İki toplumdan “kayıp” yakınları, Kayıplar Komitesi’nden neler istedi, neler önerdiler? (6)

Sevgül Uludağ

21 Şubat 2018 günü eski Fulbright ofisinde İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Kurbanları’nın örgütü “Birlikte Başarabiliriz” bir toplantı düzenleyerek, Kayıplar Komitesi yetkilileri ile “kayıp” yakınlarını bir araya getirmişti… Bu toplantıda “kayıp” yakınları, Kayıplar Komitesi’nden neler istedi, neler önerdiler? İki toplumdan “kayıp” yakınlarının toplantıda neler söylemiş olduklarını geçtiğimiz günlerde (26 Şubat – 2 Mart 2018 tarihlerinde) beş bölüm halinde yayımlamıştık…

Bugün de iki toplumdan “kayıp” yakınlarının, bu toplantıda anlattıklarını yayımlamaya devam ediyoruz…

Alev Boytam:  “Ben bundan sonra böyle şeylerin yaşanmasını istemiyorum, çocuklarımız yaşamasın…”

“Merhaba… İsmim Alev Boytam… Küçük Kaymaklı’dan Aralık 1963’te kaybolan Münür Yusuf’un kızıyım. Babam “kayıp” olduğu zaman ben yedi yaşındaydım. 63 olayları çıktığı zaman 21 Aralık’ta, 22’sinde tahmin ederim, biz Hamitköy’e göç etmiştik Küçük Kaymaklı’dan… Hamitköy’e gittik…

O yılı bilmiyorum herkes hatırlar mı?

Çok soğuk bir kış dönemiydi ve çok üşüyorduk…

Elbisemiz yoktu, açıdık… Babam da, arkadaşıyla birlikte Hamitköy’den dönüp Küçük Kaymaklı’ya bize elbise ve aklılarınca yem-yeycek alıp getireceklerdi. Ancak Küçük Kaymaklı’ya geldikleri zaman orada – sonradan öğrendim ben ki Nikos Sampson ve adamları bu 8-10 tane Küçük Kaymaklılı insanı – içlerinde babam da ve bazı arkadaşları da vardı – almışlar, bir yerde öldürdüler, kurşuna dizdiler ve şimdi bile düşündüğümde, bir insanı nasıl başka bir insan, hiçbir suçu yokken alıp götürür, bir yere koyar ve hepsini birden tarar ve öldürür?

Sonra işte bu insanları alıp morga götürmüşler, Kıbrıslıtürkler’e da haber vermişler ki “Gidin, ölülerinizi alın oradan…”

Tabii gidip arayıp soran olmadı… Ben o zaman da söyledim… Annem mi gidecekti alsın? Allah rahmet eylesin ona da, annem de vefat etti… Kardeşim vefat etti… Biz iki kişi kaldık, babamın en yakını olarak…

Her neyse, alınmadı Kıbrıslıtürkler tarafından morgtan… O dönemin ilgili kişileri diyeyim – yani çok fazla da kötü bir şey söylemek istemiyorum burada, içimde kalsın – Ayvasıl’a ve Şillura’ya bir yerlere gömmüşler… Bizimkiler de onları gömüldükleri yerden kepçeyle gidip sökmüşler oldukları yerden parça parça ederek, alıp getirip Tekke Bahçesi’ne getirip atmışlar… Gömmüşler diyemiyorum çünkü attılar… Ve bu benim içimde kanayan bir yaradır… Açık bir yaradır ve kapatamayacağımı da düşünüyorum…

Şimdi bilmiyorum, babam çıkar mı, çıkmaz mı… Her açılan mezardan beş kişi, üç kişi, altı kişi… İsmi yazan değil, başkası çıkıyor… Hüseyin Ruso bile farklı bir mezardan çıktı… Ecvet Yusuf, başka bir yerden aranıyor. Bunun gibi olayları bize yaşattılar, yaşadık.

Ben bundan sonra böyle şeylerin yaşanmasını istemiyorum, çocuklarımız yaşamasın. Bu dünyaya misafir olarak geliyoruz, belli bir süre biçilmiş bize Tanrı tarafından, o süreyi en güzel şekilde yaşayıp, vademizi doldurup dünyadan mutlu, mesut ayrılmayı diliyorum. Ve bize bu imkanı verdiğiniz için de hepinize teşekkür ederim. Yani bu yara inşallah kapanır diyorum.”


Kostas Ellinas: “Ortak bir acı ve büyük oranda da birbirimizi anlayabiliyoruz…”

“Öncelikle bu toplantıyı düzenleyen, katkıda bulunan herkese teşekkür etmek istiyorum. Konuşmak, birbirimizi dinlemek çok iyi geliyor. Her zaman, her yönden olumlu mesajlar veriliyor, her koşulda. Bugün işittiklerim bana şunu hissettiriyor: Ortak bir acı ve büyük oranda da birbirimizi anlayabiliyoruz. Bu insanlar bölünemeyecek olan insanlar çünkü bu acıları çeken insanlar olarak araştırmalar yapıyoruz… Ve yıllardır süren acılarımıza bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. 44 yıldır ben bir “kayıp” şahıs kardeşiyim… Kardeşim “kayıp”… Yıllar önce, hiçbir neden olmaksızın kardeşim öldürüldü. Ve hiçbir yanıt alamadık… 5 Eylül 1974’te 17 yaşındaydı. Yani savaşın bitmesinden üç hafta sonra tutuklandı… Ve Kıbrıs Türk ordusunun bir birimi tarafından alındı. Bir Perşembe günüydü 5 Eylül 1974… Ve bugüne kadar ne yazık ki başka hiçbir bilgiye ulaşamadım çünkü Birleşmiş Milletler’in bir üyesi olan Türkiye, bugün hiç bilgi vermedi. Askeri bölgeleri açması lazım “kayıp” şahısların kalıntılarına ulaşılabilmesi için… Ve size Sayın Arni, bir BM temsilcisi olarak şunu söylemek istiyorum: Yani Türkiye bu bilgilere sahip… Ve BM ne yaptı Türkiye’yi bu kayıtları açmaya ikna etmek için?  Askeri bölgeleri açmasını sağlamak için ve Kayıp Şahıslar Komitesi’nin o bölgelerde çalışmasına, bizim sorularımıza cevap bulmaya çalışmasını sağlamak için…”


Behice Sönmez Biran: “Babam “kayıp” edildiğinde yedi yaşındaydım, şimdi torun sahibiyim… Hala daha ne olduğunu bilmiyoruz…”

“Ben Küçük Kaymaklı’dan Hilmi Hamit’in kızı Behice Sönmez Biran… 1963 yılında, 24 Aralık’ta babamla birlikte evden göçmen kaçtık Hamitköy’e… Ocak ayında kardeşim 4 yaşında şehit oldu. Babam Tekke Bahçesi’ne gömdü oraya kendisini… Ve orada ilk gömülen şehit çocuk odur. Babam gömdüğü zaman taşın üzerine H.H. yani Hamit Hilmi olarak ismini kaydetmişti. Çocuk olarak… Fakat şu anda iki çocuk yanyana olduğu için… Orada kazı çalışmaları tabii ki başlatıldı fakat bizim hala daha kardeşimin ne olduğu belli değil.

Aynı zamanda babam 4 Şubat 1964’te Lefkoşa’ya gitti – Hamitköy camisi hastane olmuştu 1963 olaylarında. Oradaki kişilere ilaç almak için Lefkoşa’ya giderken patates ambarlarının önünde, Hamitköy’den Küçük Kaymaklı ve Lefkoşa’ya gelecekti ilaç almak için – orada iki gün üstüste babam için uğraş verdiler, fakat en sonunda babamı T.’nın oğluları ambarların önünde aldılar. Motorun üzerinde giderken vurmuşlar, ayağı kırıldı, BM Barış Gücü’nün gözü önünde oldu bu olay. Ve birçok kişi vardı, onların söylemlerinden dolayı biliyoruz. Oradan da alındıktan sonra Kızılbaş bölgesindeki kiliseye getirilmiş ve orada öldürülmüş. Fakat ondan sonra nerede olduğunu bilmiyoruz.

Yine 1963 yılında dayım Osman Yücel, yangıncı polisi, görevi sırasında, tam o gün 21 Aralık’ta görevdeydi… Arkadaşları demiş ki kendisine “Git eve, çocuklarını al ve ayrıl…”

“Evden ayrıl yani çünkü hadiseler vardır…”

Evine gittiği zaman – kayınvalidesiyle beraber kalırdı, kayınvalidesi aynı zamanda nenemdir yani babamın annesidir da – beş çocuğuyla birlikte kapının önüne çıktığında Samspon’un adamları onu alıp çocuklarıyla birlikte Regis Dondurmaları’nın olduğu yere götürmüşler. Orada dayımı dışarıya alarak şehit etmişler. Ve ondan sonra akibeti belli olmadı…

Beş çocuk onun, üç çocuk biz kardeşler kaldık ve bilmiyoruz. Ben yedi yaşındaydım… Bugün torun sahibiyim… Halen daha ne olduğunu bilmiyoruz…”

 

PAZARTESİ DEVAM EDECEK