Kıbrıs Rum toplumunun “İkinci Adamının” bir asra yaklaşan yaşamı sona erdi. Son dönemde yaşadığı ağır sağlık sorunları nedeniyle doktorlara “beni yaşatmaya çalışmayın diyen” Glafkos Klridis geçtiğimiz Cuma günü öldü. 1919 yılında avukat ve siyasetçi Yoannis Kliridis ile ev hanımı Elli’nin oğlu olarak dünyaya gelen Kliridis, dönemin diğer çocukları gibi, “Anavatan Yunanistan” sevgisi ve Enosis ülküsüne bağlılık duygusuyla büyüdü. 15 yaşında Kıbrıs’tan ayrılan ve eğitim yaşamını Londra’da sürdüren Kliridis, İkinci Dünya Savaşından çok etkilendi. Uluslararası gelişmeleri yakından takip eden Glafkos Kliridis, babasına yazdığı bir mektupta “dünyaya Hitler’in hükmettiği koşullarda hukuk okumanın anlamı yoktur, ben savaşa gidiyorum” diyerek İngiliz Hava Kuvvetlerine katıldı. Hamburg civarında uçağı vurulunca, esir düştü. Nazi Almanya’sının savaş tutsaklarından biri olan Kliridis, iki defa firar etmeye çalışmışsa da, her seferinde yakalanarak yeniden tutsaklar kampına gönderildi. Polonya sınırından Fransa sınırına kadar süren ve binlerce esirin ölümüne neden olan ünlü “Marche de Mort”dan (Ölüm Marşı) sağ kurtulan Glafkos Kliridis, yaşamının son yıllarında savaş esnasında yaptıklarını sık sık düşünüyor ve pişmanlık duyuyordu.
Savaştan sonra Londra’ya dönen Glafkos Kliridis, BBC’nin Yunanca servisinde çalışan kız kardeşini ziyareti esnasında aşkla tanıştı. BBC’nin Hint bölümünde çalışan ve kız kardeşinin yakın arkadaşı olan Lila’yı görür görmez ona vuruldu. Lila’nın, “Glafkos benimle evlenmek istediğinden emin misin, esirlikten yeni döndün, istersen biraz bekle, etrafına şöyle bir bakın, sonra konuşuruz” yollu tavsiyeleri hiç bir işe yaramadı. Glafkos’un ısrarı artarak devam edince, Lila evlenme teklifini kabul etti. Glafkos, müstakbel kayınpederine yazdığı ilginç bir mektupta evlenmek istemesinin nedenlerini şöyle sıralıyordu : “siz kim olduğumu bilmiyorsunuz, ne maharetlerimi, ne de çapımı biliyorsunuz. Ben kızınızla evlenmek istiyorum, çünkü a) müstakbel karımın ailesi olan sizler 5000 mil uzakta yaşıyorsunuz, b) karım ana dilimi bilmediği için rahat olurum, c) kızınızı seviyorum”.
Galfkos Kliridis, Kıbrıs’a bir avukat olarak döndü ve babasının avukatlık bürosunda çalışmaya başladı. Önceleri siyasetten uzak duran Kliridis, İngiliz sömürgeciliğine karşı silahlı eyleme başlayan EOKA üyelerine yapılan işkencelerden çok etkilendi ve EOKA üyelerini savunmaya karar verdi. Başarılı bir avukat olarak dikkatleri üstüne çeken Kliridis, Makarios’un teklifi üzerine EOKA örgütünün resmi avukatlarından biri oldu. Kliridis artık EOKA’nın yolunda Enosis için mücadele eden biriydi ve örgüt içinde “İperidis” kod adıyla tanınıyordu. Çocukluğundan tanıdığı Makarios ile bu dönemde yakınlaşmaya başladı. Yine bu dönemde Rauf Raif Denktaş ile tanıştı. Önce avukat, sonra Başsavcı Yardımcısı olan Denktaş iddia makamını, Glafkos Kliridis ise savunmayı temsil ediyordu. Buna rağmen, Kliridis’in deyişiyle, “birbirlerinin yeteneklerine saygı duyup ahbap olmuşlardı.” Zaman zaman birlikte dışarı çıkıyor, sohbet ediyor ve tabii, bol bol fıkra anlatıyorlardı. İkisi de anti-komünistti. Kliridis’e göre, Denktaş “daha fanatik bir anti-komünist” idi.
Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması hayatında bir dönüm noktası oluşturuyor. Makarios’un gözdelerinden biri olarak önemli görevlere atanacak ve kariyer merdivenlerini tırmanmaya başlayacaktı. Fakat çok sevdiği babası ile de karşı karşıya gelecekti. Yoannis Kliridis, anlaşmalara ve Makarios’a karşı çıkıyordu ve AKEL’in desteğiyle cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmak istiyordu. Glafkos Kliridis’e hayatının en zor anlarından birini yaşıyordu. Bir yanda babası, diğer yanda Makarios… İki politikacı arasında sıkışan Kliridis uzlaşma sağlanması için çok çalıştı ama olmadı. Sonunda baba Kliridis Makarios’a karşı aday olduğunu açıkladı. Glafkos Kliridis artık bir karar vermek zorundaydı. Bunun hayatının en önemli kararlarından biri olacağını biliyordu. Yüreği ile aklı arasında bölünen Kliridis, sonunda Makarios’u desteklemeye karar verdi ve babasına sırt çevirdi. Kararını Sokrates ile Kriton arasında geçen bir Plato diyalogundan şairane bir deyişle açıkladı: “Anadan, Babadan ve Bütün Atalardan Daha Değerlidir Vatan!” Ne var ki bu şairane deyişin sonuçları Sokrates örneğinde olduğu gibi, hiç de “şairane” olmadı. Annesi ve kardeşinden gelen sert tepkiler ve suskunluğa gömülen babanın bir yıl sonra ölmesi Glafkos Kliridis’in uzun yaşamında çok derin izler bıraktı. Nitekim yaptığımız nehir söyleşide şöyle diyecekti: “Babam açık olarak bir şey söylememesine karşın çok kırıldığını biliyordum. Ailemi kaybettim ve ailesi Kıbrıs’ta yaşamayan yabancı bir kadınla evliydim. Yani, yapayalnızdım.”
Yüksek bir oy oranıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Lefkoşa milletvekili seçilen Glafkos Kliridis, Makarios’un isteğiyle Temsilciler Meclisi başkanlığına getirildi. 1963 yılının Aralık ayında patlak veren etnik çatışmalar iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sona ermesiyle noktalandı. Glafkos Kliridis, yıllar sonra yazdığı “İfadem” adlı dört ciltlik çalışmasında “Kıbrıs’ta temel sorunun etnik-milliyetçilik” olduğunu ileri sürecek ve adada bağımsız Kıbrıs devletinin doğuşunu “istenmeyen bir çocuğun tesadüf sonucu dünyaya gelmesine” benzetecekti. Kliridis, çatışmaların nedenleri arasında “devlet adamı” yokluğunu da gösterecekti: “Makarios, Grivas, Dr. Küçük ve Rauf Denktaş gibi liderler devlet adamı olamadılar. Oysa Kıbrıs’ın devlet adamlarına ihtiyacı vardı”. Sonradan bu tür eleştirileri yapacak kadar farklı düşünse de, Glafkos Kliridis o dönemde henüz bu “bilgeliğe” ulaşmış değildi. “Devlet adamı olamadıkları” için eleştirdiği siyasi elitler içinde kendisi de yer alıyordu. Hem de etnik milliyetçi bir anlayışla kurulan yasa dışı bir örgütün üyesi olarak... Akritas olarak bilinen Ulusal Kıbrıs Örgütü’nün aktif üyelerinden biri de kendisi idi. Bunu uzun yıllar sonra bu satırların yazarına itiraf edecekti. Enosis için mücadele eden bir lider olsa da, insancıl yaklaşımlarını her zaman korumuştu. Çatışmalar esnasında kendisinden yardım isteyen Rauf Denktaş’ı kırmayan Kliridis, Denktaş’ın eşi ile çocuklarını kendi arabasına alarak Lefkoşa Havaalanına götürdü, bilet işlemlerini şahsen tamamlayıp, onları Türkiye’ye gönderdi. Ardından da Denktaş’ı telefonla arayarak durumu bildirdi: “Rauf, tamamdır, çocuklar uçtu”. Denktaş kendisine yapılan bu iyiliği hiç bir zaman kabul etmedi ve Kliridis’i yalanladı. Bu durum Kliridis’in çok ağırına gidiyordu.
Devamı yarın