Kıbrıs sorunu ile ilgili müzakere süreci Temmuz 2017’de Crans-Montana’da Anastasiadis ve Rum tarafının bir çözüme hazır olmadığı gerekçesiyle çöktü. Ardından da uzun bir süre buz dolabına kaldırıldı.
3 yılı aşkın bir süredir hala buzdolabından indirilemedi. Önce Rum başkanlık seçimi, ardından KKTC’deki cumhurbaşkanlığı seçimi ve pandemi koşulları Kıbrıs sorununu neredeyse derin dondurucuda bıraktı.
Açıkçası taraflardan hiçbiri Kıbrıs sorununu derin dondurucudan çıkarmak için istekli değil. Sanki Türk tarafı da Rum tarafı da anlaşmış gibi sorunun derin dondurucudan çıkarılmasını istemiyor.
Garantör ülkeler Türkiye ve Yunanistan da elbette Kıbrıs Türk ve Rum taraflarıyla birlikte hareket ediyor. Diğer garantör İngiltere ise her zamanki gibi “benim üslerime dokunmayın, ne yaparsanız yapın” diyor.
Son olarak BM Genel Sekreteri Guterres KKTC’de cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından Kıbrıs sorununu derin dondurucudan almak için bir girişim başlattı.
Özel temsilcisi Jane Holl Lute’u bölgeye gönderdi. Lute önce Ersin Tatar, ardından da Anastasiadis’le görüştü. Sonra da Atina’ya giderek temaslarda bulundu.
Görüşmede Tatar, Lute’a “Kıbrıs Türk tarafının artık federal çözümü değil, egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm istediğini” söyledi.
Crans-Montana’da masayı devirerek suçlu sandalyesine oturan Anastasiadis ise Lute’a “Rum tarafının Crans-Montana’da kalınan yerden ve Guterres belgesi temelinde müzakerelere devam etmek istediğini” söyledi.
Türkiye o günlerde AB zirvesinde yaptırım çıkar mı diye beklenti içinde olduğundan Lute’a randevu vermedi. Ancak AB zirvesinde çok olumsuz bir yaptırım çıkmadığı için TC Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu önceki gün Lute ile görüştü.
Çavuşoğlu Twitter hesabından yaptığı açıklamada “BM'nin Kıbrıs Kıdemli Yetkilisi Jane Holl Lute'a federasyon projesinin sürdürülebilir olmaktan çıktığını söyledik. Türk tarafı Ada'daki gerçeklere uygun, egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözümü savunuyor. Yeni bir müzakere süreci için ortak zemin oluşması gerekiyor” dedi.
KKTC cumhurbaşkanlığı seçimine açık ve aleni müdahale ederek Ersin Tatar’ı cumhurbaşkanı seçtiren Ankara, devamında da açık ve aleni müdahale ederek UBP-DP-YDP azınlık hükümetini kurdurdu. İşi sağlama almak için de HP’den 3 milletvekili istifa ettirerek azınlık hükümetine meclis desteği sağladı.
Yeni hükümetin programında da Kıbrıs sorununda “egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm” hedeflendiği yazılıdır.
Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’nin bu yeni yaklaşımına en çok sevinen Anastasiadis ve Rum tarafıdır. Anastasiadis bir kere daha “haksızken haklı pozisyona geçti”.
Şimdi yeniden çözüm istemeyen taraf bir bütün olarak Kıbrıs Türk tarafı oldu. Bu tutum 1990’lı yılların ikinci yarısında da Türk tarafınca gündeme getirilmişti. Dönemin cumhurbaşkanı Denktaş ve iktidardaki UBP-DP koalisyon hükümetinin girişimi ile 1980’li yıllarda Meclis’ten oybirliği ile geçen “Federal çözüm” kararını kaldırarak “Konfederal çözüm” kararı aldılar.
Bunun sonucunda Türk tarafı “uzlaşmaz taraf” olarak nitelendi. Rum tarafı ise arzu ettiği zemini bularak AB üyeliğine yürüdü.
Sonuçta onlar AB üyesi oldu. Biz de uzlaşmaz taraf olduk.
2002-2004 sürecinde Kıbrıs Türk halkının verdiği büyük mücadele sonrasında kazandığımız referandumda verdiğimiz %65’lik evet oyu, geç kalınmış bir adım olduğundan, dünyanın sempatisi dışında somut herhangi bir kazanım elde etmedik.
Aradan 20 yıl geçti. Bugün yeniden konfederasyon değil, iki devletli çözüm talebini ortaya koymakla bir kez daha “uzlaşmaz taraf” damgasını yiyecek ve bu kez daha çok şey kaybetmekle karşı karşıya kalacağız.
Ankara’daki AKP-MHP iktidarının yakındaki başkanlık seçimini düşünerek bize attırmaya çalıştığı iki devletli çözüm adımı Kıbrıs Türküne kazanım sağlamayacağı gibi yeni kayıplara neden olacaktır.