EKİM 2025’te iki seçim birlikte olamaz mı?
Hem “Cumhurbaşkanlığı…”
Hem de “Genel Seçim…”
Böylece toplu bir değişim, dönüşüm, hesap sorma imkanı doğar.
Genel seçim anlamında pek de “erken seçim” olmaz.
Ama doğalı da beklenmez..
İki seçimin birlikte olmasının bir diğer iyi tarafı da bütçeye getireceği tasarruf…
Yeni sene için “bütçe açığı” öngörüsü 17 milyar TL!
Genelde fazlası oluyor.
Bütçe açığı artıyor ama eksilmiyor, bu yönetim tarzında…
Hep birlikte ödüyoruz.
Ekonomik anlamda zor günler bekliyor hepimizi…Türkiye’nin durumu da ortada…
O nedenle zaten “mali yardım”ın reklamı yapılsa da kendisi pek yok.
Gelen para gelen sermayeye ve deniz ötesinde bağlanan ihalelere anca yetiyor.
***
İki seçim birlikte olur mu?
UBP ve CTP verecek kararı…
Bir de Ankara!
Yeni döneme dair nasıl bir hesapları varsa…
***
“İki seçim birlikte fikri de nereden çıktı” diyeceksiniz.
Meclis’te yaşanan çıkmazı, hukuksuzluğu, kaosu geride bırakmak için bir diyalog köprüsü olabilir.
Seçim tarihi belirlenir ve Meclis başkanı seçilir yeniden…
Ayıpsız!
Diyalog ya da uzlaşı olmazsa bu kaos bitmez kolay kolay…
Bitmez çünkü ne kadar yetkin isim varsa, bağımsız hukukçu, düşünür, siyasetçi, hemen hepsi, “böyle başkan seçilmez” diyor.
Ayıplı bir seçimin “normalleşmesi” beklenmiyor.
“Ortada hiçbir şaibe, şüphe, hile yok” diyen kim var?
Tek bir itibarlı referans gösterebilir misiniz?
***
Seçim tarihi uzlaşının ilk adımı olabilir.
Yeter mi?
Bence yetmez!
“Nüfus sayımı” kararı da alınmalı…
Birlikte!
Yeni bir “Yurttaşlık Yasası” üzerinde de uzlaşılmalı…
Hatta “Genel Sağlık Sigortası”na da geçilmeli…
O zaman “Meclis Başkanı” da seçilmeli ortaklaşa…
***
Birkaç ay içerisinde bir erken seçimi ne toplum istiyor gördüğüm kadarıyla…
Ne de partiler hazır…
Toplum ayrımsız “Böyle Meclis Başkanı seçilmez” noktasında da hemfikir…
“Ekim 2025”te seçim var zaten…Cumhurbaşkanlığı!
İşte bu seçimin yanına “Genel Seçim” de eklenirse…
Bir defada seçeriz…
Demokrasi ve iradeyi de sınarız yeniden…
Kıbrıs’ın kuzeyinin demokrasi ile bağlarının kopartılması, değerlerinin ortadan kaldırılması, rant ve talan düzeninin buralara iyice yerleşmesi, nüfusun kontrolden çıkması, bilimin değil cehaletin örgütlenmesi, barış dilinin yerini hınç ve ötekileştirmenin alması karşısında nasıl bir direniş gelişeceğini de anlamış oluruz.