CTP Milletvekili Özdil Nami, Cumhurbaşkanlığının uluslararası kabul gören bir makam olduğunu, bunun da toplum lideri olarak görülmesinden kaynaklandığını, eğer iki devletli politikamız olacaksa Cumhurbaşkanlığı diye bir makam olmayacağını o nedenle de bu bütçeyi görüşmenin anlamsız olacağını belirtti.
Nami, Avrupa’ya gönderilen milletvekillerinin de Kıbrıs Türk toplumu temsilcisi olarak kabul gördüğünü aksi durumda bu milletvekillerinin de AKPA vs katılamayacağını söyledi.
“‘Devlete sahip çıkın’ söylemlerinin halka oynanan bir tiyatro olduğunu, hiçbir makamın uluslararası temaslarda zaten kullanılamadığını” belirten Nami, bu söylemlerin toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak bir siyaset olmadığını düşündüğünü belirtti.
Cumhurbaşkanı Tatar ve ekibinin, “federasyon görüşmek anlamsız, iki ayrı egemen devlet görüşelim, bu gerçekleşinceye kadar işbirliği, AB ayrı devlet olarak kabul etmezse görüşmeyelim” şeklinde söylemleri olduğunu ve bunun yeni bir politika olduğunun söylendiğini kaydeden Nami, bu söylemlerin doğru olmadığını zaten yapılan açıklamaların da bir temele dayanmadığını savundu.
1958 yılında Trafalgar’da Kıbrıs’ta iki devlet sloganlarıyla gösteri yapıldığını ve ardından 1960 cumhuriyetinin kurulduğunu, Taksim ve Enosis söylemleriyle 1974’e varıldığını ve otonom devlet ilan edildiğini anlatan Nami, 1983 yılında egemen devlet ilan edildiğini ancak federasyon görüşmeye devam edildiğini kaydetti.
Nami, 1998’de ise Türk tarafının federasyon görüşmelerinin çöktüğünü ilan ettiğini BM’ye de egemenliğimiz tanınmadan müzakere etmeyiz dendiğini, 6 ay sonra İsviçre’de federasyon görüşmelerinin devam edildiğini, ardından Annan Planı geldiğini anlattı.
“3. Cumhurbaşkanı Eroğlu’nın ‘federasyon bitti’ söylemleriyle seçim kazandığını ve federasyon temelli BM belgelerine imza atarak müzakerelere devam ettiğini” belirten Nami, bunları halka yalan söylendiğini gözler önüne sermek için anlattığını, geçmişte yaşananların geleceğe ışık tutacağını, ABAD kararlarına kadar her adımda elde edilmiş kazanımlardan vaz geçildiğini savundu.
“Rum tarafının Türk halkını ayrı egemen kabul edecek bir gerekçe bilen var mı ?” diye soran Nami, tarafların kabul ederse çok büyük kazancı ya da kabul etmezse büyük bir kaybı olması gerektiğini aksi takdirde müzakerelerin bir yere gidemeyeceğini kaydetti.
“Crans Montana’nın bugüne kadar kazanılmamış bir hak olduğunu çözümün tüm unsurlarının masada olduğunun belirtildiğini ve tek eksik olanın irade olduğunun altının çizildiğini” belirten Nami, “Niye kaçtılar çünkü kaybedecek birşeyleri yoktu” dedi.
Nami, yapılması gerekenin bir kez daha kaçarsa ya da referandumda hayır derlerse neler yapılacağının önceden belirlenmesi olduğunu belirtti.
“Zemini oluşturur ve müzakereye başlarsak tek adımda mat edilecek politikalar üretmenin bir manası olmayacağını” ifade eden Nami, işbirliği noktasında bile sadece müzakereler sürerken oluşturulan komitelerde başarı"
Nami, olmayacak söylemler, gerçeklerle ilişiği olamayacak öneriler yapıldığını savunarak, bu inanışla diplomatların bile adanın bir tarafından diğerine geçemediği, Lokmacı'nın açılmasını önermenin vatan hainliğiyle eşdeğer tutulduğu günlere dönmek demek olduğunu ileri sürdü.
Nami, tüm bu gerçekler ışığında yürütülebilir politikalar üretilmesini temenni etti.