“İmamzade’nin anılarında 1800’lü ve 1900’lü yıllar…” 1

Sevgül Uludağ

Araştırmacı-yazar Ulus Irkad, Baf aydınlarından büyük dayısı Zihni İmamzade’nin “Tarihten gelen notları”nı YENİDÜZEN için kaleme aldı…

 

Ulus Irkad

Araştırmacı-yazar Ulus Irkad, büyük dayısı Zihni İmamzade’nin “Tarihten gelen notları”nı, YENİDÜZEN’deki “Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler” yazı dizimiz için kaleme aldı… Ulus Irkad, “İmamzade’nin anılarında 1800’lü yıllar” başlığıyla kaleme aldığı yazısında şöyle diyor:

“Baf aydınlarından Zihni İmamzade 1895  yılında Baf’ın Zinonas Sokağında doğmuştu (Bu arada büyük büyük dayım olduğunu da belirteyim- U.I.). 1897 yılında ailesi ile babalarının gümrük memuru olmasından dolayı, babaları Monarga Boğazı’na tayin edilince,  ailece Baf’tan Kayıkla Greko Burnu’na kadar gitmişler, oradan da sığırların çektiği bir kağnı ile önce Mağusa’ya, daha sonra da Monarga Boğazı’na  gidip yerleşmişlerdi. Bu ulaşım sırasında dinlenmek için Mağusa’da birkaç gün kaldıklarını da anı defterinde belirtmektedir. O dönemlerde bir kızkardeşinin Komikebir’e evlenmesinden ötürü İmamzade hayatındaki ilk çocukluk yıllarının  oralarda geçtiğini bizlere nakletmekte, hatta bu arada anı defterlerinde, Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce gene telgraf hatlarının da kesildiğinden bahsetmektedir. Babasıyla birlikte Monarga Boğazı’nda çalışan Abdülbaki adlı bir Ermeni çalışanın bunu yaptığını yazmaktadır.  Herhalde Birinci Dünya Savaşı, hatta 1915 yılı içinde Osmanlı ile Ermeniler arasındaki sorun buna sebep olmuştu. Gene çocuk olmasından dolayı oynarken düşüp elinin kırıldığını ve bölgenin tanınmış Kıbrıslırum doktoru “Sozo” doktorun 1800’lü yılların içinde (1897 olacak) onu iyice muayene ederek iyileştirdiğini de kaydetmektedir. Sözü geçen Sozo Doktor’un bugün Komikebir Köyü’ndeki evi restore edilerek bir kültür evi olarak kullanılmaktadır. Bu ev 19. yüzyılda bölgenin en modern evidir ve Dayımın anılarına göre Sozo Doktor ve ailesi piyano çalmakta ve klasik müzikle ilgilenmektedir. Anılarına göre Baf’tan Mağusa Bölgesi ve Karpaz’a kara yolculuğunun tercih edilmemesine sebep, o günlerde Baf dağlarındaki eşkiyalara bağlamaktadır. O günlerde Baf dağlarında eşkiyalar vardır ve İngiliz hükümeti onları kontrol edememektedir. Dağlık Baf yollarında seyehat etmek pek de güvenli değildir. Komikebir sonrasında tekrar ailesiyle Baf’a dönen Zihni İmamzade, o günlerdeki eğitimini gördüğü Baf Rüştiyesi hakkında bizlere şunları anlatmaktadır:

 

BAF MEDRESESİ VE BAF RÜŞTİYESİ

“Bu medrese 1780 yılında Hafız Ali Efendi’nin hocası İbrahim Sıtkı Efendi (Baflı Hoca Efendi) tarafından kuruldu. Kurulan medrese 18 odalı olup şimdi yıkılmış ve üzerine dükkanlar yapılmıştır (Medresenin bir bölümü olan Baf Camisi 1964 yılında, 9 Mart 1964 olayları sırasında güvenlik  iddiasıyla Baf mücahitleri tarafından mayınlanmış, daha sonra da Kıbrıslırum Belediyesi geriye kalan binaları ve medreseyi yıkarak burasını otopark yapmıştır). Medrese Baf Kıraathanesi’nin gidiş yolunun sol tarafında, arkasında “Hamam Bahçaları” olan yerdeydi. Giriş yeri doğu taraftan gotik tarzında olan kapıydı. Kapıdan girildiği zaman güney tarafında kemerli büyük bir dershane vardı. Kuzey tarafında da üç sınıfın birden okuduğu bir tek oda bulunurdu. Diğer odalar sırayla kuzeye, kuzeyden batıya ve batıdan güneye uzanan birbirine bitişik binalardı. Bu binaların çoğu gelen çocukların kaldığı yatakhanelerdi. Batı tarafta içerisine merdivenle inilen bahçe içerisinde bir pınar vardı. Odaya bitişik bir kütüphane bulunmaktaydı. Kütüphanenin hemen yanında Mubassır’ın (Bakıcı) kaldığı bir oda vardı. Odanın yanında da dershane bulunurdu. Dershanede büyük hoca rüştiyeden çıkanlara ders verir, buradan üç sene sonra mezun olanlar ise köylerde imam olurlardı. Dershanenin arkasında da bir misafir odası vardı. Köylerden çocuklarını görmek için gelen babalar o misafir odasında kalırlardı.”

 

BAF MEDRESESİ HAKINDA BAZI DETAYLI BİLGİLER

Zihni İmamzade anı defterlerinde bizlere Kıbrıslıtürklerin şahit olduğu ama daha sonraları unuttukları ilginç olaylara ve kişilere de değinmektedir. Örneğin Baf Medresesi’ni açan İbrahim Sıtkı Efendi’nin bu medreseyi 1780 yılında açtığı ve 1885 yılın da öldüğünü nakleder. Medrese hukuk eğitimi verirken Rüştiye de aynı zamanda ortaokul çağındaki çocuklara eğitim vermektedir. Gene Bu medresede İki Osmanlı Sadrazamı’nın okudukları nakledilir. Mehmet Emin Paşa ve Mehmet Kamil Paşalar... Hoca Efendi İstanbul’un en büyük medreselerinden Selvili Medresesi ile de Baf Medresesi’nin aralarında temas ve bağlar sağlamıştır. Mısır’daki Cami tül Esver’e giden alimler deniz yoluyla Mısır’a giderken muhakkak Baf limanında durur Baf Medresi’nde de birkaç gece kalırlarmış. Gene 1833 yılında Baflı Gavur İmam’ın liderliğini yaptığı, Baflı Kıbrıslıtürk ve Kırbıslırumların isyanı sırasında Anadolu’dan gelen orduları püskürtmesine rağmen Kavalalı Mehmetali Paşa komutasındaki kolorduları yenemez. Zihni İmamzade bu ordular Baf’a geldiği zaman bir kolunun Gavur Taşı’nda, bir kolunun da Çad’a yokuşunda olduğunu nakleder. Gavur İmam Osmanlı’ya karşı isyanından sonra Baf ile Limasol arasında halka dayanan vergisiz bir devlet kurmuş ama ancak birkaç sene ayakta kaldıktan sonra Mısır’dan gelen Kavalalı Mehmetali Paşa’nın ordularıyla devrilir, isyan bastırılır ve idam edilir. Denildiğine göre Karpaz’daki Kaleyiro İsyanı da halk kuvvetlerinin bölünmesinden ötürü yenilgide önemli bir rol oynamıştır.

 

BAF’TAN LEFKOŞA’YA ZORLU YOLCULUK

“Ben ön tarafta bulunan Rüşti sınıfını bitirdim. O zamanlar öğretmenim Hafız Osman Efendi’ydi. Medrese öğretmenlerinden Ali Veli, tarih, coğrafya ve İngilizce dersleri veren idadi mezunuydu. Diğer hocalarımız medrese mezunuydu…”(2 Eylül 1986, Yenidüzen gazetesi) diye Baf’taki Rüştiye’yi nasıl bitirdiğini anlatır. Zihni İmamzade Rüştiye’yi Baf’ta bitirince  İdadi’ye de gitmek ister. Zar zor babasından izin alarak Lefkoşa’ya gidip orada eğitimine devam etmek niyetindedir. Gelgelelim ki 1911 yılında Lefkoşa’ya gitmek için deniz yolu haricinde Baf’tan Lefkoşa’ya gidecek yol da yoktur. Anı defterinde çok yakın arkadaşı  Bodamyalı (Feylesof) ile maceralı yolculuğunu anlatır. Atlarla ve arabalarla yapılan yolculuğu en nihayet Lefke yakınlarına kadar sürer ve oradan da Lefkoşa’ya trenle gider. Baf Rüştüyesi’nden mezun olduktan sonra İdadi’ye gitmek için arkadaşlarıyla yaptığı maceralı yolculuğu İmamzade anı defterlerinde bizlere şöyle anlatmaktaydı: 

“Ben, Bodamyalızade Aziz efendinin oğlu Mahmud Necmi, Hafız Ramadan’ın torunu Eşref Mehmet İdadi’ye gittik. Numaram Rüşti’de “1”, Mahmud Necmi’nin “2” idi Lefkoşa’ya Hakim Feyzi Efendi’nin himayesinde gittik. Maceralı bir yolculuk… Feyzi Efendi, ben, Mahmud viklotu ile Poli Yolu’nda Kuyuka’ya kadar gittik. Orada hayvanlar ile Malatya’ya Fevzi Efendi’nin köyüne, babam oradaydı, onunla da görüştük. Sabah erken, Poli-Omorfo yolunu işleyen Hacı Tabi’ye yetişmek için yola koyulduk. Eşeciklerin üstündeydik. Oraya vardığımızda Hacı Tabi Garotsası (O zamanki araba çeşitlerinden biri) yarım saat önce ayrılmıştı. Yola koyulduk. Pomo’da öğle yemeği için mola verdik. Pomo pis, sağda ve solda domuzlar, etraf sinek alayları, çaresiz dinlendik. Ondan sonra lahse lahse (yavaş yavaş) bir araba zuhur (belirir) eder - derken akşama Pirgo istasyonuna vardık. O zaman altlı üstlü bir istasyondan başka bina yoktu. Gece kaynanmış bakla yedik. Tahta kuruları katar katar üstümüze çöktüğü için uyuyamadık, geceyi sandalye üstünde geçirdik. Fevzi Efendi de bizden farksızdı…”

 

DEVAM EDECEK