Meclis'e veda eden isimler var.
Özellikle ikisi çok özel...
Birisi Serdar Denktaş, bir diğeri Özdil Nami...
* * *
İsviçre'de zirvedeyiz.
Annan Planı’na artık son nokta konacak.
“Zirve” sözcüğünü rastgele seçmedim, Burgenstock kentinin tepesinde bekliyoruz ve göz gözü görmüyor. Umudumuz ışıtıyor gözlerimizi…
Her yer kar içinde, bembeyaz, göl donmuş, otelde belki iki yüz, belki daha fazla gazeteci var.
Kıbrıslı Türk dört kişiyiz.
* * *
Otelin birkaç kilometre ilerisinde, asıl zirvede liderler görüşüyor.
Gözümüz, kulağımız, yüreğimiz ve Mehmet Ali Talat, Serdar Denktaş orada…
* * *
Basının duayenleri ile her sabah kahvaltıda buluşuyoruz, her akşam yemekte ve “Sizde yeni bir bilgi var mı” diye soruyorlar. Günün ilk ışıklarından gece yarısına otelin her köşesinde canlı yayın var, her odasında bir arayış, bir analiz, bir senaryo… Birleşmiş Milletler tam bir karartma uyguluyor, hepimiz bilgiye aç ve günler ilerledikçe tansiyon yükseliyor
Bir sabah otelin önüne kocaman bir makam arabası yanaşıyor, dört bir yanını özel zırhlı koruma araçları, muhafızlar çevreliyor; kameralar, muhabirler, onlarca gazeteci kapıya yığılıyor.
“Ne oluyor” diyerek koşuyoruz.
O siyah arabanın, yine siyah filmle kaplanmış camlarından biri açılıyor ve Serdar Denktaş başını uzatıyor, onlarca mikrofon uzatılıyor ardından, sorular, sesler, flaşlar…
Serdar Denktaş, “Kıbrıslı Türk dört gazeteci arkadaşım var, onları almaya geldim” diyor, tebessümle camı kapatıyor yeniden…
* * *
Tam aklımda değil ama zirvenin üzerinden sanırım yedi sekiz gün geçmiş, ne paramız kalmış tek kuruş, ne dermanınız.
“Sizi yemeğe götürüyeyim, hem biraz alış veriş yapalım, eğlenelim” diyerek çarşıya sürüyor.
“Bana planı sormayınız” diyor.
Gün boyunca tam da çocuklar gibi eğleniyor, yemek yiyor, ihtiyaçlarımızı alıyor, sonra otelimize dönüyoruz.
* * *
Siyasetini ‘Kıbrıslı Türk kimliği’ üzerinde odaklayan isimlerden birisidir Serdar Denktaş, söylemleri açıktır, cesurdur, farklıdır.
Sözünü severim de pratiğine pek katılmam.
Uçsuz bir hoşgörüye sahiptir ve asla kin tutmaz.
32 senelik vekillik deneyimi bizim gazetecilik tarihimizin bütünüyle denk düşer.
Babası Rauf Denktaş’ı toprağa verdiği günü unutmam, “Kıbrıs’ın bölünmesini anımsatır, iyi değil hislerim” yazmıştım, tam da o gün…
Evine gitmiştim, sırtına dokunmuş, sabır dilemiştim.
“Okudum” demişti hiç içerlemeden, “gel, birkaç yudum bir şeyler içelim.”
* * *
Evinde neredeyse gün doğumuna kadar müzik yapmışlığımız vardır, bağıra çağıra söylediğimiz şarkılar, hiç aldırmadan en ağır eleştirilere, hiç küsmeden, hiç darılmadan…
Meclis’te yeniden olmayacak ama sanırım hep siyasetin içinde kalacak Serdar Denktaş…
Sağlıkla diyelim, umutla, o karlı zirve, o yolculuk hep aklımda…
* * *
Bir diğer isim Özdil Nami demiştim.
Hani o “göz gözü görmez” zirvenin yaşandığı Annan Planı sürecinde girmişti siyasete…
Geleceği görebilelim diye...
Özellikle müzakereci olarak görev üstlendiği dönemde, Kıbrıs barışı için hem yaratıcı hem de kararlı bir tutum izledi, olmadı. Hayal kırıklıkları arasında siyasete daha fazla tutunmak istemedi.
Vekâletimizi hiç kara çıkarmadı yine de…
Meclis’e değer kattı, yakıştı.
“Bu bizim vekilimiz” derken mahcubiyet yaşamadık, bilgi ve kapasitesi, görgü ve etiği ile gururlandık.
İşbirliği, saygısı ve demokrat kişiliği alkışı hak ediyor.
Umarım “Birleşik Kıbrıs”ta yeniden vekil görürüz.
O günü de görürüz, umarım.