İlk aday, Tufan Erhürman ve seçime dair

Cenk Mutluyakalı


Sürpriz olmadı.
İlk adaylık açıklaması Tufan Erhürman’dan geldi.
Cumhuriyetçi Türk Partisi, Cumhurbaşkanlığı seçimine yine kendi adayıyla katılma kararı aldı.

“İttifak” beklentisi vardı. Hatta kimi çevreler, neredeyse CTP’den kendini şimdiki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya “adamasını” bekledi. Belki son seçim, ikinci tur desteğinden dolayı… Çok rasyonel bir beklenti değildi bu, duygusaldı. Bir ülkenin en köklü partisinden, hele siyaset sahnesinin iki omurga partisinden biriyken bunu beklemek, hayalcilik olurdu.

* * *

Seçim yarışında Akıncı ile Erhürman kıyasını çok doğru bulanlardan değilim.
Niye?
Çünkü asıl tehlike bugünkü “çözümsüzlük” ve “umutsuzluk” iklimini savunan kimi kapasitesizlerin başa gelmesidir.
Milliyetçiliğin yol almasıdır asıl sorun!

* * *

Kıbrıs’ta pek çok seçim özellikle sol kültürde “ya bizim adayımız kazanacak, ya da Türkiye” sunumu üzerinden yapılır.
Çünkü Türkiye’nin dayatmacı politikalarına, karışmacılığına, iradeyi ve kimliği hiçleştiren tavrına karşı umut, soldur.

Türkiye’nin adanın kuzeyine yönelik “etkin ve fiili” konumu bir seçimle değişebilecek kadar kolay olabilseydi keşke... Öylesine kaptırdık ki, elimizi uzatırken, değil kolumuzu, vücudun tümünü!
Bir yandan “korunaklı” alanlarına yumuldu ahali, bir yandan da söylendi durdu.
Seçim de işin “stratejisi” oldu galiba…
Neyse, bu bir başka yazının konusu…

* * *

Tufan Erhürman’ın bilgisine, kültürüne, dürüstlüğüne, temizliğine, insanlığına yönelik olağanüstü bir güven var. Hangi siyasi görüşten olursa olsun Tufan Erhürman’ın bu yönde hakkını teslim ediyor, herkes…

Peki “eleştiri” nereden yapılıyor?
İki başlık var, görebildiğim…
Bir, “Siyasi eşitlik anlamında Kıbrıslı Rum liderliğine yönelik gösterdiği kararlı duruşu, Türkiye’ye yönelik sergilemiyor.”
Öyle de…
Örneğin Başbakanlığı döneminde “ekonomik program imzalanmadı” diye de eleştirilen yine kendisi!
Sahi niye imzalanmamıştı?
Çünkü “müzakere masası” kurmuştu, belki ilk kez, Türkiye’yle…
Uzlaşmamıştı.

* * *

Çok duyduğum bir diğer söylem; “Akıncı Türkiye’ye karşı dik duruyor.”
Örneğin en son Geçitkale meselesine bakalım dilerseniz.
Anayasa’yı okursanız eğer “Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Meclisi adına Cumhuriyet Silahlı Kuvvetleri Başkomutanlığını temsil eder” yazar.
Ne oldu?
‘İHA’, ‘SİHA’ derken ses geldi mi oralardan!

Mesele “çözüm” a dostlar…
Kıbrıslı Türklerin iradesine, kimliğine, kişiliğine, siyasi eşitliğine sahip çıkarak, gerçek bir çözüm ve dünyaya açık Kıbrıs ülkesinde özne olabilmek.

* * *

Erhürman’a bir diğer eleştiri de “federal çözüme güçlü bir destek vermiyor.”
“Kıbrıs’ta Federalizm… Öznesini Arayan Siyaset” kitabının iki yazarından biri Kızılyürek, diğeri Erhürman’dır.
Bir de şimdiye bakmak gerekiyor.
Müzakereler için en önemli zemini oluşturan belgenin altında, halen,  Eroğlu-Anastasiadis imzası var.
“Guterres Çerçevesi” de var, haklısınız, unutmuş değilim.
Ama onun altında imza yok.
Son beş yıldan geriye kalmış hangi ‘belge’ ya da ‘başarı’ var?
Maalesef yok.

* * *

Peki, Erhürman’ın Akıncı’dan farklı önermesi nedir ki aday oldu?
Bunun yanıtına dair ilk ipuçları verildi de çok daha açık bir “manifesto” gerekiyor.
Ama bu yanıtı Akıncı’nın da vermesi gerekiyor, “Erhürman’dan farkı, topluma yansıyacak avantajı nedir” diye.
Asıl konuşması gereken de Tatar - Özersay cephesi aslında: Tam olarak ne istiyorsunuz siz?

* * *

Seçimlerde bu “ittifak” işleri de öyle çok söylendiği gibi değil…
Ya da seçimle aynı karşılığı vermiyor, hayat…
Misal 1990'da solda "ittifak" vardı, Denktaş % 66 oy almıştı, Bozkurt % 32.
O seçimde Alpay Durduran'ın oyu % 1 çıkmıştı.

Ne oldu?
Çoğunlukla Alpay Durduran haklı çıktı.
Ya da 2000'de % 10 oyda kalan Talat, Kıbrıs tarihinde çözüme en yakın an olan Annan Planı'nı bağladı.
2005'te bu kez % 55'le seçildi.
2010'da "ittifak"la girdi seçime, % 42'yle kaybetti.

* * *

Hiçbir parti ya da aday bu seçimlerde partisi ya da kendi oyuyla sonuca ulaşamaz.
Belki bunun şöyle bir iyi yanı var.
Adaylar eğer “toplum liderliği” için onay alacaksa, toplumun en geniş çoğunluğunu da ikna etmek zorundadır.
Hem onayını almak, hem de güven vermek…
“Çözüm Federal Kıbrıs” diyerek yola çıkan Erhürman’ın Akıncı’dan en temel farkı hem enerjisi hem de denenmemiş olmasıdır.
Akıncı, beş yıl boyunca bu görevi yaptı.
Kıbrıs barış süreci açısından beş yıl öncenin ilerisine gidilemedi.
Yeni bir beş sene isteyecek, Akıncı.
Erhürman, ilk kez görev talep edecek.

* * *

Biliyorum, en temel soru değişmez: Kim kazanacak?
Seçimi bir ‘federalist’ kazanmalıdır.
Kıbrıs, Kıbrıs kalmalıdır, en önce…