Özgür KAYMAK
1964’te İstanbul’daki Yunan uyruklu Rumlara uygulanan yaptırımlardan hem önce hem de eş zamanlı olarak İmroz’da da benzer bir politika uygulandı. Elçin Macar ve Yorgos Katsanos’un tebliğinden notlar...
Açık cezaevi ve zorunlu göçler
Elçin Macar konuşmasının devamında MGK kararları içerisinde yer alan cezaevi meselesinin de 1966’da gündeme geldiğini hatırlattı. Bu cezaevi 30 bin dönümlük bir alanı kaplayacaktı, tam açık bir cezaevi hüviyetinde olacaktı, cezaevinde hiçbir jandarma bulunmayacak ve yalnız savcılar tarafından yönetilecekti.
Cezaevi yapılması kararının ardından altı ay içerisinde 1600 Dereköy sakininin 300’den fazlası İstanbul’a ve Avustralya’ya göç etti.
“Bizi kurtarın, bizi kurtarın”
Adada cezaevi mahkumlarının Rumların evlerine girdiği, mallarını çaldığı, kadınlara tecavüz edildiği şeklinde haberlerin duyulması üzerine İstanbul Başkonsolosu Karandreas hükümetten aldığı izinle 6-11 Haziran 1966 tarihleri arasında iki adayı dolaştı.
Yunan Dışişleri Bakanlığı’na yazılan metin şöyleydi: “Dereköy’de cemaat komitesinin başkanı, papazlar ve iki senedir işsiz olan öğretmenler bıçaklı olarak dolaşan mahkumların yüzünden artık köylerinde yaşamanın imkansız olduğunun altını çizdi.
“Hiçbir kadının evin dışında dolaşması mümkün değil, erkekler kadınları ve çocukları korumak için gece gündüz nöbet tutuyor. Sakinler Yunan hükümetine mübadele olsun dediklerini iletmemi istediler.
“Köyden ayrılırken ‘bizi kurtarın, bizi kurtarın diye’ bağırdılar.”
Başkonsolos hiç ilgi görmediği Bozcadaa için ise şunları not etmişti. “Limandan ayrılırken iki Bozcaadalı yanıma yaklaşarak kısık sesle Bozcaadalıların korkudan beni sıcak karşılayamadıklarını söyledi.”
Adanın istimlakı ile gelen büyük çaresizlik
Macar 1964’den itibaren bir iki yıl içinde İmroz’un üç büyük ovasının istimlak edilmiş olduğunu belirtti. Cezaevinin yanısıra devlet üretme çiftliği kurulmuştu. Topraklarının büyük kısmı ellerinden alınan Rumlar geçinebilmek için hayvancılığa ağırlık vermişlerdi. Bunun üzerine Dereköy içindeki bazı alanlarda ağaçlandırma yapıld ve hayvan sokulması yasaklandı.
Basının kışkırtması
Basının karalama kampanyası bu dönemde yine devreye girdi: “İmroz ve Bozcaada’da Rumlar silahlanıyordu”, “Zaten Yunanistan bu iki adayı talep etmekteydi”, “Yakın zamana kadar Rumlar İmroz’u kaçakçılık merkezi yapmışlardı”, “Rumlar İmroz adasını ikinci bir Kıbrıs yapmaya çalışıyorlardı”. Basında Batı Trakya’daki baskıya değiniliyor Türkiye’nin kozları hatırlatılıyordu.
Macar ayrıca dönem incelemesinde, İmroz’a yönelik politikayı açıkça destekleyen basının, oy kaygısıyla güvenliğin gereklerini yerine getirmeyen DP dönemini basiretsiz politikacılıkla suçladığının görüldüğünü belirtti.
5487’den 200’e düşürülen nüfus
İmrozlu Rumları göçe zorlayan nedenlerin başında temel geçim kaynaklarının tarım olması ve topraklarının istimlak edilmesi geliyordu. Diğer neden ise Rumca tedrisatın yasaklanmasıydı.
Macar ve Kotsanos’un konuşmasını Macar’ın ağzından sonlandırabiliriz:
“Mülkiyetini görece daha kolay terk eden şehirlilere göre köylülerin toprakla ilişkisi daha güçlüydü. Ahlaki değerler ve geçmişe dayanan patrimonyal değerler belirliyordu bunu.
“Dolayısıyla en verimli topraklarının kamulaştırılması köylülerin sadece yaşam vasıtasına değil ata topraklarına ve geçmişine el konulması anlamına geliyordu.
“27 Mayıs’ta uygulanmaya başlanan politika amacına ulaşmış, başta İstanbul olmak üzere Yunanistan’a, Avustralya’ya ve madenlerde çalışmak amacıyla Afrika’ya yoğun bir göç yaşanmıştır. Bu politika günümüzde sadece Gökçeada’da 200 kadar yaşlı bir nüfusun kalmasına yol açmıştır.”
(BİANET.ORG – Özgür KAYMAK – 6.12.2014)