Pek yakında sandıklar kuruluyor, yeni bir beyaz sayfa açılıyor siyasal ve toplumsal yaşamımızda! Seçimin galibinin hangi parti olacağı tartışmalarından bağımsız olarak ve yeni hükümetin reformcu bir zihniyetle yol almayı deneyeceği varsayımıyla, Nasrettin Hoca fıkrasındaki gibi başarı koşullarını su testisi kırılmadan gündeme taşımak gerekir ki önemli bir toplumsal fırsat artık sonuna gelinen Eroğlu-Küçük dönemi gibi bir kâbusa dönüşmesin.
1) Değişimden söz edenlerin (bile) yeterli güce eriştiklerinde çeşitli gerekçelerle köklü reformlar için gerekli adımları atmaması ihtimali her zaman için mevcuttur. Kurulacak hükümetin ona oy vermeyenlerde dahi bir güven duygusu yaratması, reformları layıkıyla hayata geçirebileceğine ilişkin inandırıcılık ve siyasi sahiplenme yönünden herhangi bir tereddüde mahal bırakmaması gerekir.
2) Yeni hükümet son dört yıldır mevcut hükümetin şiar edindiği Türkiye’ye biat etme ve her şeyi Türkiye’den bekleme kültürünü ters-yüz etmek gibi zor bir görevle karşı karşıyadır. Bu konudaki değişim başlı başına bir devrim olacaktır. Aynı şekilde, “çözüm olmadan hiçbir sorunumuzun üstesinden gelemeyiz” anlayışının toplumsal yaşamı toplum-dışı dinamiklerin vesayeti altına sokup değişim iradesini zayıflatması ihtimali her zaman vardır ve zaman kaybettirici bir unsur olarak yeni hükümetin başarısını tehdit edebilecektir. Yeni hükümet bu konuda çok net mesajlar verebilmelidir.
3) Yeni dönemin özveriyle örülebileceği görülmektedir. Bu durumda ilk iş olarak siyasetin özveri kültürünün gelişmesine öncülük etmesi sağlanmalıdır. Ancak bu sayede tüm toplum kesimlerinin eşit şekilde elini taşın altına koyacağı bir süreç kotarılabilecektir.
4) Reformlar mutlaka ama mutlaka Kıbrıslı Türklerin beyin gücüyle hazırlanmalıdır. Öngörülecek süreç çözüm ve AB vizyonuyla paralellik arz etmeli, uygulama aşamasında Türkiye ile stratejik ortaklığın olmazsa olmazlığı göz önünde bulundurulmalı ve özgün olmanın illa ki Türkiye ile uyumlu ilişkilere karşı olmayı gerektirmediği bilinci ile hareket edilmelidir. Bu tespiti yaparken Yardım Heyeti’nin rolünün yeniden tanımlanmasından kaçınılmamalı, Türkiye ile stratejik işbirliğinin Kıbrıslı Türklerin kendi kendini yönetme iradesinin ete kemiğe bürünebileceği yeni koşulların oluşturulması hedefini gözeteceği açıklıkla vurgulanmalıdır.
5) Yeni hükümetin hayata geçireceği değişim programının kamuoyunda kim veya kimler tarafından temsil edileceği önem arz etmektedir. Siyasi duruş itibariyle değişimi içselleştirmemiş veyahut toplumda yaşanan değişim tartışmalarını sadece izlemekle yetinmiş bir ekibin başarı şansı düşük olacaktır. Süreç öyle getirdiği için değişim çabalarına katkı yapacak veya yapar gibi görünecek bir ekibin dış dinamiklerin etkisiyle bu rolü yürüttüğü algısı gelişeceğinden, hali hazırda var olan siyasete güvensizlik sorununun daha da derinleşmesi riski göz önünde bulundurulmalı, bu risk önceden bertaraf edilmelidir.
6) Tıpkı Meclis’teki AB Uyum Komitesi gibi iktidarla muhalefetin birlikte çalışabileceği verimli bir siyasi atmosfer en azından ilk başta içtenlikle denenmelidir. Temel vizyona sadık kalınması koşuluyla sivil toplumla sağlıklı iletişim kuracak ve işbirliği yapabilecek bir hükümet bu süreci kotarabilir. Kamu yararını gözeten örgütlenmelerin yeni hükümete vereceği kredinin uzun vadeli olabilmesi önemsenmeli, kamudaki yeni düzenlemelerin sendikalarla birlikte kotarılması gözetilmelidir.
Halkımız sürerdurumun şifrelerini çözmüş, su testisi kırıldıktan sonra başını duvarlara vurmanın hiçbir yarar sağlamayacağının bilinciyle partilerimize şimdiden sertçe uyarılarda bulunuyor. Bu psikolojiyi iyi okumak gerekir. Bu saatten sonra bu topraklarda İKTİDAR olabilmenin yolu köklü reformlar için dürüstçe ve cesaretle elini taşın altına koyabilmekten geçiyor. Yeni hükümet tüm bunları göz önünde bulundurursa, hazır kıta bekleyen değişimi kavramış donanımlı yurtseverlerin her alandaki yoğun uğraşları sayesinde kaynaklarımızın etkin ve verimli kullanılacağı yeni bir döneme geçiş sağlanabilecektir.