Ödül AŞIK ÜLKER
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, son dönemde Kıbrıs konusunda yaşanan hareketliliğin sorunun çözülmeden ortada durduğunu gösterdiğini belirtti.
Mevcut durumun devam edemeyeceğini söyleyen Prof. Dr. Sözen, Lute’un son temaslarından iki tarafın da, müzakere öncesi pazarlık sürecini başlatmak için siyasi irade gösterdiğinin anlaşıldığını kaydetti.
Prof. Dr. Sözen “müzakere öncesi pazarlık başlamıştır. Müzakerelerin hangi şekilde, hangi boyutta, hangi metodolojiyle yapılacağı konusunda henüz bir netlik olmamasına rağmen süreç devam ediyor. Bir sonraki süreçte düzeyi yükseltilmiş bir pazarlık yaşanacağını düşünüyorum. Çünkü bizzat BM Genel Sekreteri New York’ta devreye girecek. Orada göreceğiz, bu iş üçlü ve daha sonra beşli bir konferansa evrilebilir mi? Evrilme şansı var, evrilmeme şansı da var. O noktada Genel Sekreter’in ve ilgili tarafların takınacağı tutumlar önemlidir” diye konuştu.
Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun son ziyaretini ve yaptığı açıklamaları da değerlendiren Prof. Dr. Sözen, “Son zamanlarda bugünkü Cumhurbaşkanı’yla Türkiye Dışişleri Bakanı’nın bazı konularda aynı fikirde, aynı frekansta olmadıkları artık gün gibi ortadadır. Türk dış politikasının veya Türkiye’deki iktidarın Kıbrıs’ta kendisiyle müttefik olarak gördüğü siyasi aktörler de giderek belirginleşmiştir” dedi.
Prof. Dr. Sözen, halkın iradesiyle seçilmiş insanlara diğer ülkelerin saygı duyması gerektiğinin altını çizerek, “Cumhurbaşkanı halkın iradesiyle doğrudan seçilmiş birisidir. Farklı görüşler olabilir ama bunları diyalog yoluyla, daha çok kapalı kapılar ardında çözmek ve dışarıya yansıtmamak diplomatik olarak en doğrusudur” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Ahmet Sözen şöyle konuştu:
“Buradaki seçilmiş yetkilileri kaale almadığı zaman istemeden ne mesajı veriyor? ‘Burada idare benimdir, ben karar veririm’, bu ne iki devlet isteme konusundaki tezinizi, ne de federasyon konusundaki samimiyeti güçlendirir, tam tersine zayıflatır. O yüzden Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasında yaşanan bu egemenlik iddiası sıkıntılı bir süreçtir.”
“Başka alternatifler de masada olsun” açıklamalarının geçerli olmadığını da belirten Prof. Dr. Sözen, “Zemin nettir, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon” dedi.
“Lute neredeyse adaya kamp kurdu ve ciddi bir mekik diplomasisi yaptı. Benim algıladığım, iki tarafın da, en azından, müzakere öncesi pazarlık sürecini başlatmak için siyasi irade gösterdiğidir”
“Hareketliliğin yaşanmasının arkasında birkaç faktör var”
- Soru: Kıbrıs konusunda son dönemde bir hareketlilik yaşanıyor. BM Genel Sekreteri’nin Geçici Özel Danışmanı Lute bir hafta boyunca iki liderle görüştü, mekik diplomasisi yaptı. Sonrasında liderler buluştu ve henüz referans kavramlarını tamamlayamadıkları ortaya çıktı, çalışmanın devam edeceği açıklandı. Ardından Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu adaya geldi. Bu hareketlilik neyi gösterir?
- Prof. Dr. Sözen: Hareketliliğin olması sorunun çözülmeden ortada durduğunu yüzümüze vuruyor, yani burada çözülmemiş bir problem var ve çözülmediği sürece işler normale girmeyecektir ve böyle gidemez. Bu hareketliliğin yaşanmasının arkasında birkaç faktör olduğunu düşünüyorum. Bir süredir hükümetin Maraş’la alakalı bir girişimi var. Bence Maraş konusundaki hareketliliğin sebebi, kaynağı Türkiye’nin AİHM’de yaşayacağı hak ihlalleri sıkıntılarıdır. Zamanında TMK kuruldu ve AİHM bunu iç hukuk yolu olarak gösterdi ama Maraş TMK’nın yetkisinde değildir, o yüzden Maraş sakinlerinin mülkiyet konusundaki hak ihlalleri devam ediyor ve bundan dolayı Türkiye AİHM’de çok ciddi sıkıntılar yaşayacaktır. Maraş konusunu gündeme getirirken Türkiye’nin yapmaya çalıştığı, bir taraftan AİHM’de yaşayabileceği sıkıntıların önünü almak, diğer taraftan Kıbrıs Rum tarafının Doğu Akdeniz’de devam eden sondaj ve araştırma faaliyetlerine bir misillemedir. Bunlar bölgedeki tansiyonun giderek yükselmesine neden oluyor. Bunu gören uluslararası toplum, BM gibi kurumlar da “biz bu tansiyonun bir çatışmaya dönüşümünü nasıl önleyebiliriz” diye düşünüyor ve birinci hedef Kıbrıs’ta işleri yumuşatmaktır. Bunu güç gösterisi yöntemleriyle değil, barışçıl yöntemlerle, diplomasiyi devreye sokarak yapıyor. Bundan dolayıdır ki Lute neredeyse adaya kamp kurdu ve ciddi bir mekik diplomasisi yaptı. Benim algıladığım, iki tarafın da, en azından, müzakere öncesi pazarlık sürecini başlatmak için siyasi irade gösterdiğidir. Ancak bir noktada bir şeyler oldu ve referans şartları tamamlanmadı. Tamamlanması çok iyimser bir beklenti olabilirdi ama en azından Çavuşoğlu’nun geldikten sonra söylediği sözlere baktığımız zaman Türkiye’nin tekrar müzakerelerin başlaması konusunda çok ciddi çekinceleri vardır. Müzakere öncesi pazarlık başlamıştır. Müzakerelerin hangi şekilde, hangi boyutta, hangi metodolojiyle yapılacağı konusunda henüz bir netlik olmamasına rağmen süreç devam ediyor. Bir sonraki süreçte düzeyi yükseltilmiş bir pazarlık yaşanacağını düşünüyorum. Çünkü bizzat BM Genel Sekreteri New York’ta devreye girecek. Orada göreceğiz, bu iş üçlü ve daha sonra beşli bir konferansa evrilebilir mi? Evrilme şansı var, evrilmeme şansı da var. O noktada Genel Sekreter’in ve ilgili tarafların takınacağı tutumlar önemlidir.
“Aynı fikirde olmayan çevreleri hainlikle suçlamak çok şık olmadı”
- Soru: Çavuşoğlu ziyareti sırasında “Garantileri istemeyenler gaflet ve ihanet içindedir” demişti. Çavuşoğlu Türkiye’nin Crans Montana’daki kadar esnek olmayacağı mesajını mı veriyor?
- Prof. Dr. Sözen: Bu mesajı veriyor, biraz da diplomatik olmayan bir dille böyle bir mesaj veriliyor. Türkiye’nin bugün söylediğiyle Crans Montana’daki pozisyonu arasında çok fark var. Türkiye Crans Montana’da gerek garanti, müdahale hakkı konusunda gerekse asker sayısı konusunda ciddi açılımlar yaptı. Bu sır değil, diplomatik çevreler de bunu teyit ediyor. Genel Sekreter bu konularda yazdığı raporlarda Türk pozisyonunu öven tabirler de kullanmıştır, Türkiye “bu konuda biz çok esnek davrandık” demiyor ama reddetmiyor da. Resmi müzakereler dışında basına veya iç tüketim için yapılan açıklamaların çok da anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Ancak dışişleri bakanı olan birisinin böyle bir tabir kullanması şık olmadı. Kullanılan ötekileştirici bir dildir. Demokrasinin, hukukun üstünlüğüyle bağdaşan bir tavır değil. Bir konuda bir pozisyonunuz olabilir, o konuda size katılmayanlar olabilir. Eğer gerçek anlamda demokratsanız, bunu demokratik olgunluk, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü çerçevesinde kabul etmeniz lazım. Sizinle aynı fikirde olmayan çevreleri hainlikle suçlamak çok şık olmadı.
“Son zamanlarda bugünkü Cumhurbaşkanı’yla Türkiye Dışişleri Bakanı’nın bazı konularda aynı fikirde, aynı frekansta olmadıkları artık gün gibi ortadadır. Türk dış politikasının veya Türkiye’deki iktidarın Kıbrıs’ta kendisiyle müttefik olarak gördüğü siyasi aktörler de giderek belirginleşmiştir”
“Türkiye’deki iktidarın Kıbrıs’ta müttefik olarak gördüğü siyasi aktörler giderek belirginleşmiştir”
- Soru: Cumhurbaşkanlığında bir toplantı yapıldı ve sonrasında bir basın toplantısı düzenlendi. Cumhurbaşkanı Akıncı ile Türkiye hükümeti arasında yaşanan gerginlik orada da hissedildi. Böyle bir süreçte böyle bir fotoğraf vermek ne kadar doğrudur?
- Prof. Dr. Sözen: Son zamanlarda bugünkü Cumhurbaşkanı’yla Türkiye Dışişleri Bakanı’nın bazı konularda aynı fikirde, aynı frekansta olmadıkları artık gün gibi ortadadır. Türk dış politikasının veya Türkiye’deki iktidarın Kıbrıs’ta kendisiyle müttefik olarak gördüğü siyasi aktörler de giderek belirginleşmiştir. Bu kimin için hayırlıdır? Kıbrıs Türk toplumu açısından çok hayırlı bir tablo olduğunu düşünmüyorum. Gönül ister ki, halkın iradesiyle seçilmiş insanlara, insanların iradesine diğer ülkeler saygı duysun. Cumhurbaşkanı halkın iradesiyle doğrudan seçilmiş birisidir. Farklı görüşler olabilir ama bunları diyalog yoluyla, daha çok kapalı kapılar ardında çözmek ve dışarıya yansıtmamak diplomatik olarak en doğrusudur. Sanıyorum o kritik eşiği geçtik ve cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça bunun daha da artmasını bekliyorum.
Mağusa’ya konsolosluk...
- Soru: Çavuşoğlu Mağusa’ya konsolosluk açılacağını da söyledi. Bu konudaki prosedürü izlemeden böyle bir açıklama yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Prof. Dr. Sözen: Dünyada son yıllarda yaşanan gelişmeler ışığında olaya bakınca, Amerika’da Trump rejimi, İngiltere’de Brexitciler, Macaristan’da Orban, Polonya’da Kaczynski gibi popülist yükselişlere baktığınız zaman popülizm içeren idareler bürokrasiden haz etmiyorlar. Bu yüzden genel olarak kabul görmüş gelenekler, prosedürler popülist devlet adamları tarafından eskisi kadar dikkate alınmıyor. Amerika’nın çok oturmuş bir dış politika bürokrasisi vardı, Trump geldi ve şimdi bir tweet atıyor, her şey değişebiliyor. Olayı bu minvalde okuyorum. Maalesef dünyanın birçok yerinde, Avrupa gibi daha demokratik, daha gelişmiş yerlerde de bu tür popülist dalgalar giderek daha da güçleniyor. Bu popülist iktidarlarda, oturmuş devlet bürokrasisine eskisi kadar önem verilmiyor.
Bir ülkenin başka bir ülkede konsolosluk açması ve kendi vatandaşlarına hizmeti daha iyi şekilde götürmek istemesi anlaşılır bir şeydir ancak bunun alışılagelmiş prosedürler içinde yapılması gerekir.
“Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasında yaşanan egemenlik iddiası sıkıntılı bir süreç”
- Soru: Prosedürü izlemeden bunun yapılması “burada kontrol bizdedir” mesajı vermez mi?
- Prof. Dr. Sözen: Evet, maalesef Kıbrıs’ta son yıllarda bu durum giderek daha da belirginleşiyor. Bugünkü Türkiye iktidarı ne kadar kudretli olduğunu, ne kadar güçlenen bir ülke olduğunu dışarıya projekte ediyor ama aslında izlediği bu yöntemle Kıbrıs’ta kendi tezini zayıflatıyor. Buradaki seçilmiş yetkilileri kaale almadığı zaman istemeden ne mesajı veriyor? “Burada idare benimdir, ben karar veririm”, bu ne iki devlet isteme konusundaki tezinizi, ne de federasyon konusundaki samimiyetinizi güçlendirir, tam tersine zayıflatır. O yüzden Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasında yaşanan bu egemenlik iddiası sıkıntılı bir süreçtir.
“‘Başka alternatifler de masada olsun’ açıklamaları çok geçerli değildir. Bu biraz da Anastasiades’in gazına gelip, onun ekmeğine yağ sürmekle eşdeğerdir. Anastasiades Crans Montana’dan sonra zaman kazanmaya çalışmış, bu tür taktikleri izlemiştir. Maalesef bizim tarafta faka basan aktörler olmuştur. Zemin nettir, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon”
“‘Başka alternatifler de masada olsun’ açıklamaları çok geçerli değil”
- Soru: Türkiye hükümetiyle Cumhurbaşkanı arasında zıtlaşma, hükümetin Cumhurbaşkanı’na karşı duruşuna bakınca müzakereleri başlatmak ne kadar mümkün olabilir veya hangi zeminde başlayabilir?
- Prof. Dr. Sözen: Anastasiades Crans Montana’dan sonra yaptığı bazı açıklamalarla, “iki devlet”, “konfederasyon”, “desentralize federasyon” derken kafa karışıklığı yaratmıştır. Ama bugün iki liderin yaptığı görüşmeden sonra BM’nin yaptığı açıklamaya baktığımız zaman zeminin iki bölgeli, iki toplumlu federasyon olduğu nettir. Anastasiades’in ilk geldiği partinin şimdiki başkanı Neofitu’nun ve AKEL’in açıklamalarına baktığımız zaman da zeminin iki bölgeli, iki toplumlu federasyon olduğu nettir.
“Başka alternatifler de masada olsun” açıklamaları çok geçerli değildir. Bu biraz da Anastasiades’in gazına gelip, onun ekmeğine yağ sürmekle eşdeğerdir. Anastasiades Crans Montana’dan sonra zaman kazanmaya çalışmış, bu tür taktikleri izlemiştir. Maalesef bizim tarafta faka basan aktörler olmuştur. Zemin nettir, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon. Esas sıkıntılar güvenlik-garantiler ve biraz da yönetim-güç paylaşımında siyasi eşitliğin ne şekilde tecelli edeceği konusundadır ve bunlar birbirleriyle bağlantılıdır. Aslında Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitliğini azaltamayacağını, bundan geri adım attıramayacağını biliyor ama o konuda ilk adımı atmak istemiyor. Özellikle güvenlik-garantiler konusunda ne alabileceğini görmeden siyasi eşitlik konusunda elini açıp taviz vermek istemiyor, en büyük sıkıntı budur. Ama günün sonunda bunu kabul edecektir çünkü bütün kararlara giren zemin budur.
“Kaynaklar kısıtlı”
- Soru: Kıbrıs Türk tarafı doğalgaz konusunda ortak komite önerisi yaptı, Rum tarafı bunu reddetti başka bir öneri getirdi. Doğalgaz konusunda çalışmalar devam ederken müzakerelerin başlaması mümkün müdür?
- Prof. Dr. Sözen: Mümkün olduğu zamanlar da vardı, mümkün olmadığı zamanlar da vardı. Kıbrıs Rum tarafı adına araştırmalar yapılırken, Türk donanmasındaki bazı gemiler oradayken müzakerelerin devam ettiği dönemler oldu. Ama Eroğlu döneminde, Türkiye Navtex yayınladığı zaman, Anastasiades masadan kaçmıştı ancak Türk tarafında cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok yaklaşıldığı için anlamlı müzakere yapılamayacağını gördüğü için onu bahane olarak kullanmıştı. Resmin daha büyüğü şudur, Türkiye özellikle Arap Baharı, Suriye savaşından sonra izlediği orta doğu politikalarından dolayı giderek Doğu Akdeniz bölgesinde izole oluyor, yalnızlaşıyor. Özellikle İsrail ve Mısır’la olan tansiyonu yüksek ilişkilerinden dolayı bu önemli iki ülke, Türkiye’yi bu bölgeden dışlama yolunda bütün adımları atıyor. Bunun için Kıbrıs Rum tarafıyla, Yunanistan’la ikili, üçlü anlaşmalar yapıyor. Türkiye bugüne kadar kendi MEB’ini ilan etmediği için, diğer ülkeler kendi MEB’lerini ilan ettikleri zaman bunlar Türkiye’nin kıta sahanlığıyla çakışıyor. İzole olan Türkiye de “burada ben de söz sahibiyim” diyor ve bu söz sahipliğini perçinlemek ve daha sonraki adım olarak da MEB’sini ilan etmeden önce donanmasıyla beraber bölgeye girip güç gösterisiyle bölgede tekrar önemli aktör olma yolunda adımlar atıyor. Bu şimdiye kadar gerginlikten başka bir şey yaratmamıştır. Aslında ideal dünyada olması gereken, Türkiye İsrail ve Mısır’la ilişkilerini normalleştirmesi ve Kıbrıs konusunda ucu açık olmayan doğru bir müzakere süreci tekrar başlayıp, Kıbrıs meselesinin çözümüyle sonuçlanabilmesidir, öyle olursa bölgedeki bütün ülkeler doğal kaynaklardan daha çok yararlanacaktır. Doğal kaynak konusunda arazide olan uluslararası şirketlerdir. Uluslararası şirketler araştırma yapmak için bir yere giderken o bölgede çatışma, siyasi istikrar olup olmadığına bakar. İstikrarlı bir yerde o şirketler daha az kârla çalışırlar, kârın çoğunu bölgenin ülkeleri ve halkları alır, refah seviyeleri yükselir. Ama bu firmalar çatışmalı, siyasi istikrar olmayan bölgelere girerken daha büyük kârla girerler ve aslında o bölgedeki ülkelerin, insanların payından daha çok alır. Gönül egemenlik rekabeti içinde değil, bölgedeki ülkelerin işbirliği ruhuyla bu konuya girilmesini ve birbirleriyle anlaşarak MEB’lerini belirlemelerini ister. Kaynaklar zaten kısıtlıdır, her ülkenin kaynağı tek başına kendine yeterli olmayabilir. Bunların birleştirilerek ortak şekilde pazarlanması daha çok kârlı olur. Ancak bugün yaşanan egemenlik rekabeti içinde bu mümkün olmuyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri...
- Soru: Cumhurbaşkanlığı seçimleri geliyor, “Türkiye’deki iktidarın Kıbrıs’ta kendisiyle müttefik olarak gördüğü siyasi aktörler de giderek belirginleşiyor” dediniz. Henüz resmen açıklanmış adaylar yok ancak Akıncı, Erhürman ve Özersay isimleri ön plana çıkıyor. Mevcut ortamda nasıl bir seçim olur?
- Prof. Dr. Sözen: Aslında resmi adaylar tam olarak ortaya çıkmadan yapacağımız sadece spekülasyondur. En büyük iki parti olarak UBP ve CTP’nin ne şekilde pozisyon alacakları önemlidir. Son zamanlarda Türkiye hükümeti ile Cumhurbaşkanı arasındaki zıtlaşmanın da etkisi olacaktır. Tahmin ediyorum, şimdiki Cumhurbaşkanı aday olacaksa, bir miktar kök Kıbrıslı oylar onun etrafında kemikleşecektir. UBP, Kudret Özersay’ı çatı aday olarak mı gösterecek yoksa kendi içinden ayrı bir aday mı gösterecek, bu önemlidir. Çatı aday olsa bile UBP’nin tümünün bu çatı adayı desteklemeyeceği konusunda ciddi işaretler var. Parti programında bile federal çözüm yazan bir partinin, CTP’nin kimi aday çıkaracağı ya da var olan bir adayı mı destekleyeceği de önemlidir. Bunlar netleşmeden bir öngörüde bulunmak zor. Ancak şu kadarını söyleyeyim, en azından geçmişteki seçimlere bakarak bazı çıkarımlar yaptığımız zaman Türkiye’nin çok bariz bir şekilde müdahale ederek bir adayı desteklediği durumlarda ters tepme olmuştur. O yüzden “ille de Türkiye’nin tuttuğu aday kazanır” diye bir gerçek yoktur.
“Gönül ister ki, halkın iradesiyle seçilmiş insanlara, insanların iradesine diğer ülkeler saygı duysun. Cumhurbaşkanı halkın iradesiyle doğrudan seçilmiş birisidir. Farklı görüşler olabilir ama bunları diyalog yoluyla, daha çok kapalı kapılar ardında çözmek ve dışarıya yansıtmamak diplomatik olarak en doğrusudur”
“Militarize bir toprak”
- Soru: Geçtiğimiz günlerde mühimmat deposunda patlamalar oldu, bir panik ve korku yaşandı. Benzer olaylar geçmişte de oldu. Bir atış alanında bir çocuk hayatını kaybetti. Bu devirde böyle olaylar yaşamamızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Prof. Dr. Sözen: Gönül ister ki, “turizm ve eğitim adası” dediğimiz ve derken de koltuklarımızın kabardığı Kıbrıs bu kadar yoğun bir askerin ve askeri mühimmatın depolandığı bir yer olmasın. Turizm adası olan bir yerde kilometrekareye düşen asker sayısı ve mühimmat miktarına bakınca bayağı militarize bir toprak olduğunu görüyoruz. Aslında olması gereken Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm ve büyük oranda asker sayısının azaltılmasıdır. Belki belli bir geçiş döneminden sonra nihai hedef olarak Kıbrıs’ın yabancı askerlerden tamamen arındırılmasıdır. Bir uluslararası ilişkiler profesörü olarak bunu söylerken, dünyanın gerçeklerini bilerek, bunun çok kısa bir dönemde mümkün olmadığını da biliyorum. Burada İngiliz egemen üsleri var, onların buradan gitmesi pek mümkün değil. Ama gerçekten bir turizm ve eğitim adası olacaksanız, o ortamı sağlamak gerekir. O ortam da militarize bir ortam değil, barış ve istikrarın olduğu bir ortamdır.