Simge Çerkezoğlu
Kıbrıs’ın Somut Olmayan Kültürel Miras Projesi önemli bir araştırmaya imza atarak ‘Birbirimizi Tanımak’ isimli bir kitap yayımladı. Üç dilde yayımlanan kitap ve beraberindeki ses CD’si yanında bir de belgesel çalışmayla ölümsüzleştirilen bu proje, Avrupa Birliği’nin katkılarıyla gerçekleşti. Her iki toplumdan gençlerin katılımı ve köyleri dolaşarak yaptıkları görüşmeler sonucunda Kıbrıs’ın somut olmayan kültürel mirası ortaya çıktı. Lefkoşa Folklor Derneği ve Kontea Mirası Derneği İşbirliği ile gerçekleşen ve iki toplumlu olarak hayat bulan bu projenin detaylarını, projeyi hazırlayan, gençlere yol gösteren, Engül Atamert ve Elli Michael anlattı.
ENGÜL ATAMERT : DOKUNAMADIĞIMIZ KÜLTÜREL DEĞERLER
Öncelikle Engül Atamert’i biraz daha yakından tanımak istiyorum. Bu proje sayesinde hem yetenekli hem de çok donanımlı bir isimle daha tanışma şansına sahip oluyorum.
“Lefkoşa’da dünyaya geldim. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Devlet Konservatuarı’nın Etnomüzikoloji ve Folklor Bölümü’nden mezun oldum. İstanbul’da çeşitli radyolarda çalıştım. Yüksek Lisansımı İstanbul Teknik Üniversitesi Müzik İleri Araştırmalar Merkezi, Etnomüzikoloji Programı’nda tamamladım. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde ders verdim. 2003 yılında ise iki toplumlu bir Kıbrıs müziği araştırma projesi için Kıbrıs’a geri döndüm. Bayrak Radyo Televizyon Kurumu’nda radyo program yapımcısı olarak çalışıyorum. Bunun yanında Yakın Doğu Üniversitesi Müzik Öğretmenliği Bölümü’nde ders veriyorum, ayrıca Lefkoşa Folklör Derneği’nde müzik ekibinde ud çalıyorum.”
Engül’den projenin detaylarına geçmeden önce, somut olmayan kültürel mirasın ne anlama geldiğini anlatmasını istiyorum.
“Biz bu projede UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras tanımından yola çıkarak ilerledik. Gözle gördüğümüz tarihi eserler somut kültürel miras anlamına geliyor. Dokunamadığımız kültürel değerlerimiz ise somut olmayan kültürel miras anlamı taşıyor. Şarkılar, maniler, şiirler ve danslar gibi kültürel öğeler somut olmayan kültürel miras anlamı taşıyor. Kıbrıs’ın somut olmayan kültürel mirası derken de projede gençlerin tüm bunları belirlemelerini ve incelemelerini istedik.”
8+8= 16 KÖY
Gençlerin katılımı ile hayata geçen Kıbrıs’ın Somut Olmayan Kültürel Miras Projesi’ni biraz daha detaylı olarak Engül’den dinliyoruz. O anlattıkça projenin ne denli uzun soluklu ve kalabalık bir ekibin çabası sonucu hayata geçtiğini ve ne denli kıymetli olduğunu daha iyi anlıyorum.
“Bu projeyi koordinatörümüz Ebru Tekman’la 2014 yılının başında hazırlamaya başladık. Projenin Avrupa Birliği tarafından kabul edilmesi ise 2014 yılının Temmuz ayında gerçekleşti. Proje böylece geçtiğimiz ay tamamlandı. İki yıldan biraz daha fazla süren bir çalışma oldu. Kıbrıs’ın somut olmayan kültürel mirasına ulaşmak için bir alan araştırması yapıldı. Bu araştırma için her iki toplumdan gençleri görevlendirdik. Bu gençler FOLK-DER’in ve Kontea Miras Derneği’nin gençlerinden oluştu. Uzun yıllardır halk dansları ile ilgileniyorlardı ama kendi başlarına çalışıp bu konularda soru sorup, cevap alabilecekleri fırsatları yoktu. Biz bunu mümkün kıldık, alan çalışmasında onlar çalıştı. Geçmiş kuşaklarla bugünün Türk ve Rum gençleri kaynaştı. Biz sadece ortamı onlara sunduk. Sekiz kuzeyde, sekiz de güneyde olmak üzere, on altı köye ziyaretlerde bulunduk. Bu ziyaretlerde somut olmayan kültürel miras öğelerinden şarkı, halk dansları figürleri, atışma, mani ve toplumdaki geleneklerle ilgili bilgiler aldık. Tüm bu araştırmalar köylerde bire bir görüşme yöntemi ile gençler tarafından yapıldı. Elbette ben ve Elli de tüm çalışmalarda gözlemci olarak bulunduk. Görüştüğümüz kişileri ses ve görüntü olarak da arşivleme şansına sahip olduk. Daha sonra iki derneğin halk dansları çalışmaları da başladı. İki toplumun üyelerinden oluşan bu grupla bir gösteri hazırlandı. Gençlerin farkındalıkları arttı ve Kıbrıs’ta ve Polonya’da gösterilere katıldık.”
Engül tüm bu çabalar ve çalışmaların ‘Birbirimizi Tanımak’ isimli kitapla somut bir şekle kavuştuğunu ve bu kitabı, müzik CD’si ve bir belgeselin takip etiğini anlatıyor.
“Tüm araştırmalardan fotoğraf ve görüntü almıştık. Böylece bu verilerle kitap projemizi başlattık. Yönetmen Uygar Erdim’in katkıları ile kitabı fotoğraflarla destekledik, müziklerden ve konuşmalardan oluşan bir CD de hazırladık. Ayrıca Uygar Erdim’in yönetmenliğini üstlendiği bir de belgesel hazırladık. Kitap ve belgesel üç dilde hazırlandı. Böylece araştırmada derlenen tüm bilgileri bu mecralarda topladık.”
ATIŞMA RUMCA KOLAY, TÜRKÇE ZOR
Araştırma sırasında ne gibi zorluklarla karşılaştıklarını da anlatan Engül, özellikle Türk köylerinde müzisyen ve dansçı bulmakta zorluk yaşadıklarını anlattı.
“Bu köyleri seçerken hangi köylere gidebiliriz, nerede müzisyen, sanatçı veya dansçı buluruz diye düşündük. Türk köylerinde bu anlamda müzisyen ve folklor dansı yapan kişiler bulmakta zorlandık. Ama onun yerine kaynak kişilerimiz manilerden, düğünlerden bize bahsetti. Kıbrıslı Rumlar arasında köylerde yaşayan daha çok dansçı bulduk.”
Proje sonucunda elde edilen bilgileri okuduğumda en çok ilgimi çeken Kıbrıslı Rumlarda bulunan atışma geleneğinin Kıbrıslı Türklerde olmayışı…
“Aslında atışma kuzeyde de var ancak yapan çok fazla biri yok. Daha önce de benzer bir projede çalışmıştım, gözlemlerim sonucunda şunu söyleyebilirim ki insanlarımız Türkçe dilinde atışma yapmanın çok zor olduğunu söylüyor. Genellikle Baf bölgesinde yaşayan ve Rumcayı da en az Türkçe kadar iyi konuşabilen kişiler atışma yapabiliyor. Ancak bu kişilerin söylediğine göre yine de Türkçe dilinde atışma yapmak çok zor.”
ELLİ MİCHAEL: BENZERSİZ PROJE
Projede yer alan Kıbrıslı Rum müzisyen Elli Michael de öncelikle kendini anlatıyor.
“Ben de Lefkoşa’da dünyaya geldim. Berlin’de Magister Free Üniversitesi’nde Etnomüzikoloji eğitimi aldım. Bunun yanında saksafon müzisyeniyim. Lefkoşa’da bulunan üflemeli çalgılar eğitiminde uzman Windcraft Müzik Merkezi’nde Müdürlük yapıyorum. Ayrıca Windcraft Loud Kültür Derneği’nin de kurucusuyum. Son yıllarda daha çok saksafon eğitmenliğiyle uğraşıyorum ve Kıbrıs halk müziği araştırmacısı olarak çalışıyorum.”
Elli projeye nasıl dahil olduğunu ve bu projede yer almanın onda yarattığı heyecanı bizimle paylaştı.
“20014 yılında Kıbrıs’ın somut olmayan kültürel mirasına ilişkin bir çalışma yapılacağını öğrendim. Kıbrıslı Rumlar arasından da etnomüzikoloji ile ilgilenen birisine ihtiyaç vardı. Elbette hemen başvurdum. Bu projeye dâhil olmayı çok istiyordum. Bu benim tam da ilgilendiğim bir konu oldu. Bu projeyi iki toplumdan gençlerle çalışmak için fırsat olarak gördüm. Bu çalışma çok benzersiz bir proje. Projenin bu denli benzersiz olmasının nedeni iki toplumlu olmasının yanında gençlerle birlikte yapılmış olması. Pek çok işi onlar üstlendi. Biz sadece müzisyenler olarak onları destekledik ve bu ortak gruplara gözlemcilik yaptık. Kültürel miras konusundaki çalışma boyunca gençler araştırmalarını doğal akışında gerçekleştirdi. Biz onları hiçbir konuda zorlamadık. Sadece yönlendirdik. İnanılmaz doğal şekilde araştırma tamamlandı. Onların bu süreçteki çalışmalarını gözlemlemek de bizim için ilginç oldu.”
“PEK ÇOK ŞARKIMIZ AYNI, FARKIMIZ DİLİMİZ”
Öyle görünüyor ki bu proje halk dansı ile uğraşan Kıbrıslı gençlere hayatları boyunca unutamayacakları çok farklı deneyimler ve paylaşımlar yaşattı.
“Öncelikle her biri halk dansçısı olan bu gençleri kültürel miras konusunda çalışma yapmaları için eğittik. Bu eğitim programından sonra Kıbrıs’ın genelindeki on altı köyde, yirmi kişi ile karşılıklı görüşmelerini sağladık. Gençlerin köylerde röportaj yaptıkları kişilerin çoğu müzisyen veya Kıbrıs gelenekleri ile ilgili detaylı bilgi sahibi olan insanlardı. Herkes için ilginç bir deneyim oldu ve tüm bunları kaydettik. Bu kişilerden bazıları bizim için şarkı söyledi, bazıları ise dans etti. Tüm bu yaşadığımız deneyimleri kitapta yazdık, müzik CD’si hazırladık ve projeyi belgesele dönüştürdük.”
Madem ki konumuz birbirimizi tanımak, Elli’den bir müzisyen olarak Kıbrıslı Türk ve Rum toplumlarının müziklerindeki benzerlik ve farklılıkları değerlendirmesini istiyorum.
“Projenin genelinde gözlemlediğim kadarıyla Kıbrıs müziği ve dansları aynı olmamakla birlikte çokça benzerlikleri var. Pek çok şarkımız aynı. Ortak melodilerimiz var. Halk danslarındaki karakterlerimiz benzer. Dans figürlerimiz bile benziyor. En önemli farkımız ise dilimiz ve müziklerdeki sözlerimiz. Müzik konusunda farklı toplumlardan etkileşimimiz söz konusu. Yine de özellikle müziğimizde çok fazla ortak bileşenimiz var diyebilirim.”