İmza

Tayfun Çağra

Bayramın son günüydü…
Sabah uyandım, televizyonu açıp bir bakayım dedim, sabah sabah bir şeyler var mı diye…
Siyasi bir haber beklentim yoktu çünkü dediğim gibi bayramdı, her yer kapalıydı, tatil vardı.
Güne dair veya bir gün önceden kalan, yaşama dair neler vardı acaba!
O da ne!
Karşılıklı ekranlarda Oktay ve Tatar konuşuyorlar, bir protokolün imzalanmasından söz ediyorlardı…
Arşiv miydi acaba?
Geçmişten bir hatırlatma mıydı?
Ama geçmişte dijital ortamda bir protokol imzası da hatırlamıyordum…
Maskeler de yoktu üstelik ağızlarda, burunlarda…
Derken kamera salon içine dönünce baktım ki maskeli kişiler var salonda…
Demek ki yeni bir şeydi.
Ama ben mi kaçırmıştım, benim mi haberim olmamıştı böyle bir protokol imzasından…
Sonradan anladım ki hiç kimsenin haberi yokmuş.
Hatta Başbakan Yardımcısının da haberi yokmuş.
Onun olmayınca ne diğer bakanların, ne de meclisteki diğer siyasi partilerin haberinin olması mümkün değildi…
Öyle olduğu da, yani kimsenin haberi olmadığı da kısa zaman içinde anlaşıldı zaten…

***

Anlaşılan Türkiye’de bizimkilerin haberi olmadan bir protokol hazırlanmış, bir miktar paranın hibe, bir miktar paranın da kredi olarak verilmesi öngörülmüş, bilmem kaçıncı protokolde yazıldığı gibi emekliye çıkan kamu personelinin sayısını geçmeyecek istihdam şartı konulmuş, vb maddelerle “Hade Tatar gel imza at” denmiş.
Ersin Tatar da maddelerin içinde bir miktar paranın hibe olduğunu duyunca hiç kimseye haber vermeden imza yerindeki isimler yanlış olsa da imzayı atıvermiş.
Bu hibe paranın 3’te 2’lik bir kısmı da savunma harcamalarına gidecek zaten…
Şimdi Protokolün içindeki maddeler tartışılıyor…
İyi, güzel tartışılsın da en başta tartışılması gereken, Protokolün imzalanış biçimi.
Hükümetin ortağının bile haberi olmayan (Veya bir telefonla sadece Özersay bilgilendirilmiş olabilir) bir Protokol aniden imzalanırken, içindeki maddelerden kimsenin haberi yokken ve imzalar atılırken ve Tatar’dan şükran konuşmaları gelirken nasıl bir iki taraflılıktır bu?
Yani bir Mali Protokol imzalanırken iki tarafın olması gerekmez mi!
Ama anlaşılan tek taraflı bir Protokol olmuş bu.
Bir taraf hazırlamış, diğer taraf ise içinde ne olduğuna bakmadan imzayı atıvermiş.

***

Şimdi birileri “Türkiye bizi yalnız bırakmadı, yardım etmeye devam ediyor” diyebilir tabii ki…
Ama yine akılcı bir bakışla bu kısmî yardımın yapılmasının gerekliliğini/zorunluluğunu anlamak mümkündür.
Bir kısmı hibe, bir kısmı kredi olarak gelecek paranın sadece 100 bin Kıbrıslı Türk için gelmediği herkesin malûmudur. Kıbrıs’ın kuzeyinin kapalı kalmasının, başka bir yerden yardım alamamasının, 1974’ten beri tanınmamış olmasının ve Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklerin de varlığının farkına varılmasının bir çözüme ulaşmakla oluşabilmesinin önünde bir engel olunmasının buradaki bazı kesimlerle birlikte Türkiye hükümetlerinin de olduğu herkesin malûmudur.
Peki Kıbrıslı Rumların hiç mi suçu yok! Elbette ki var ama onların engellerini ortadan kaldıracak yine Türk tarafının etkin çözüm politikasıdır.
Bu böyle olmadığı sürece önümüzde haberimiz olmadan, hemen imzalanması gereken çoook protokol bulacağız.