İklim acil durumu, hemen şimdi!

Hasan Yıkıcı

Ülkenin doğusundan batısına kadar yayılan yangınların arkasından, ağlayıp sızlayacak; iki üç gündem sonra da unutulmuşlar mezarlığına mı gömeceğiz? Bir çoğumuzun şikayetçi olduğu, içini acıttığı veya rahatsızlık duyduğu gelişmeleri değiştirmek için harekete geçmediğimiz sürece, ne kadar samimi olabilir ki, felaketler ardından döktüğümüz göz yaşları?

***

Peki bir yangını sadece bir yangın olarak mı değerlendirmeliyiz? Yoksa bir yandan kktcnin kurumsal ciddiyetsizliğinin ve acizliğinin yansıması diğer yandan da doğanın bir imdat çığlığı, bir uyarı çağrısı olarak mı değerlendirmeliyiz?

***

Yangınlarla ilgili pek çok yorumun odağında kktc devletinin ve iktidarlarının 2009 yılında AB finansmanı ile kurulan 950 bin Euro'luk “Orman Yangını Erken Uyarı Kamera sisteminin” atıl bırakılması ve kullanılmaması var. Düşünün, AB bu ülkenin ormanları için 950 bin Euro'luk bir finansman sağlıyor. Siz kameraları kuruyorsunuz. Muhtemeldir ki, o fona ulaşmak için biraz da göstermelik bir şekilde bunu yapıyorsunuz. Ve ardından 950 bin Euroluk yatırım unutuluyor. Bugüne kadar da hiç kimse bunu hatırlamıyor.
***
Genelde devletlerin kurumsal hafızası olur. Aktarılan ve geliştirilen! kktc’de ise kurumsal hafızasızlık ve bunun getirisi kolektif bir vurdumduymazlık, kötülük var. Evet kötülük. Bu yaşadıklarımızı en iyi ifade eden kelime, bu devletin ve iktidarlarının ve buna ortak olan kalabalıkların unutarak, günü kurtarma gailesi içinde geleceği yok ederek, sorgulamayarak, peşine düşmeyerek, ciddiye almayarak ve bencilleşerek yarattığı kötülük.    

***

Peki sadece devletin, iktidarların ve buna ortak kalabalıkların kötülüğü müdür konuşmamız gereken? Hayır. Geçtiğimiz yıl dünyadaki pek çok şehirde eş zamanlı olarak, Mağusa, Lefkoşa ve Girne'de de lise ve kolej öğrencileri sokaklarda iklim grevi yaptılar. Yüzlerce öğrencinin ortak çağrısı, iklim kriziyle ilgili adım atılması, devletin, belediyelerin ve kişilerin yaşadığımız ekolojik krizi gündemlerine alması ve hatta iklim acil durumu ilan etmelerine yönelikti. Çok az gazetede yer aldılar, hiçbir siyasetçi çıkıp da bu konuda bir açıklama yapmadı, öğrencilerin yaptığı çağrı küçük bir kesim dışında kimsenin gündeminde yer etmedi.* Halbuki liseli gençlerin çağrısı çok netti: “Evimiz yanıyor, bir an önce tedbir alın!” 

***

Aradan bir yıl geçti. Öğrencilerin, bilime, coğrafyamızdaki ve dünyadaki göstergelere dayanarak yükselttiği çağrı ciddiye alınmış olsaydı, bu ülkenin kurumsallaşmış çirkef siyasetinde az da olsa yer tutabilseydi, belki de bugün başka şeyler tartışıyor olacaktık. Yoksa saflık bizde mi ki, 950 bin Euro'yu sokağa atan iktidar mekanizmalarından, gençliğin sesini ve uyarısını ciddiye almalarını bekliyoruz!

***

Bugün tam da tartışmamız ve ısrarla üzerinde durmamız gereken iki mevzu tam da bunlardır. İlki iktidarların inkarcılığı, vurdumduymazlığı, ciddiyetsizliği ve kötücül karakteri; ikincisi de bir yıl önce bu ülkenin güneyinden de kuzeyinden yüzlerce öğrencinin yükselttiği iklim kriziyle ilgili adımların atılması gerekliliği.

***

Son bir yıl içerisinde başta Avrupa ülkeleri olmak üzere pek çok ülke “iklim acil durumu” ilan etti. 2019 yılında iklim acil durumu, yılın kelimesi seçildi. Oxford Sözlüğü, “iklim acil durumu”, "iklim değişikliğini veya onun sebep olacağı potansiyel olarak geri döndürülemez hasarı durdurmak/azaltmak için acil bir şekilde harekete geçilmesi gereken durum" olarak tanımlıyor.

“İklim acil durumu” hem insanları hem de iktidarları acil bir durumun varlığını idrak etmesi, bunun beklenmedik bir gelecekte değil, şu anda, şimdide, hali hazırda yaşıyor olduğumuza yönelik bir harekete geçme çağrısı ve farkındalık uyarısıdır. Çok basit bir örnek verecek olursak, her hangi bir mekandaki yangın alarmını düşünün. Siz yangının farkında olmadan sizi uyarmasının sebebi, yangına dair bir an önce harekete geçmeniz ve en az hasarla yangını atlatmanız, erken müdahale edebilmenize olanak tanımasıdır. Dünya da dolayısıyla Kıbrıs da bir süreden beridir böyle bir süreçten geçiyor. Aşırı hava olayları, bugün yaşadığımız gibi erken gelen sıcak hava dalgaları, iklim kaymaları, kuraklık ve hava dengesizlikleri, yangınlar... Bunların hepsi bir yandan yaşadığımız ekolojik krizin birer göstergesi diğer yandan da gelmekte olan daha büyük felaketlerin birer uyarıcısı, doğanın imdat zili.

***

İnsanın ne yazık ki bir felaketi anlayabilmesi için ille de yıkıcı bir olay ile yüzleşmesi gerekiyor. Felaketi ve yıkımı aslında işleyen süreç olarak idrak etmiyoruz ve anlayamıyoruz.  Yangın, bir felaket değildi. Yaşanan ve gelişen yıkım ve felaket süreçlerinin, iklim krizinin/ekolojik krizin birer göstergesi, bu yönde hala harekete geçememenin sonucuydu sadece.

İşte tam da bu yüzden belediyelerden, hükümete, muhalefet partilerinden, Cumhurbaşkanlığı'na, sivil toplumdan, bağımsız entelektüellere kadar geniş kesimlerin iklim acil durumu gündemini değerlendirmesi ve somut bir öneri olarak hayata geçirmeye yönelik irade ortaya koymaları gerekmekte. Çünkü uzun bir süredir yangın alarmı zaten çalıyor. Duymuyoruz, duymak istemiyoruz veya başka seslerin arasına karışıp duymayı erteliyoruz. Ama alarm gittikçe artan bir tonda çalmaya devam ediyor. Artık duymamak veya duymak istememek gibi bir lüksümüz yok.

***

“İklim acil durumu”, ekonomiden ve enerjiden (yeni vergilendirme modelleri, bütçede önceliklerin tekrar planlanması, yeşil ekonomi ve küçülme gibi), belediyecilik ve sivil topluma; siyasetten, yaşamın en küçük birimlerinin tekrar örgütlenmesine ve yeni değerler yaratılmasına kadar geniş bir alanı içeren bir çağrıdır. Ama en başında iktidarların ve muhalefetin öncelikleri meselesidir de. Mesela iktidar denetim ve gözetim aracı olarak MOBESE'ye yatırım yapmayı ve kentleri demir yığını ile çirkinleştirmeyi öncelik edinebilir. Fakat 2009'dan beri atıl olan yangın önleme sistemini tamamen unutabilir de. Muhalefet sosyal medya üzerinden gündemde olan konuları oburca tüketebilir, daha bir konu bitmeden diğer gündeme atlayıp başladığı cümlenin sonunu getirmeyebilir. İklim krizi bize sadece iktidarın değil aynı zamanda muhalefet biçimlerinin ve içeriklerinin de değişmesi, dönüşmesi gerektiğini gösteriyor.

***

Zamanımızın göstergeleri, iklim krizinin ve iklim acil durumu çağrısının bugünün siyasetinin ve yaşamlarımızın merkezinde olması gerektiğine işaret ediyor. Saman alevi gibi yanıp sönen gündemler içerisinde sözün kaybolduğu değil, hayatın içerisinde ısrar, inat ve süreklilikle sözün çoğaldığı bir mücadeledir ihtiyacımız olan. Başlangıç noktamız iklim acil durumu olmalı, yarın değil, bugün, hemen şimdi! Çünkü beklediğimiz ve harekete geçmediğimiz her an, gelecek bizden biraz daha uzaklaşmakta.


*Belirtmeden geçmek olmaz, çevre, iklim ve ekoloji meselelerine bir süreden beridir Cumhurbaşkanı Akıncı özel önem göstermekte ve gerek projeler yaparak, gerek okullar için eğitici kitaplar hazırlayarak, gerekse de ülkemizdeki bilim insanları ile istişare ederek konuyu gündem yapmaya çalışmakta. Ayrıca geçtiğimiz yılın sonunda bütçe görüşmelerinde CTP milletvekili Doğuş Derya, iklim kriziyle ilgili önemli bir konuşma yapmış ve tehlikelere dikkat çekmişti.