İki yepyeni eser… BAŞLANGIÇ VE UÇAKLA GELEN 6 TABUT

İki yepyeni eser… BAŞLANGIÇ VE UÇAKLA GELEN 6 TABUT


Neriman Cahit

Hafta sonu okuduğum iki kitap da ağlattı beni. Bir kez daha ayırdına varıp “kendi kendimin” söylendim… söylendim: “Ben kaç yaşına basarsam basayım yolum aynı: “Yüreğim uçsuz bir çöl / ben kum kadarım…”
Biraz uyansam, uyusam… Yoo, olmaz. İkisini de okuyacağım… Öylesine çok çekiyorlar ki beni… Biri, Sevgili Tayfun Çağra’nın: Işık Kitabevi’nce yayımlanan ve kısa öykülerden oluşan, “Başlangıç” adlı (346) sayfalık kitabı…
İkincisi ise: Sevgili Sami Özuslu’nun: “Türkiye’de Öldürülen (6) Kıbrıslı Gencin öyküsü – Uçakla Gelen (6) Tabut…”

“BAŞLANGIÇ”


Devamının geleceğine çok emin olduğum bu ‘kısa öyküler ve denemeler’, Yenidüzen’in önce ‘Pazar Eki’, sonra da ‘Adres Kıbrıs’ dergilerinde çıkan öykülerinden derlenmiş… ‘Osmanlı ve İngiliz’ giderken bizim arşivlerimizi götürdüğünden ‘belleksiz bir toplum’ için bu tür toparlamalar altın değerinde...
Beni çok sevindiren, kitabın adından aldığım umut: “Başlangıç” olduğuna göre devamı gelecek…
Öyle güzel ve ilginç şeyler yazmış ki Tayfun Çağra, siz de alıp okuyunca benim gibi “devamı gelsin” diye baskıya başlayacaksınız.
Kimsenin, geçmişinden kurtulabileceğini sanmıyorum ama bence, geleceğimizi – dolayısıyla kaderimizi - yeniden şekillendirmek mümkün…
O yüzden, ülkemizin her insanına, özellikle de yazarına / çizerine çok iş düşüyor…
İkinci kitabı lütfen çok bekletmeyin sevgili Çağra… çünkü kitabınız ilk yapıt olmanın ötesine geçmiş bir eser…


UÇAKLA GELEN 6 TABUT

İnanılmayacak derecede etkili bir kitap… Toplumsal olaylarla o dönemde de çok ilgilendiğim bir yana… Muharrem Özdemir’in mahalle komşumuz oluşu olayların “acı somutunu” bire bir yaşamamıza neden oldu…
Sami Özuslu’ya yürekten teşekkürler… hem kendim hem de toplum adına… Acı, bu kadar somutlaştırılabilir… Ve o acının yarattığı yürek burkan ağrı ve de insanların gözlerinden yüreğine akan yakıcı göz yaşları…
Kitabı okudukça yitik zamanlarımızın ardındaki ‘sosyal tarihimizi’ ne kadar eksik bildiğimizi hatta, hiç bilmediğimizi anladım ve utandım… Sadece kendi adıma değil, tüm toplum adına…
Ne kadar çok eksiklerimiz varmış Tanrım…

***
Sözünü ettiğim eksiklik, ‘bilgisizliğin’ cesareti…
Emeğine / yüreğine sağlık sevgili Sami… Kitaptaki, “sosyal tarih bilincinin kapıları” okuyan / sorgulayanlar için öyle derin sırları ve soruları saklıyor ki içinde…
İnsan şaşırıyor…
Bir kitabı okurken, nerelere uzanırız… Hangi kapılar açılır önümüzde… bazen öylesine sar(s)ıyor ki bizi, okuduklarımız…
Acı gerçeklerimizden birini en ayrıntılı bir biçimde ortaya çıkarıyor kitap. Büyük bir duyarlılıkla ele alınmış tıpkı bir destan gibi…
Bir kitaptan çok öte…
Harmanlanmış acı yanında… Onur, değer bilirlik, yurt sevgisi… Bu konularda, bir tür kaynak kitap…
Yalın bir dille ve de özellikle onca kanıtla çok çok şey söylemeyi başarmış bir yapıt…
Özellikle, her geçen günle daha da daralan “sosyal çözümlemeler” yaşayan bir toplum için özenle okunması gereken bir kitap… Çabana sağlık sevgili Sami…

***

Acıların Gölgesinde…
ÜRETMEK TUTUNACAK EN GÜZEL UMUT…

Geçtiğimiz hafta, “Sanat – Edebiyat” alanında en üretken süreçlerden biriydi… Tüm gecesi ve gündüzüyle…
Saatleri çakışanlar dışında tümünü seyretmek için koşup durdum ama iyi de etmişim…
Sonuçta şöyle bir fikre saplandım: “Bütün yaşadıkları… Son dönemlerde daha da artan “ağır yaşam ve gelecek umudunun yavaş yavaş azaldığı bir dönemde’… toplumumuz: “Tarihin ve kimliğim yavaş yavaş silinmeye başlamışsa… Ben onu tekrar oluşturacağım” psikolojisi ile hareket etmeye başlamış gibidir…
Hafta süresince yer alan etkinliklere gelince:

LİRİK ŞİİR GRUBU…
‘Lirik Şiir Grubu’ deyince, başta Yıltan Taşçı olmak üzere: Serkan Soyalan, Şehbal Hamzaoğulları, Cemay Onalt Müezzin ve Merter Refikoğlu’nun yer aldığı seçkin bir grup geliyor akla…
Bu, onların “dördüncü” etkinliği “Savaş Karşıtı Şiirler” başlığıyla sunulan bir “Şiir ve Müzik Dinletisi.”
Müzik Grubu ise “Lefkoşa Belediyesi Orkestrasından: Müzik Direktörü Can Sözen yönetiminde, Çağın Dostel – Obua, Reşat Kortan – Gitar, Hüseyin Altan – Keman, Hüseyin Kırmızı- Klavye ve Oytun Küskü – Vurmalı Çalgılar” eşlik etmiş.
Programın ‘konuk sanatçısı’ ise Yaşar Ersoy.

***
Neden Savaş Karşıtı Şiirlere gelince: Nedeni çok açık ve belli ama bir de onlara kulak verelim:

• Yıltan Taşçı: “Sloganımız Dünyanın en büyük Şairlerinden, ‘Pablo Neruda’nın bir sözü: “Biz şairler, savaşa karşı savaşırız.”
Biz de: Özelde ülkemiz genelde de dünya halklarının kardeşliğini, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya istemimizi vurgulayacağız…”
• Serkan Soyalan: Kıbrıs’ta başka çıkarlar uğruna birbirine düşürülen iki halkın, kendisi dışında gelişen olaylar sonucunda ciddi kayıplar vermesine şahitlik ettik… İşte bu yüzden, sadece Kıbrıs için değil… Tüm insanlık için: “Savaşa Hayır…”
• Merter Refikoğlu: Savaştan en fazla savaşta olmayanlar; yani, ‘çocuklar ve analar’ etkilendiği için ‘savaş karşıtı’ şiirler okuyacağız…”
• Cemay Onalt Müezzin: “Bu kanlı coğrafyanın geleceği ‘biz’ olabilmeyi başaramadığımız için…   
(…) Salyangozun yürürken bıraktığı iz kadar bile parlak olmadığı için geleceğimiz… hala, özlenebilen, düşlenebilen olduğu için barış… Savaş karşıtı şiirler…”
• Şehbal Hamzaoğulları: “Savaşlarda zarar gören, küçük masum çocuklar, kadınlar, yaşlılar, siviller, bıyıkları terlememiş genç askerlerdir… Bu nedenle, savaşa hayır…”
• Çok çok başarılı bir etkinlikti…
Devamının geleceğini biliyor… Ve, üstün başarılar diliyorum…

ŞİRİN ÖĞRETMEN’LE…
ŞİİRLERLE BÜYÜYOR ÇOCUKLAR…

Şirin Zaferyıldızı, bu ülkenin öğretmen ve şairlerinden biri. Ama…
Ama, bununla da kalmayarak, yetiştirdiği çocuklarına “şiir aşısı” da yapan bir aktivist… Şiirle yatıp, şiirle kalkıyor ve eğitimine dahil ettiği çocukları da katıyor bu eylemine.
Bu bağlamda, Mağusa’da açtığı sergiyi, Lefkoşa’da da tekrarladı… Üstelik, bazı şiirler de, Lefkoşa’ya aitti… (Ve, sergi çok başarılıydı.)
Yoluna devam Sevgili Şirin Öğretmen. Şiirleri okuduktan sonra, bunu daha da çok istiyor insan…
Sevgiyle…

ÖZDEN SELENGE SERGİSİ
Sanatın, yaşam felsefesine, içsel yönelişlere dayalı bir yol izlediği yerlerde, genellikle, derin bir dinginlik egemen olur…
İşte Sanatçı Özden Selenge, ‘dış yaşamın’ gürültülü ortamından uzaklaşıp, tamamıyla kendini evine, sanatına vereli… bu huzur verici atmosferde çok güzel eserler yaratıyor… Gerek resim gerekse yazın alanında…
Öğretmenlikten emekli olduktan sonra, sadece yaşam ve doğa ilişkilerini gözlemleyerek, titiz bir sanat işçisi tavrıyla oluşturduğu eserlerini sergiledi AKM’de… Her zaman olduğu gibi bir de yeni yazdığı kitabıyla birlikte...
Minyatürleri yine harika…
Özden gözlemlerini, duygu ve heyecanlarını büyük bir beceri ile inceden inceye işlemiş; nakışlamış bu eserlerinde de… Sanki, tümü de “eşsiz bir söylence” katıyor gibi…

***
Doğru muydu bu duygu ve düşüncelerim acaba diyerek... tekrar Özden’in yumuşak renk ve desenlerine döndüm… Gerçekten de, görülenler ötesinde, “isimsiz seslerin” çağrısıydı bunlar…

Bir tür “kapalı şiir “ gibi… Kendisini sevene – anlayana açan… Açılan…
Bir kez daha anlıyor insan:
Gerçek bir sanat ürünü, insandan çok daha güçlü…

BİR KALP ÇİZİLDİ…
Romanının adı bu Özden’in…
Işık Kitabevince basılmış… Onun “onuncu kitabı.”

Romanı okuyunca anlatacağım… Ama eminim bunda da başarılıdır yazarımız…

***
VE DEFNE
“Turizm, çevre ve Kültür Bakanlığı”na bağlı, Kültür Dairesince yayınlanan “Defne” dergisi, kendi kendisini yenileyerek yepyeni bir içerikle çıktı.
Yeni konular ve yazarların yer aldığı dergide gerçekten de önemli konular yer alıyor.
Uzun ve başarılı yayınlar dileğiyle…

Dergiler Haberleri