Geçtiğimiz haftanın en önemli tartışma konusu Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin açılış töreniydi… Ancak ne yazık ki tartışmaların çoğu; “törene katılım” odaklıydı... Oysa Cuma günü yapılan törenden çok daha önce Hala Sultan İlahiyat Koleji bu ülkeye entegre edilmeye başlanmıştı.
Zihnimizi biraz zorlarsak, dört Eğitim Bakanı eskiten bu tartışmanın temellerinin, Haspolat Meslek Lisesi içerisinde “İlahiyat” bölümünün açılmasıyla patlak verdiğini hatırlarız… Birçok eğitim sorununda olduğu gibi CTP-DP hükümeti ve Milli Eğitim Bakanı Sayın Mustafa Arabacıoğlu “İlahiyat Koleji” tartışmalarını da kucağında buldu…
UBP anlayışlarının ürünü olan bu tartışmaların kısa tarihine şöyle bir bakalım: Plansız, programsız, hangi öğretim programlarının, hangi ders kitaplarının takip edileceği belli olmadan, bu bölümde ders verecek öğretmenlerin hangi yeterlilikleri taşıması gerektiği belirlenmeden ve üstelik o dönemdeki eğitim yılının tam ortasında Haspolat Meslek Lisesi bünyesinde “İlahiyat” bölümü açılmasına karar verilir…
O dönemde ciddi tartışmalar yaşansa da bu konuda ısrar edilir… Mesleki Teknik Öğretim’in genel yapılanmasına da aykırı bir biçimde bu bölüme öğrenci kabul edilir ve eğitim sistemimize “ilahi” terimi girmiş olur… Tartışmaların hemen ardından bu bölümün Haspolat Meslek Lisesi bünyesinde değil, ayrı bir okulda sürdürülmesi gerektiğine kararı verilir ve Hala Sultan İlahiyat Koleji’ne giden yol başlamış olur.
Derken bir “hayır” derneğine çok ucuza bir arazi kiralanır ve Hala Sultan İlahiyat Koleji, bir külliye anlayışıyla inşa edilmeye başlanır. Ancak henüz binası bulunmayan o koleje öğrenci kabulüne başlanmıştır... Üstelik bu kez sınavla… Çünkü adı artık kolejdir ve kolejlere giriş sınavladır… Okul binası olmayan bu koleje girmeye hak kazanan öğrenciler tam bir yıl TED koleji binasında öğrenime başlar…
Başka bir ifadeyle; Cuma günü açılışı yapılan Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin kökleri 2009-2010 öğretim yılına aittir denebilir… Yani bu okul geçtiğimiz Cuma günü değil, ne yazık ki son 4 yılda eğitim sistemimize entegre edilmiştir.
Bu karmaşık yapılaşma Hala Sultan İlahiyat Koleji’ni çok bilinmeyenli bir denkleme dönüştürmüştür. Bu kolejde gerçekleştirilen öğretimle ilgili olarak, eğitim bilimi açısından yanıtlanması gereken birçok soru vardır. İşte yanıtları bilinmeyen o sorulardan bazıları:
• Hala Sultan İlahiyat Koleji’ni tamamlayan öğrencilerin, yüksek öğretimde hangi programlara yönlenmesi sağlanacak? Eğer bu okul din görevlisi yetiştirecekse neden okula kız öğrenci de kabul ediliyor?
• Bu okul bir kolejdir ve bu koleji bitiren her öğrenci yüksek öğretimdeki istediği her bölümü okuyabilecekse niye bu okul Mesleki Teknik Öğretim Dairesi bünyesindedir?
• Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin orta kısmını tamamlayan öğrenciler, lise kısmında GCE – A-Level programlarını mı takip edecekler? Bu programları takip edeceklerse hiç ihtiyaç duymayacakları “Arapça”, “Kuran-ı Kerim” gibi dersleri neden okuyorlar?
• Lise kısmında GCE – A-Level değil de farklı bir program takip edeceklerse neden bu okula sınavla öğrenci alıyoruz?
Bu okuldaki eğitim yaklaşımlarından, öğretim uygulamalarına kadar daha birçok olguda bu soruları çoğaltarak sormak mümkün ancak esas olan, eğitim sistemimizde her anlamda yaşanan plansızlığın “ilahiyat koleji” oluşumunda da yaşandığıdır.
Bütün bu tartışmaların arasında hatırlanması gereken bir konu daha var: Külliyelerin ve medreselerin, sanayi devrimi sonrası oluşan sosyal ve ekonomik yapının ihtiyacı olan insan kaynağını yetiştirmekte yetersiz kalması Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getirmiştir. Kıbrıs Türk Toplumu’nun hedefi ise Dünya toplumları arasındaki yerini almaktır…
****
Buraya Dikkat
Öğretmenler, Anne-Babalar ve Ödev
Okul dönemlerinde, öğrenciler ile anne-baba arasında yaşanan en büyük tartışmalardan birisi de okulda verilen ödevlerdir… Bir çocuğun başarısında, öğretmen yanında anne-babanın da tutum ve davranışları önemlidir. Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan da bu noktaya dikkat çekerek, okulda verilecek ödevler konusunda hem anne-babaların hem de öğretmenlerin özenli davranması gerektiğini vurguluyor…
Çocukların ödeve soğuk bakmaları ve ödev yapmak istememelerinde ailelerin ve öğretmenlerin bazı yanlış tutumlarının etkisi olabildiğini ifade eden Tarhan, bu konuda öğretmen ve anne-baba davranışlarıyla ilgili birkaç saptamada bulunuyor.
Ödev korku nesnesi haline getirilmemeli: Ödev çocuk için bir korku nesnesi haline geldiyse çocuk ödevden de okuldan da soğur. Okul günleri aklına geldikçe bile irkilir, o günleri nefretle ve soğuk duygularla hatırlar. Böyle durumlarda çocuğun öğrenmesi de zaten kalıcı olmaz. Ödevi böylesi bir korku aracı haline getirmeme konusunda anne babalar kadar öğretmenler de duyarlı olmalıdır. Verilen ödevler bütünleştirici, konunun anlamına yardımcı, çocuğu sıkmadan merak uyandıracak nitelikte olmalıdır.
Çocuğunuzu tanıyın: Ailenin çocuğa ödev yapmayı sevdirmesi için öncelikle çocuğunun nasıl bir öğrenme modelinin olduğunu bilmesi gerektiğini ifade eden Tarhan, bir insanın beş çocuğu varsa beşinin de öğrenme modelinin birbirinden farklı olabileceğini kaydediyor. Tarhan çocuğunun öğrenme modelini bilen anne-babanın okuldaki başarısını artırabileceğinin altını çiziyor.
***
Gülmece
Nasıl Zengin Oldum?
Bir gazeteci, ülkenin en zenginlerinden bir işadamıyla röportaj yapmaktadır. Sorar:
- Efendim, bize bugünlere nasıl geldiğinizi, bu serveti nasıl oluşturduğunuzu anlatır mısınız?
- Zevkle... Gençlik yıllarımdı ve yeni evlenmiştim. Cebimde birkaç sentten başka bir şey yoktu. Cebimdeki 5 sentimle, bir elma aldım. Akşama kadar onu parlatıp, 10 sente sattım. O gece sabahı zor ettim. Ertesi sabah, 10 sentimle 2 elma aldım ve onları da sattım. Böyle çalışarak, bir ay sonunda, 10 dolardan fazla para kazanmış oldum. Ertesin ayın başında, karımın halası öldü ve bize 20 milyon dolar miras bıraktı...