.
1985’ten sonra ilk kez beş sene önce tiyatroyla yeniden buluştu…
Beş sene önce tiyatro ile tanıştığını ifade eden Ortaş, “Lisede okul müsamerelerinde oynamıştım, birkaç tecrübem olmuştu. 1985'ten sonra yıllarca sahneye çıkmadım, ama tiyatro hep hayatımdaydı, öğrencilerimizi hazırlardık, içimde hep tiyatro aşkı vardı. Bir gün okulumuzun matematik öğretmeni, çok güzel bir oyun yazdı yılsonu gösterisi için. Oyun bir huzurevinde geçiyordu, bir sürü yaşlı var, bir kadın hemşire ile bir de eşcinsel erkek bir hemşire vardı. Bakanlık oyunu beğenmedi, öğrencilere uygun değil dedi. Aslında oyunun vermek istediği fikirlerden biri de, kimsenin yadırganmaması, dışlanmaması gerektiği üzerineydi. Eğitim Bakanlığı bu oyunu reddettiğinde arkadaşımız çok üzüldü. Yine de oynamaya karar verdi. Ben de ‘ben de varım’ dedim, bir yudum sevgiydi oyunun adı, ilk gösteride 600 kişi bizi izledi, çok güzeldi…” şeklinde anlatıyor.
“İki aşkım var, biri tiyatro, biri fotoğraf”
“İki aşkım var, biri tiyatro, biri fotoğraf” diyen Ortaş, ailesi dışında en çok sevdiği, hayatına renk katan bu iki hobisini hiçbir şeye değişemeyeceğini ifade ediyor. Edebiyatın da hem fotoğraf hem de tiyatro ile bağlantılı olduğunu kaydeden Ortaş, sokak ve seyahat fotoğrafçılığı yaptığını, bunların hepsinin bir öykü anlattığını belirtiyor.
2015 yılında gittiği birçok kurs ve etkinliklerden, en çok fotoğrafçılığa yatkın hissettiğini dile getiren Ortaş, “Seramiği, dili bıraktım… Makineyi elinize almak, bambaşka bir duygudur. Önemli anlarınızı çekmek başka, bir de fotoğrafçılık adına, ruhunuzun beğendiği bir kareyi ölümsüzleştirmek başka… Fotoğraf makinesini evde bırakmak, cüzdanınızı bırakmak gibi, büyük bir eksiklik benim için. Hayatın yoğun, monoton ve rutinliğinden sıyrılıp bambaşka bir dünyaya girmek, bir şeyler yaratma ve belgelemenin verdiği keyif var” diyor.
Birçok ülkeyi gezdi, fotoğrafladı…
Seyahat fotoğrafçılığı için Slovenya, Etiyopya ve Vietnam’a gitmiş Ortaş… “Benim için inanılmaz bir tecrübeydi. Orada karşılaştığım insanlar, manzaralar, dünyadaki hüzün, tüm bunlara şahit olduğunuzda ne kadar da küçük şeylere üzülüyoruz diyorsunuz. Karadeniz’de fındık toplayan işçilerin fotoğraflarını da çektim, ben belgesel diyebileceğimiz fotoğraf tarzını benimsiyorum. Arkadaşım Buket Özatay’la bir sergi açtık, inşaat işçilerinin yaşamlarını belgeledik, bunlar birkaç günlük değil, iki üç mevsimlik işlerdi çünkü onların yıl boyu çalışmalarını görüntüledik, sabah erken saatte, gece geç… Zor şartlardı tabii ki, ama kötü bir tecrübe yaşamadık. Benim için güzel bir çalışmaydı…” şeklinde konuşuyor.
“Yıllarca çocukların bakımı, yemek, ev işleri, iş hayatı, çocukların dersleri… Ben de geç kaldım”
‘Emekli olmak seni korkutmuyor mu?’ sorusuyla sıklıkla karşılaştığını ifade eden Ortaş, kendisinin hiçbir zaman böyle bir endişesi olmadığını, iki hobisinin de onu beslediğini söylüyor. İnsanların zaman içerisinde kendilerine keyif veren ilgi ve yeteneklerine uygun bir hobi edinmesi gerektiğini vurguluyor. Ortaş sözlerine şöyle devam ediyor: “Yıllarca çocukların bakımı, yemek, ev işleri, iş hayatı, çocukların dersleri… Ben de geç kaldım. Keşke beş yıllık değil, 25 yıllık fotoğrafçı olsaydım. Açık öğretimden eğitim aldım, fotoğraf sanatının tarihini ve kültürünü öğrenmek istedim. Bunu da büyük bir zevkle yaptım. İnsanlar da, emekli olmaktan çekinmesin, gelecek onları ürkütmesin… Sanat dünyayı güzelleştiren, düşündüren bir şeydir. Herkese de bunu tavsiye ederim”