İltimas

Cenk Mutluyakalı

 

Bu ‘Acun’ denen adam, son dört aydır hayatımızı kararttı.
Ekranda sürekli o var(dı)!..
Bir de ‘aç’lığa ve ‘bakımsızlığa’ terk ettiği takımı.
Saçı sakalına karışmış adamlar ve güneşten ‘teni’ şaşmış kadınlar karşılıklı bağırdılar ha bire!..
Bir çığlık bir kıyamet...
Çocuklar ‘ekrana’ kilitli!..
Eğleniyorlar, yarışıyorlar, güya!..

***

Yetmedi!..
Bir de ‘et’imizi beğenmedi...
Etimiz ne budumuz  neydi?
Bizim ‘öküzler’i iyi bilirdik oysa..
Daha bir ‘özellikli’ olanlar varmış, meğerse.

***

Meseleye iki açıdan yaklaşanlar var...
Biri...
“Bu program sayesinde ortaya çıkan reklam değeri, bizim turizm bütçemizin birkaç katı. Böyle olunca da küçük bir ‘iltimas’ın ne zararı olur ki...”
İkincisi...
“Barikattan geçen beş okka et için sıradan yurttaşa onbeş dava okunan bir polis düzeninde, kimsenin, sırf ‘ünlü’ diye birilerine ayrıcalık sağlama hakkı olmamalı...”
Her iki görüş de anlaşılabilir.
Bence ‘özel izin’ verilmesi yanlıştı...
Çünkü ‘iltimas’ın sonu yok.
Salt ‘parası’ ve ‘havası’ var diye, devletin uygulamaları açısından kimse ‘ayrıcalıklı’ olmamalı...

***

‘Yurttaşlık’ dağıtımlarında da böyle yapmadılar mı...
- ‘Artist’, al sana ‘KKTC’ kimliği (!)

***

Gelelim esas meseleye...
Şöyle bir anlayışımız var bizim...
- ki iyice sırıtıyor artık -
Herkes...
Her konuda...
Her türlü ‘iltimas’a karşı!..
Tek istisna hariç...

***

Herkes...
Her konuda...
Bir başkasına ‘iltimas’ varsa, bağırıyor!..
Kendine hariç (!)
Eğer ki ‘iltimas’ yani ‘ayrıcalık’ kendine sağlanmışsa, o başka...
‘Hep bana’ olunca iş başka...

***

Neredeyse hemen herkesin,  hemen her yerde ve her konuda, kendi işini ‘halletsin’ diye ‘ayrıcalık’ istediği bir ülkede.
Bu ‘hassasiyet’ de manidar doğrusu...