Avukatı...
Öğretmeni...
İşletmecisi...
Mimarı..
Halkla ilişkilercisi...
Mühendisi bol bir ülkeyiz...
Hele “özel üniversitelerimiz” sonrası, hem de ne bol...
Yakında..
Her köşe başında bir eczacı...
Bir diş hekimi...
Bir veteriner de eklenecek listeye.
İŞSİZ UZMANLAR CENNETİ olduk sonuçta...
Ama onca “işsize” rağmen...
Kat be kat fazlası işçi geliyor dışarıdan, kimi “kaçak” kimi “kayıtlı”, bir tuhaflık da bu işte!..
Niye?
Çünkü komi, berber, makinist, tesisatçı, çırak kalmadı.
Piyasa “ucuz işçi” istiyor işin aslı!..
Yine de, eğitim sisteminin, artık durmadan “avukat, mimar, işletmeci” çıkarmaktan kurtulup...
Teknik düzeyde meslek erbapları, “usta ve çıraklar” yetiştiren bir organizasyona ihtiyacı vardı.
Bir zamanlar “meslek okulları kampusu” için proje de yapılmıştı.
Sonuç!..
“İmam” yetiştireceğiz şimdi...
En “acil” ihtiyaç da o herhalde...
Türkiye’deki hükümete yaranma derdiyle yananlar, sırtımıza uymayan yeni yeni gömlekleri, illa ki zorla giydirecekler bize...
- “Daha Türk ve daha Müslüman bir yarım ada” projesi, adım adım giriyor yürürlüğe...
Ve anlamıyorlar ki, Kıbrıs’ı “küçük Türkiye”ye çevirdikleri zaman...
Kendilerine de yer kalmayacak gelecekte...
Geçmişte de yazdım...
“Bir Türkiye var...
Ama başka Kıbrıs yok”, diye...
Vasiyeti...
Uzun yıllar tekerlekli sandalyede yaşadı ama hep dik durdu.
Yaşama karşı “duruşu” ile engelleri kaldıran sevgili dost Mustafa Çelik’i, bugün sonsuzluğa uğurluyoruz.
Vasiyeti, K.T Ortopedik Özürlüler Derneği’nin, merkezin bahçesine gömülmekti...
Olmadı..
Dostlar bunun için çabaladı, izin verilmedi.
Meşhur yazar Aziz Nesin’in, adını taşıyan vakfın bahçesine gömüldüğü gibi... Elinde büyüyen çocukların, şimdi üzerinde, top koşmaya devam ettiği gibi...
Engelli insanlarla hep iç içe, yan yana yaşamayı hak ediyordu Mustafa da...
Şimdi görev, son zamanlarda tüm enerjisini harcadığı spor merkezini tamamlamaktır.
Ve bu merkez... Belki yeni bir vakıf, “MUSTAFA ÇELİK” adını hak eder, sonuna kadar...
Bunu başarmak, toplumun, Mustafa’ya borcudur...
Ne oldu?
Kıbrıs Türk Federe Devleti'nden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne "terfi" etmekle ne kazandık?
Bu soruyu yıllardır yöneltiyor, “somut” yanıt istiyorum, “tık” yok!.
***
Kıbrıs Türk Federe Devleti'nde mesela... Yani "cumhuriyet"in ilanından önce...
- İki kesimlilik var mıydı?
- Evet!..
- Evet!..
- Yine Türkiye'nin parasını kullanıyor, oradan gelen kaynakla mı ayakta duruyorduk?
- Evet!..
- Tüm alt yapı yatırımları yine 'dışarıdan' gelen kaynakla mı yürütülüyordu?
- Evet!..
- Kıbrıslı Türkler kendi yönetim organlarını, temsilcilerini seçiyor muydu?
- Evet!..
- Kıbrıs sorununun çözümü için "iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitlik ve Türkiye'nin garantörlüğü" temelinde görüşmelere mi katılıyorduk?
- Evet!..
O ZAMAN?
Tüm derdimiz “dünyadan iyice kopmak” mıydı yani?
GELEN
GİDEN
Türkiye’nin Kıbrıs İşleri’nden Sorumlu Bakanı Atalay, Türkiye’den Kıbrıs’a “su”dan sonra “elektrik” de geleceğini müjdeledi!..
Ne güzel.
Umarız, “suyundan içip lambasıyla aydınlanacak” Kıbrıslı da kalır kuzey “yarı”da...