Cenk Mutluyakalı
Lefkoşa seyircisi şanslı. (Aslında Güzelyurt ya da Mağusa’dan gelen izleyici için ne kadar uzak ki başşehir, en uzağına 30, bilemedin 45 dakika)…
İki oyun birden var sahnelerde, biri KABARE tarzında, bir diğer PSİKOLOJİK DRAM…
Bu tanımlar, tıpkı sayfadaki diğer gözlemler gibi hepsi bir izleyicinin “not defteri”nden alıntılar olabilir anca, asla bir “sanat eleştirmeni” iddiası yok ortada…
İki oyun, birbirinden çok farklı… Birinde, ağlanacak halimize gülüyorsunuz… Mizahın etkisinin ve sanatçının başarısının nasıl daha güçlü olduğunu görüyorsunuz, siyaset erbabından… Çok yüksek bir tempoda, hiç fark etmiyorsunuz zamanın nasıl geçtiğini… İçinizden, “oh be” diyorsunuz, “az bile” diyorsunuz, nice başı yaran her taşta…
Diğer oyunumuzda ise, zamanın nasıl geçtiğini fark ediyorsunuz, - hatta geçse diyorsunuz- biraz da gerilerek…
Öyle “gülmeye, eğlenmeye, rahatlamaya” diyorsanız, “Kabere Kıbrıs’a koşunuz” derim ama “Katil”i önermem!..
Ama diyorsanız ki, “yüzleşmek” istiyorum, şiddetle… Buyurunuz o halde...
“Katil”, hem oyuncu performansı, hem de içeriğiyle, önemli bir seçenek sunuyor size…
“Kabare Kıbrıs” ve “Katil” oyunlarına dair notlarımı, Lefkoşa Türk Belediye Tiyatrosu ve Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nı saygıyla selamlayarak paylaşıyorum sizlerle…
-------------------------------------------------------
“Katil”… Ve kim
yakalamak ister ki!
Katil'de, kimi eleştirilere yansıdığı gibi "abartılı" bir cinsellik ya da yoğun bir "erotizm" bulmadığımı söylemek istiyorum.
Ama öylesine kolay oluşuyor ki ön yargılar, hemen arkamda oturan genç kızlardan biri, oyunun 20’nci dakikasına doğru “ne zaman sevişmeye başlayacaklar” diye soruyordu yanındakine, fısıltıyla…
Belki, oyunun genelindeki kimi (gereksiz) tekrarlar ya da eş diyaloglar, aşk sahnelerine de yansımış...
Ama oyunun + 18 olarak sunulmasının sebebi kanımca cinsellik değil, şiddet içeren sahneler...
Oyunda, özellikle "beni evlatlık alır mısın" repliğinin defalarca tekrarlandığı son bölümde, seyircinin hem dikkati kayboluyor, hem de "bu oyun galiba hiç bitmeyecek" duygusu uyanıyor...
Böyle olunca da, finale yazık oluyor biraz...
Eğer maksadını aşan tekrarlarla uzamasa son çeyrek, seyirci finale çok daha dingin girecek....
Özetle "Katil", tiyatroya salt "eğlence" gözüyle bakanlara göre bir oyun değil...
Üstelik, oyunu daha iyi algılamak için dünden bugüne dünyayı izlemek, özellikle de Sovyetler'in dağılma süreci, sonraki 'değişim' dönemini az da olsa bilmek gerekiyor.
En önemlisi de (kadına) şiddete yönelik gaileler içinde olmak...
Ve sanırım yazarın amacı tam da bu; insanın içindeki yalnızlıktan ve aşkla şehvetin mantığı körelten gerçeğinden yola çıkarak seyirciyi “çarpmak”, özellikle de şiddete dair...
''Suç'un bir anda oluşmadığını, “sonuç”tan ziyade, “sebep”ler üzerine de düşünmemiz gerektiğini anlatmak...
Ve pek çok “cinayet”te, gerçek “katil”in aslında ellerine kelepçe takılanlar olmadığına ışık tutmak…
Müziklere bir artı, bir eksi!
Oyunun müzik seçimleri çok iyi, tam anlamıyla bütünleşiyor sahneyle...
Ancak canlı performans için yapılan şarkı seçiminde ise aynı başarı yok. Azeri müziğimdeki çok sesliliği, sıcaklığı düşününce, bir Azeri yazarın, yönetmenin imzasını attığı oyunda "sevemedim kara gözlüm de nereden çıktı” diyor insan... Üstelik sırıtıyor da, oyunun karakterine hiç mi hiç uymayan bu seçim... Bizi, istemeden tek yola girdiğimiz sokağın ortasında bırakıyor bir anda, “Yeşilçam”a geçiş yapıyoruz istemeden…
İkircikli “ağız”
Bir de sahnedeki ikircikli "ağız" ve "aksan" rahatsız ediyor beni...
Çoğunlukla, İstanbul ağzı bir Türkiye Türkçesiyle süren diyaloglar, araya giren Kıbrıs ağzı vurgular ya da biçemle olmadık anda değişiyor.
Komedi ya da kabare tarzı bir oyunda belki rahatsız etmez böylesi vurgu, aksan farklılıkları; hatta özellikle de tercih edilebilir... Ama bir psikolojik dramda, hele de “gerilim” içinde tırmalıyor kulağınızı...
Sanırım, yönetmenin şansızlığı, yabancısı olduğu bir lehçede (ağızda) oyunu hazırlaması...
Ve inanılmaz enerji
Gelelim sanatçıların sahne performansına…
Özellikle de iki isim –ki çok ağırlıkla, sahne onların- Oya Akın ve Tuygun Töre…
Bu nasıl bir enerji, nasıl bir “yaşamak”…
Hem cesaret var, hem de o müthiş gerilimin ortasına bırakmak, tüm salonu…
Tuygun Töre’nin çocuksu, tatlı, masum bir gençten, nasıl bir “canavara” dönüştüğü, her iki “ruh halini” de sesi, gülüşü, tonlaması, duruşu ile nasıl yaşadığı, izlemeden anlatılamaz…
Böylesine genç, üstelik de yanılmıyorsam “alaylı” geleneğinden bir oyuncunun bu performansı yakalaması, “bu yeteneğe dikkat” dedirtiyor…
Ve Oya Akın…
“Katil”in tartışmasız odağı…
Hele de bakışları…
Yalnızlığa… Şiddete… Çaresizliğe… İsyana… Acıya… Aşka…
Bedenine aldığı her darbeyi, nefes nefese kaldığı her çığlığı, herkesi oturduğu yere adeta çivileyen bir oyunculuk gücüyle yansıtıyor.
Sonuç
Evet, izlemesi zor bir oyun…
Dedim ya, “eğlencelik” değil…
Ama içimizdeki yalnızlığın bazen nasıl geri dönülmez sonuçlarla daha bir yalnızlığa dönüştüğünü anlamak adına…
Şiddeti hissetmek, şiddete karşı bilinçlenmek adına…
İzlenmeli…
Bir de, doğrusu, “tiyatro salonu”nda oynanmayı hak eden bir performans var ortada…
Bu oyun, AKM’ye göre değil yani…
Öyle de, doğru salon, tiyatro salonu, hani, nerede?
********************
OYUNUN KÜNYESİ
Azerbaycanlı ünlü yazar Elçin Efendiev’in yazdığı oyunu, yine Azeri sanatçı Mehriban Elekberzade yönetiyor.
Oyunda Oya Akın, Tuygun Töre, Yılsay Özbudak ve Bilen Kılıç rol alıyor.
Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için telefon: 228 71 91
---------------------------------------------------------------------------------------
Nasıl tükendik, nasıl tüketildik… Bunun ‘Kabare’si!
Bizi, bize şikayet ediyor…
Bizi, bize güldürtüyor…
Bizi, bize ağlatıyor…
‘Gabare’ adasına göndermelerle, yavşaklığımızdan girip iki yüzlülüğümüzden çıkıyor…
Evet, ‘Kabare Kıbrıs’…
Tiyatronun gücüyle, hepimize ayna tutuyor!..
Her ne yaşıyorsak, her ne varsa başımıza gelen, “senin de suçun az değil canım kardeşim” dedirtiyor, yüzleşmekten kaçan hepimize…
“Kabare” tarzı, siyasi eleştirinin en etkili olduğu alanıdır tiyatronun…
“Kabare Kıbrıs”ı izledikten sonra görüyoruz ki, özeleştiri de var oyunun içinde, eleştiri de…
Hem de en samimi şekilde…
Bu ülkenin onca ayıbı, yine bu ülkenin tartışmasız “tek tiyatro okulu”nun hocası-öğrencisi ile birlikte sunuluyor, el ele…
İşin içine bir de “cüppeli hocalar” karışıyor tabii, “jartiyerli bacaklar” arasından “besmele” çeken!..
O da Kıbrıs’ın kuzeyinin komik ama bir o kadar da acıklı hali…
Bu oyun gezmeli
Bu oyun gezmeli, şehir şehir…
Mağusa, Girne, Güzelyurt, Lefke ve İskele… Ve tüm Meserya… Ne kadar duyarlı dernek, örgüt varsa, bu oyunu taşımalı ülkenin bir ucundan ötekine…
Daha güzel, daha yerinde anlatılamaz geldiğimiz nokta…
Bir kere, ‘üç usta’yı izlemek dahi başlı başına keyif; Yaşar Ersoy, Osman Alkaş ve Erol Refikoğlu, bir arada…
Ustalar kolay yetişmiyor çünkü.
Ersen Sururi’nin özgün müziklerine, ‘orkestra’, yani tüm oyuncular nefis eşlik etmiş.
Tabii, önemli bir solist, Zeliş de (Şenol) karışınca araya, ‘çok sesli müziğin’ tınılarını hissediyorsunuz, Osman Ateş’in danslarıyla da bütünleşince bu coşku, tadına doyum olmuyor gösterinin…
Oyunda, kanımca öne çıkan isimler, ustaların yanı sıra Hatice Tezcan ve Umut Ersoy…
Eleştirimiz yok mu, elbette olacak.
Aziz Nesin, Haldun Taner ve Çetin Altan'dan alıntılar da var oyunda…
Bu alıntıları bir kısmı ‘eğreti’ duruyor, bir kısmı, Kıbrıs’a tam da uymuyor, biraz ‘abartı’ kaçıyor…
Biraz da ‘daha vurucu bir final’ bekliyor insan, çok bilinen bir öykünün yerine…
İzlemeyen kalmasın!
Yaşamın her alanındaki ‘anlam kaybı’nı daha iyi anlamak, tüm değerlerimizin nasıl tükendiğini, tüketildiğini yaşamak için…
Salona, diyeceğim…
Ama yazmama da gerek yok zaten…
Hep dolu salon…
Hak ediyor…
********************
********************
OYUNUN KÜNYESİ
LBT oyuncularının ve Genç Oyuncular’ın yanısıra Aziz Nesin, Haldun Taner ve Çetin Altan’ın öyküleri ve makalelerinden yapılan dramaturgi çalışmasıyla oluşturulan “Kabare Kıbrıs” oyununu Yaşar Ersoy uyarlayıp yönetti.
“Kabare Kıbrıs” oyununda Osman Alkaş, Erol Refikoğlu, Özgür Oktay, Hatice Tezcan, Kıymet Karabiber, Zeliş Şenol, Döndü Özata, Barış Refikoğlu, Melek Gözükeleş, Aytunç Şabanlı, Osman Ateş, Cem Aykut, Umut Ersoy, Asu Demircioğlu ve Yaşar Ersoy rol alıyor.
Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için telefon: 22 78 782