Hürriyet gazetesi iki gün arka arkaya Kıbrıslı liderlerin demeçlerini yayınladı. Bu demeçlere baktığımızda Anastasiadis bütün Rum liderler gibi özetle “biz eskiden Türklerle kardeş kardeş yaşardık” dedi.
Eroğlu da ilginç bir çıkış yaparak “Rumlardan tereddütlü olsa da, sağ ve milliyetçi liderlerin iktidarda olmasının fırsat olduğunu ve anlaşma metnine atacakları imzaların Kıbrıs’tan ‘iki evet’ çıkaracağını” belirtti.
Şimdi eyri oturalım doğru konuşalım. Kıbrıs sorununu yaratanlar bu sorunu çözebilirler mi?
Bilindiği gibi Kıbrıs sorununu Kıbrıs Rum ve Türk milliyetçilerinin örgütleri EOKA ve TMT yarattı. Bu nedenle bu gelenekten gelen iki sağcı liderin bu sorunu daha kolay çözeceğini söylemek acaba ne oranda gerçekçidir?
Eroğlu aynı mülakatında “Yoldaşlar denedi olmadı” diyerek sol liderler Hristofyas ve Talat’a atıf yaparak, sol liderlerin de denediği halde çözümü sağlamayı başaramadığını, bu nedenle sağ liderlerin başarabileceğini iddia ediyor.
Böylece Eroğlu 1968 yılından bu yana devam eden görüşme sürecinde hemen hemen 40 yıl başta kalan sağ liderlerin sorunu çözmeyi hiç denemediğini de itiraf ediyor.
1968’de başlayan görüşme sürecinde ilk görüşmeciler TMT’ci Denktaş ile EOKA’cı Kliridis’ti. Liderler de yine TMT’ci Dr. Fazıl Küçük ile EOKA’nın doğal lideri Makarios’tu.
Yani sorunu yaratanlar, soruna çözüm bulmaya çalışıyorlardı. Aslında çözüm bulmaya değil gerçek hedeflerine ulaşmak için fırsat yaratmaya çalışıyorlardı. Denktaş “Taksim” hedefini gerçekleştirmek için, Kliridis de “Enosis” hedefini gerçekleştirmek için fırsat kollamaktaydılar.
1974 böyle yaşandı. Rum milliyetçiler Enosis’i gerçekleştirmek için Makarios’a darbe yaptı, bu fırsatı değerlendiren Türk milliyetçiler de adayı bölmek için düğmeye bastı.
1974’den günümüze adayı yeniden birleştirmek için, adada barışı sağlamak için yüzlerce görüşme yapıldı.
2004 yılına kadar Türk tarafı adına bu görüşmeleri hep rahmetli Denktaş yürüttü. Masanın Türk tarafına hep o oturdu. Karşısına da hep sağcı Rum liderler oturdu. 1968’de Kliridis’le başlayan görüşme süreci, 1977’de Makarios’la imzalanan ve ilk kez “Federal çözüm” hedefinin belirlendiği doruk anlaşmasından sonra Kipranou ile devam etti. 1980’li yılların sonunda bir dönem iş insanı Vasiliou ile, sonra yine Kliridis’le devam etti.
Nihayet 2004 yılında Türk tarafı adına masaya Talat oturdu. Rum tarafında ise yine bir EOKA’cı olan Papadopulos vardı.
Buna rağmen birkaç ayda çözüm için referandum yapılması sağlandı.
İlk kez çözüme bu kadar yaklaşıldı. Maalesef Rum tarafında liderlik koltuğunda oturan EOKA’cı Papadopulos’un katı tutumu, Rum siyasi partilerinin o güne kadar kendi halklarına federal çözümü anlatmaması, Kliridis’in desteğini alan Anastasiadis dışındaki Rum liderlerin yeterince cesur davranmaması vb. nedenlerle Rumlar referandumda çözüme hayır dedi.
Sonraki yıllarda Papadopulos, Talat’la hemen hemen hiç görüşmedi. 2008’de solcu Hritofyas seçilince görüşme süreci yeniden başladı.
Yoldaşlar sorunu çözmek için çok çaba harcadı. 1.5 yıl gibi kısa bir sürede çok yol alındı. Kıbrıs sorununun yarım yüzyıllık tarihinde hiç bu kadar ilerleme sağlanmamıştı.
Maalesef yoldaş Hristofyas yeterince cesur davranamadı. Ortakları Diko ve Edek’in engellemelerini cesaretle savuşturamadı. Biraz zamana oynadı. Bu arada 2009 yılında kuzeyde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini sağcı Eroğlu kazandı.
Eroğlu her ne kadar da “Talat’ın bıraktığı yerden devam” etse de o tarihten sonra elle tutulur herhangi bir ilerleme sağlanamadı.
Aksine Talat-Hristofyas görüşmelerinde sağlanan bazı mutabakatlatdan geri adım atıldı.
2013 yılında Rum tarafında yapılan seçimleri bu kez sağcı Anastasiadis kazandı.
Deneyen ama çeşitli nedenlerle çözümü başaramayan yoldaşlar ilk seçimde evlerinin yolunu tuttu.
Sağcı liderler yeniden işbaşına geldi. Bundan önce 40 yıl karşılıklı görüşen sağcı liderler çözüm bulmayı hiç istemedikleri için denemediler.
Çok kısa bir süre görüşmeleri yürüten solcu liderler çözüme yaklaştıkları halde başaramadılar.
Şimdi yeniden iki tarafta da EOKA ve TMT geleneğinden gelen sağcı liderler işbaşındadır.
Umarım bu kez “çözümsüzlük çözümdür” zihniyetini bir kenara koyarak, “çözümsüzlük adamızı ve halklarımızı yokolmaya götürüyor” gerçekliğinden hareketle çözüm bulmayı en azından denerler.