İki ‘‘Kiralık’’ Adam (!) Ve Yok Edilen Bir İNSAN…

5 Türk 7 Rum üyeden oluşan Belediye Seçimleri, çok çetin geçer… Kendisinin de dâhil olduğu 5 kişilik aday ‘Grup’ karşısında, seçimlere, ikinci bir Türk grubu olarak ve İngiliz Sömürge Yönetimi’nin desteğini de alarak katılan ‘Evkafçılar’ vardır…

Bülent Fevzioğlu

 

1918 yılında Türk Lisesi’nden, 16 kişi mezun olur.
Mezun olanlardan biri de Necati Özkan’dır…
Lise sonrasında hukuk okumak ister, ancak, Birinci Dünya Savaşı koşulları nedeniyle bu isteği gerçekleşemez…
Yine de, hukuk eğitimi üzerine kendi kendini geliştirmeye yönelir…
Hukuk tahsilini yeni tamamlayıp adaya dönen avukat Mehmet Fehmi beyin kitaplarından ve notlarından yararlanmaya başlar…
Avukat bürosunda çalışır…
Evkaf kanun ve fetvaları ile ilgili bilgileri özel derslerle Evkaf Müfettişi Fahri Bey’den, teorik dersleri avukat Ahmet Sait Hoca’dan alır…
Lefkoşa Lisesi’ne öğretmen aranıyordu…
Eğitime olan yoğun ilgisi, kendini geliştirme yönündeki çabası ve ‘çevreden gelen’ ‘başarı karnesi’ ile Lise İdare Komisyonu’nun dikkatini çeker, öğretmenlik teklifi alır ve kabul eder…
Mezun olduğu lisede tarih, coğrafya ve Türkçe dersleri vermeye başlar…
Öğrencileri arasında; sonraki yıllar içerisinde toplumda iz bırakacak olan Dr. Fazıl Küçük, Baş Hâkim ve Kurucu Meclis Üyeliğinde göreceğimiz M. Zekâ Bey ile yine bu okulun Müdürlüğüne atanacak olan Salih Mecit Efendi vardı…

Öğretmenlik yıllarında Belediye Meclis Üyeliğine ilgi duyar ve 1926 yılı seçimlerine katılır…
5 Türk 7 Rum üyeden oluşan Belediye Seçimleri, çok çetin geçer…
Kendisinin de dâhil olduğu 5 kişilik aday ‘Grup’ karşısında, seçimlere, ikinci bir Türk grubu olarak ve İngiliz Sömürge Yönetimi’nin desteğini de alarak katılan ‘Evkafçılar’ vardır…

Necati Özkan, İngiliz yönetiminin desteklediği ‘Evkafçılara’ karşın büyük bir başarı elde eder ve kendi grubundan, tüccar Necmi Avkıran’la birlikte seçim kazanır…

Ancak bu başarı ile sınırlı kalmaz ve ‘cemaate hizmet’ çabasındaki çıtayı bir üst kurum olan ‘‘Kavanin Meclisi’’ne (Yasama Meclisi) odaklar…

Belediye Meclis Üyeliğinin üzerinden 4 yıl geçer ve 1930 yılına gelinir…
Gazeteci ve araştırmacı yazar (merhum) Ergin Birinci şöyle yazar:

‘‘1930 Kavanin Meclisi Seçimleri’ne kadar bütün seçimleri, ‘‘Evkaf Grubu’’ olarak bilinen ve İngiliz idaresinin desteklediği adaylar kazanmaktaydı. Karşı çıkan adaylar hep kaybediyor, evkafçılara karşı kimse başarılı olamıyordu…’’

1930 – ‘‘Kavanin Meclisi’’ seçimlerine hazırlanan Necati Özkan ise aday olma gerekçesini şöyle açıklar:

‘‘Karar verdim ve Kavanin Meclisi’ne adaylığımı koyacağım.
Eğer vatan ve millete hizmet etmek istiyorsanız beni seçiniz.
İstediğiniz her hangi bir zamanda, her ne probleminiz olursa gelir ve beni görürsünüz.
Oysa ki, yedi perde arkasında oturan
Münir Bey’ebin defa gitseniz sizi kabul etmez.
Çünkü hem Evkaf Murahhası, hem Lise Komisyonu Azası, hem de Kavanin Meclisi üyesi olan bu zat, ancak İngilizlerin amâline (isteklerine) ve kendi çıkarlarına hizmet eder.
Kıbrıs Türklerinin ise bu mevkilerde, Türk hak ve hukukunu koruyacak temsilcilere ihtiyacı vardır.
İşte ben, bundan dolayı Kavanin Meclisi üyeliğine talibim…
Milletin menfaatini nerede görürsem ben orada olacağım…’’

Dönemin İngiliz karşıtı aydınları tarafından büyük destek alan Necati Özkan’ın yanında, öğretmenlik kimliğinden gelen genç ve dinamik bir kitle daha vardır, öğrencileri…

Liseli öğrenciler kolları sıvar, her mitinginde yanında olur ve öğretmenleri Necati Özkan için yazdıkları uzunca bir şiirde, şu dizeleri kullanırlar:

‘‘Geç öne doğru yol göster Necati
Bağrımız yanıktır su ver Necati…’’

Ve Necati Özkan, İngiliz yönetiminin yoğun desteğini alan Münir Bey’in 1553 oy’una karşılık, 1993 oyla ezici bir seçim kazanarak ‘‘Kavanin Meclisi’’ne girer…

Ancak meclis üyeliği yaklaşık bir yıl sürer…
1931 isyanı sonrası 12 yıl boyunca ne ‘‘Kavanin Meclisi’’ kalır ne de siyaset yapılacak özgür bir alan…

Ve biz; geçmişe dönük olarak çıktığımız bu tarihsel yolculuğumuzda, ‘‘Mısırlızâde’’ ismiyle de anılan Necati Özkan’ı adalı Türkler adına ‘daha iyi, daha güzel ve daha onurlu bir yaşam için’ yalnızca İngiliz’e ve ‘Evkafçılara’ karşı ‘‘Muhalif’’ bir kimlik olarak değil; iş ve istihdam alanları açan bir yatırımcı, turizmin önemini idrak etmiş ve öncü olmuş bir girişimci, gazete yayıncısı ve siyasi parti kurucusu olarak da göreceğiz…

Mutlak surette toplumsal aydınlanmaya ve ekonomik kalkınmaya fikren inanmış, sahip olduğu mal varlığını gözünü kırpmadan bu inancına vakfetmiş bir yürektir Necati Özkan…
Ve yine, Atatürk’le yüz yüze görüşen ender Kıbrıslı Türklerden biridir…
1934 yılında Ankara’ya giden ‘‘Mısırlızâde Necati’’, Atatürk’ün Halkevi Salonu’nda yaptığı konuşmayı izleyenlerdendir…
Atatürk’ün hizmetinde bulunan Kıbrıslı Fatin Güvendiren Bey’in aracılığında gerçekleşen bu görüşmede ‘Özkan’ soyadı kendisine Atatürk tarafından verilir…
Bu soyadının verilmesine ilişkin Atatürk imzalı belgeye gelince…
Yazının sonunda, o konuya da değineceğiz…

Yukarıda değinmiştik…
1931 isyanı ile birlikte ne ‘‘Kavanin Meclisi’’ kalır ne de siyaset yapılacak özgür bir alan…
Necati Özkan, 1936 yılında toplumsal ihtiyaçları gözeterek kereste, boya ve her tür hırdavat ithal ederek toptan ve perakende satmaya başlar…
Makinelere ihtiyaç duyulur, kereste bıçkıları getirtir…
Bir yıl sonra (1937) mozaik fabrikasını kurar…
Atatürk ve ‘‘6 Ok’’un temsil ettiği Cumhuriyet Halk Partisi sevdalısı Necati Özkan, ilk büyük yatırımını sigara fabrikası kurarak başlatır…
1938 yılında faaliyete başlayan bu işletmesine amblem olarak ‘‘6 Ok’’u seçer ve ürettiği sigara çeşitlerine de ‘‘Akasya, Gelincik, Turan, Yoldaş, Kadın, Bayan ve Virginia’’ isimlerini verir…
Aynı yıl (1938), Lefkoşa’da ilk Türk sineması olarak ‘‘Kristal’’ adını verdiği açık hava sinema salonunu topluma kazandırır…

1940’lı yıllara değin Türklerin işlettiği turistik bir tesis ve otel yoktu…
1949’da, turizm girişimlerinin ilk adımı olarak Girne’de ‘‘Bosfor Otel’’i açtı…
Ve otelini açmasından kısa süre sonra, bu ada toprakları üzerinde hayali zor bir ilk yaşanır…
21 Haziran 1949 sabahı, Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’na TC Devlet Hava Yolları’na ait iki uçak iner…
Yaklaşık 40 kişilik bir grup olarak bu iki uçaktan inenler; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden milletvekilleri, dönemin Ulaştırma Bakanı, Hava Yolları yetkilileri ve heyete bağlı bürokratlardı…

Uçaktan inenler arasında bir kişi daha vardı…
Necati Özkan…

Girne’de ‘‘Bosfor Otel’’ini açmış, turizm çalışmalarını hızlandırmıştı…
Sıklıkla Ankara’ya gidiyor, Kıbrıs’a da uçuş yapılması konusunda ilgililerle görüşmelerde bulunuyor, fikrini kabul ettirip ikna ediyor ve nihayetinde ‘‘TC Devlet Hava Yolları (Kıbrıs) Genel Acenteliği’’ni de aldıktan sonra heyetle birlikte Kıbrıs’a geliyordu…

Büyük oğlu (Turizmci) Ahmet Necati Özkan, çocukluk anılarından şöyle anlatır:

‘‘O gün Lefkoşa Havaalanı’na konukları karşılamak için büyük bir kalabalık gelmişti… Karşılama muhteşemdi… Kafileyi, uçak alanından kente kadar 200 küsur araba izliyor, korna sesleri Lefkoşa’yı ve Lefkoşa Rum bölgesini inletiyordu…
24 kişilik Dakota tipi olan bu uçaklarla Türk ve İngiliz gazetecilere, Kıbrıs üzerinde 20 dakikalık bir uçuşla tanıtma ve reklâm yapılmıştı…’’

1950’de, Türkiye’den Kütahya çinilerini Kıbrıs’a ithal eder…   
1955’te, Thornicroft kamyonlarının Lefkoşa, Girne ve Limasol kazaları acenteliğini alır…

Yüzlerce insanımıza istihdam yaratır; çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa yetişmelerini ve meslek sahibi olmalarını sağlar…

Ancak, şu ana kadar değinmediğimiz ve hem gazeteci - hem siyasetçi olarak rakipleri tarafından gerçekten ‘yok edilmesine’ neden olan iki büyük girişimi daha vardır…

1) ‘‘İstiklâl’’ gazetesinin yayını…
2) Kıbrıs Türk Birliği İstiklâl Partisi’nin kuruluşu…

‘‘İstiklâl’’ gazetesinin ilk sayısı 28 Ekim 1949 günü renkli ve 8 sayfa olarak yayınlanır…
Ergin Birinci şöyle yazar:

‘‘İstiklâl gazetesinde Kıbrıs davası, Türkiye ile ilişkiler, dönemin koşulları gereği milliyetçiliği kamçılayan haberler, millî konular, eğitim, Müftülük, Evkaf gibi yerlerdeki sorunlar, kamu, spor, edebiyat yazıları, karikatürler ve fotoğraflar yer alıyordu…
… yüksek tirajlı gazete, Necati Bey’in rakiplerini paniğe kaptırmıştı…
Onlara göre yüksek bir tiraj yakalayan ve en ücra köylere kadar yaygınlaşan İstiklâl gazetesi ortadan kalkmalıydı! Hem de ne pahasına olursa olsun…
Onlar varken başkaları bu şekilde boy göstermemeli, filizlenip yeşermemeliydi! Rakipler için başka kurtuluş çaresi yoktu…’’

Sonra ne mi oluyor?
İstiklâl gazetesi sahibi Necati Özkan, ‘kiralanan’ Enver Pamir tarafından 4 Ocak 1950 günü saldırıya uğrar ve bu ağır darp sonucunda sağ gözünden ciddi bir yara alır…
Enver Pamir, sonraki yıllarda Necati Özkan’dan özür dileyecektir…

Gözdağı vermek üzere dövülmesine ve Necati Özkan’ın bir gözünü kaybetmesine karşın gazete yayınlarına devam ederken; Necati Özkan öncülüğündeki ‘‘Kıbrıs Türk Birliği İstiklâl Partisi’’ de ilk kongresini 4 Haziran 1950, Pazar günü Lefkoşa Beliğ Paşa Sineması’nda gerçekleştirir…

İstiklâl Partisi de İstiklâl Gazetesi gibi toplumda kabul görür; yoğun katılımlı muhalif bir yapı oluşur, partinin üyeleri ile gazetenin okurları her geçen gün daha da çoğalır…
Ve 5 Aralık 1953 gününe geliriz…


Yüreğini ve mal varlığını Kıbrıs Türk halkının kendini geliştirmesine, sosyal ve ekonomik refaha ulaşmasına ve bu topraklar üzerinde güçlü bir kimlik ve kişilik kazanmasına adayan Necati Özkan’ın o güne değin sahip olduğu tüm mal varlığını ateşe verirler…

Ergin Birinci şöyle yazar:

‘‘5 Aralık 1953’te, bir Cumartesi günü gerçekleşen yangında Necati Özkan’ın evi, sigara fabrikası, İstiklâl matbaası kâğıt ve malzeme ambarları ve birçok dükkânı kül oldu…
Bu yangını gerçekleştiren Hafız Ali isimli yurttaş da yıllar sonra yaptıklarından dolayı Necati Özkan’dan af diler ve kundaklama olayını nasıl ve kimlerin teşviki ile yaptığını itiraf eder
…’’
 

Ne iş yerleri kalır geride, ne gazete, ne de parti…
Yukarıda, ‘‘Özkan’’ soyadını kendisine veren Atatürk’ün imzalı belgesinden söz etmiş ve ‘yazının sonunda o konuya değineceğiz’ demiştik…

‘Kiralık’ Enver Pamir tarafından darp edilerek bir gözünü kaybeden…
‘Kiralık’ Hafız Ali tarafından tüm mal varlığı bir günde yakılarak yok edilen Necati Özkan, yakın dostu Mapolar’a şöyle der:

‘‘Atatürk’le İnönü’nün imzalanmış fotoğraflarıyla, Ata’nın bana Özkan soyadını verdiği belge ve telgrafların bu yangında kül oluşuna üzülüyor ve yanıyorum. Bir evlâdımı kaybetmiş gibiyim…’’
 

Mapolar ise yazısını şu cümleyle noktalar:

- ‘‘Yanan, yıkılan ve kül olan bir bina değil, koskoca bir tarihti…’’

 

 

 

Dergiler Haberleri