İki ucu pis değnek

Cenk Mutluyakalı

“Buse”li bir hafta geçirdik.

Esmer, kıvırcık, ince kızın gülüşlerimize kondurduğu öpüş, çok daha yükseklere sıçrayabilme heveslerimizi çoğalttı.
Evrenle mesafemiz daraldı o yükseldikçe…

Gururlandıran bu başarının ve hazzın denizinde dahi Kıbrıs sorununun azgın dalgalarıyla yüzleştik.

Kıbrıs pasaportu satın almış Rus atletin Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs’ta doğmuş kızın Türkiye Cumhuriyeti formasıyla yarıştığı “Olimpiyat”ı kendi ruhuyla değil, içli sızımızla hissettik.

İkisi de kafeslerinden uçmuş, göğe yükselmiş, kendi başarı öykülerini yazmış, özgürlüğün ve insan onurunun ihlal edildiği yurtlarının zincirlerini kırmış gençlerdi.

Buse’nin ya da Elana’nın emeklerini saygıyla selamlarken, toplumsal çukurlarımızda kaybolduk.

Mete Hatay dostumuzun deyişiyle, “Adada iki olağanüstü durum mevcut…
Kuzeydeki yapı “devlet” taklidi yaparken, güneydeki Cumhuriyet” aslını inkar ediyor.

Hani iki ucu pis bir değnek… Hangisine dokunsan için kararıyor. Kendi pisliğini örten milliyetçi masallarla iğfal ediliyor bir ülke…

***

Birleşmiş Milletler, Kıbrıslı liderleri New York’a davet etmiş, gelecek hafta….

Masayı bu güncel meseleyle açardım ben olsaydım…

Hristodulidis’e sorardım, “Kıbrısta doğmuş, büyümüş, yetişmiş bir kızı salt babası Türkiyeli diye yurttaş bile kabul etmiyorsun ama Rusyadan gelene pasaport satıyorsun!. Kıbrıslı atlet, Türkiye formasıyla yarışıyor. Bu mu senin barış isteğin? Bu mu senin federal kültürün? Bu adil mi?

Tatar’a sorardım, “Sen hangi ayrı devletten söz ediyorsun, Türkiyeden mi? Niye açık açık ilhak istemiyorsun? Kendi yönetiminde bir siyasi parti başkanı bile seçemiyorsun. Öyle bayrak sallamakla devlet kurduğunu mu sanıyorsun? Halkın dünyada yalnızlaşırken, iradesini yitirirken, gençlerin gelecek görmezken, nutuklarla kendini kandırıyorsun.” 

***

Diplomatik dil” böyle konuşmuyor elbette!

O nedenle bizim dertlerimizi, gailelerimizi, gerçeklerimizi açık açık ortaya koyamıyor kimse…

Böylece dışarıdan kontrol altına alınmış hayatlarımızda, kafesin kapısından uçanları seyrederek çocuksu sevinçlerle ruhlarımızdaki derin kesiklere pansuman yapıyoruz.

***

Yeni bir “plan” gündeme gelecekmiş şimdi…
Anlaşmadan umudum yok…

Hele de bu kafalarla…

Ama en azından barış inşası için gerçekleri çok daha agresif, cesaret ve kararlılıkla konuşabilseler keşke.

Birleşmiş Milletler bunu yapmıyor tabii…

Rol kesenler takımına katılıyor.

Suya sabuna dokunmuyor, ellerimiz ve düşlerimiz kirli kalakalıyoruz olduğumuz yerde…