▶ YENİDÜZEN “üçlü kararnameyi” ve kararnameye imza atan; ilgili bakan, başbakan ve cumhurbaşkanının sorumluluğunu, daha önce kararnamelere imza atmış veya bu şekilde atanmış isimlere sordu; “imza atanların da hukuki sorumluluğu olmalı” yanıtını aldı…
Serap ŞAHİN
Kıbrıs’ın kuzeyi, son yıllarda “üst düzey bürokratların” yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarıyla tutuklanmalarını konuşuyor… Son olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Özel Kalem Müdürü Oğuz Köse’nin “rüşvet” iddiasıyla tutuklanması, bürokrasiye yönelik güvensizliği bir kez daha körükledi…
Özellikle UBP-YDP-DP Hükümeti döneminde meydana gelen tutuklamalar, genellikle üçlü kararnamelerle atanan isimler özelinde yaşanıyor, hükümet sorumluluk almaktan kaçınıyor, gecikmeli “görevden alma” kararlarıyla sorumluluğu üzerinden atıyor…
Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) hayata geçirdiği “üçlü kararname” sistemi, üst kademe yöneticiliği yapan kamu görevlilerinin; ilgili Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanının imzalarını taşıyan kararnameyle atanmalarının önünü açıyor.
Son olarak Salı günü gerçekleşen “olağanüstü” Meclis oturumunda konuyu gündeme taşıyan CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, bürokratlarla ilgili atama kararnamesine imza atan isimlerin, bürokratlarla ilgili suçlamalar konusunda “siyasi sorumluluk” taşıması gerektiğine işaret etti; hükümeti istifaya davet etti…
YENİDÜZEN “üçlü kararnameyi” ve kararnameye imza atanların sorumluluğunu, daha önce kararnamelere imza atmış veya bu şekilde atanmış isimlere sordu.
“En büyük sorumluluk ilgili bakanda”
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, üçlü kararnameyle atanan üst düzey bürokratlarla ilgili en büyük sorumluluğun, ilgili bakanda olduğunu söyledi.
Talat, kararnamede imzacı olarak bulunan Cumhurbaşkanının da tanımadığı bir kişi için imza atarken onunla ilgili bilgi edinebilmesi gerektiğini ifade etti. Anayasaya göre kararnamelerle ilgili Cumhurbaşkanlığının herhangi bir sorumluluğu olmadığını belirten Talat, “Ancak siyasi sorumluluk başka bir şeydir” dedi.
“Üçlü kararnameye imza atan her isim sorumluluk sahibi”
“Üst kademe yöneticileri, daire müdürlükleri üçlü kararname kapsamından çıkarılmalı” diyen Eski Başbakan Ferdi Sabit Soyer de üçlü kararnamede imzası olanların yüzde 100 siyasi sorumluluğu olduğuna dikkat çekti.
Soyer, “Olan biten her şeyden siyaseten yönetimde olanların sorumluluğu vardır. Üçlü kararnamenin altında Cumhurbaşkanının da imzası var ancak imzalamayabilir. Benim dönemimde bunları çok yaşadık. İtiraz edebilir, uygun olmadığını söyleyebilir. Ona göre değerlendirme yapılır ve değiştirilir” ifadelerini kullandı.
“İmza atanların da hukuki sorumluluğu olmalı”
Kamu Hizmeti Komisyonu’nun eski başkanlarından Çetin Uğural ise üçlü kararname ile atanan kişilerin bir suç işlemesi halinde, kararnameye imza koyanların da hukuki sorumluluğu olması gerektiğini belirtti ancak mevcut düzenlemede imzacıların böyle bir sorumluluğunun bulunmadığına vurgu yaptı.
Uğural, şöyle devam etti:
“Çıkar ve dersiniz ki bu siyasetçi yanlış adamları atadı. Onlar işte bakın tutuklandılar. Suç işlediler. Dolayısıyla bu siyasetçi bir siyasetçi değildir. Ey ahali buna oy vermeyiniz. Yapabileceğiniz budur. Siyasi sorumluluk budur. Ama hukuki sorumluluk da gerekir mi? Bence gerekmesi lazım. Yani atadığı kişiyi denetledi mi? Bu işleri yaparken iç denetimi kullandı mı? Siyasi pozisyondaki kişi, bakan bunu yaptı mı, denetledi mi? Sayıştay'a denetiminden geçirdi mi bazı şeyleri? Orada tespit edilen hatalarla ilgili önlem aldı mı? Bunlar tabii ki bürokratik sorumluluklar içerisinde yerine getirilmesi lazım.”
YENİDÜZEN’e konuşan üç isim de üçlü kararname ile üst düzey bürokrat atanmasına ilişkin düzenlemenin kaldırılması ve bürokratların, Kamu Hizmeti Komisyonu aracılığıyla liyakata dayalı şekilde yükselmesi gerektiğine vurgu yaptı.
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat:
“Üçlü kararnameyi kaldıracak bir yasa hazırlandı ancak geçmedi”
Üçlü kararnamenin Ulusal Birlik Partisi (UBP) hükümetleri tarafından çıkarılmış bir görevlendirme şekli olduğunu belirten İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, daire müdürlükleri atamalarının geçmiş dönemlerde Kamu Hizmeti Komisyonu tarafından yapıldığını söyledi.
Talat, daha sonra Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve UBP hükümetinin üçlü kararnameyi kaldıracağı bir yasa hazırlandığını fakat daha sonra bu yasanın geçmediğini belirtti.
Talat, “Bu yasa geçseydi üçlü kararnamelerin kapsamı son derece daralacaktı. Sadece müsteşar ve özel kalem bu kapsamda olacaktı. Bunun dışındaki daire müdürleri Kamu Hizmeti Komisyonu tarafından liyakata göre tayin edilecekti. Fakat bu yasa geçmedi” açıklamalarında bulundu.
“En büyük sorumlu imza atan ilgili Bakandır”
Üçlü kararnameye imza atanların siyasi sorumluluğu olduğuna dikkat çeken İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, “En büyük sorumlu imza atan ilgili Bakandır. Sonra da Başbakandır. Bu kararnameler cumhurbaşkanının önüne ilgili Bakanın ve Başbakanın önerisiyle gelir. Cumhurbaşkanının bu kişiyi tanımama ihtimali yüksektir. Cumhurbaşkanı tanımadığı bir kişi için imza atarken onunla ilgili bilgi edinebilir. Ben görevdeyken bunu yapıyordum. Her şeyden önce özgeçmişlerini istiyordum. Atanacak kişilerde uygun görmediğim ve imzalamadıklarım oldu” ifadelerini kullandı.
Anayasaya göre kararnamelerle ilgili Cumhurbaşkanlığının herhangi bir sorumluluğu olmadığını belirten Talat, “Ancak siyasi sorumluluk başka bir şeydir” dedi.
Eski Başbakan Ferdi Sabit Soyer:
“Kıdeme ve bilgiye hiçbir şekilde dayanmayan bir unsuru yarattı”
Üçlü kararnameye dayalı atamaların kamu yönetiminde 1984'te yapılan ciddi bir değişikliğin sonucu olarak gündeme geldiğini kaydeden Eski Başbakan Ferdi Sabit Soyer, söz konusu kararname ile devlette müsteşar, daire müdürleri ve özel kalem müdürleri gibi üst kademe yöneticilerinin atandığını kaydetti.
1984'e kadar, daire müdürlüklerinin üçlü kararname kapsamı dışında olduğuna dikkat çeken Soyer,
“1984 'teki değişimle üçlü kararname kapsamına alındı ve bu artık yıllar içerisinde dejenere de olarak, tamamen siyasi argümanlarla gündeme gelen liyakata, kıdeme ve bilgiye hiçbir şekilde dayanmayan bir unsuru yarattı” ifadelerini kullandı.
“Şimdi bu neyi getirdi? Kamu yönetiminde bilgi birikimini, tecrübe birikimini ve hafızayı öldürdü” diyen Soyer, ‘hükümet olduğunu iddia edenlerin’ döneminde yaygın bir şekilde aynı parti içinde sayısız insanın görevden alınarak yerine başkalarının atandığını söyledi.
“Kamu yönetiminde bu tamamen dejenerasyonu yarattı. Toplumda bir başka kültür gelişiyor ve bu çok tehlikeli bir kültürdür” diye konuşan Soyer, “Topluma hizmet ve benzeri unsurların farklı görüşlerle şekillendirdiği bir amaç için siyasal alana gelmek değil, kamu kaynaklarını tırtıklamak ya da tırtıklamak isteyenlere yardımcı olmak vasıtasıyla bu alana girme kültürü gelişmeye başladı” şeklinde konuştu.
Siyaset alanının; zenginleşmenin, toplumda bir statü sahibi olmak isteme ve belli kesimlerin önünü açma alanına dönüştüğünü ifade eden Soyer, “İşte bu yüzden bu kültürün esiri olarak üst kademe yöneticilerinde yapılan bu tür atamalarla da bir kısım insanlar bundan yararlanıp kendi cebini doldurmak ya da başkalarının doldurmasına katkı sağlamak için bu alanlara girme hevesinde oldular ve bu çok yanlıştır” dedi.
“Atamalar kamu yönetimi vasıtasıyla yapılmalı”
Yolsuzluklarla mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan Eski Başbakan Ferdi Sabit Soyer,
“En başta, artık üst kademe yöneticilerinin, daire müdürlüklerinin üçlü kararname kapsamından çıkarılmasını sağlamak olmalıdır” dedi.
Kamu yönetimi vasıtasıyla atamaların yapılması gerektiğinin altını çizen Soyer “Kamu Hizmeti Komisyonu var. Dolayısıyla bu bilgiye, sınava ve liyakata dayanmalıdır. Bu şekilde hem kamu yönetiminin daha da bozulmasını engelleyecek, hem siyasal alanı haksız kazanç olarak görenlerin önünü kesmek gerekir. Esas olan kamuya hizmettir" diye konuştu.
“Üçlü kararnamede imzası olanların yüzde 100 siyasi sorumluluğu var”
Üçlü kararnamede imzası olanların yüzde 100 siyasi sorumluluğu olduğuna dikkat çeken Soyer, “Olan biten her şeyden siyaseten yönetimde olanların sorumluluğu vardır. Üçlü kararnamenin altında Cumhurbaşkanının da imzası var ancak imzalamayabilir. Benim dönemimde bunları çok yaşadık. İtiraz edebilir, uygun olmadığını söyleyebilir. Ona göre değerlendirme yapılır ve değiştirilir” ifadelerini kullandı.
Eski Kamu Hizmeti Komisyonu Başkanı Çetin Uğural
“Liyakat bir unsur olarak siyasilerimiz tarafından dikkate alınmadı”
Eski Kamu Hizmeti Komisyonu Başkanı Çetin Uğural, üçlü kararnameyi siyasilerin güvendiği kişilerle çalışmasını olanak sağlamak’ amacıyla idealize edilmiş bir yöntem olarak savunanlar olduğunu söyledi, “Bunu savunanlar liyakatı da koşul olarak kabul etse belki çok fazla zarar olmayabilir. Ama ne Türkiye'de ne de Kıbrıs'ta, hiçbir zaman liyakat bir unsur olarak siyasilerimiz tarafından dikkate alındı” dedi.
“Üst kademe yöneticisinin, siyasetçinin hâkim olamadığı konularda ona teknik olarak deneyimleriyle ışık tutacak, doğru yolu gösterecek ve siyasi için de çok büyük katkısı olacak kişiler olması lazım” diyen Uğural, “Ben şahsen bu güçlü kararname yöntemini benimsemiyorum” diye konuştu.
“Bürokrasi kendi içerisinde basamak basamak yükselmeli. Liyakata göre yükselmeli ve en üst siyasi
Bürokratik mevkiye kadar gelebilmesi ve bunu kimsenin değiştirmemesi lazım” diyen Uğural, buna en makul çözümün çift makamlar şeklinde olabileceğini belirtti, “Mesela biri teknik müsteşar, biri siyasi müsteşar şeklinde olabilir” dedi.
İngiltere'de bu sistemin uygulandığını dile getiren Uğural, “Ama bizde ne siyasi makam, ne liyakat ne tecrübe, ne de bilgi aranıyor” ifadelerini kullandı.
“Ey ahali buna oy vermeyiniz, yapabileceğiniz budur”
Siyasi sorumluluğun hukuki bir sorumluluk olmadığına dikkat çeken Eski Kamu Hizmeti Komisyonu Başkanı Çetin Uğural sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çıkar ve dersiniz ki bu siyasetçi yanlış adamları atadı. Onlar işte bakın tutuklandılar. Suç işlediler. Dolayısıyla bu siyasetçi bir siyasetçi değildir. Ey ahali buna oy vermeyiniz. Yapabileceğiniz budur. Siyasi sorumluluk budur. Ama hukuki sorumluluk da gerekir mi? Bence gerekmesi lazım. Yani atadığı kişiyi denetledi mi? Bu işleri yaparken iç denetimi kullandı mı? Siyasi pozisyondaki kişi, bakan bunu yaptı mı, denetledi mi? Sayıştay'a denetiminden geçirdi mi bazı şeyleri? Orada tespit edilen hatalarla ilgili önlem aldı mı? Bunlar tabii ki bürokratik sorumluluklar içerisinde yerine getirilmesi lazım.”
Üçlü kararname ile atanan hangi isimler, hangi suçlamalarla tutuklandı?
1. Kooperatif Şirketler Mukayyidi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Eski Müsteşarı Çelebi Ilık: Sahtekarlıkla suçlanıyor.
2. KSTÜ Mütevelli Heyeti Başkan Vekili, UBP’li Eski Bakanı Kemal Dürüst: Sahtekarlıkla suçlanıyor.
3. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı eski Müdürü Meray Dürüst: Sahtekarlıkla suçlanıyor.
4. Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faiz Sucuoğlu’nun Özel Kalem Müdürü Muhittin Özsağlam: Sahtekarlıkla suçlanıyor.
6. YÖDAK Başkanı Prof. Dr. Turgay Avcı: Rüşvet almakla suçlanıyor.
8. Sağlık Bakanlığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Ali Hüdaverdi: 22 Şubat’ta Zahra Sokak’ta yaşanan şiddet olaylarına karışmıştı.
9. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Özel Kalem Müdürü Oğuz Köse: “Suç gelirlerinin önlenmesi yasasına aykırı hareket”, “Görevini kötüye kullanma” ve “rüşvet”
10. YÖDAK eski Genel Sekreteri Derviş Refiker