Elektrikte de imzalar atıldı.
Su konusu da böyle başlamıştı, önce imza atılmıştı ama neye imza atıldığı bilinmiyordu.
Sonradan su Ada’ya geldiğinde uyanmıştık! ve nasıl olacağını, kimin yöneteceğini, kaç paraya olacağını sorgulamaya başlamıştık.
Sonuçta da defalarca tadil edilen anlaşmalara rağmen her şey yine kabaca suyu gönderenin istediği gibi olmuştu. Şimdi kana kana daha içemiyoruz ama kullanmaya başladık artık her yerde… Maliyet nasıl hesaplanmışsa, onun üzerine belediyeler de ekledi ve çeşmelerden su akmaya başladı. Zamlı fatura daha birilerine gelmedi mi, belediyeler daha zammı faturalara eklemedi mi bilemiyorum çünkü “fahiş miktarlı fatura” şikayetlerini ben henüz duymadım ama yakında bunun da kokusu çıkar.
Aynı süreç elektrik için de başladı. Ortada bir anlaşma var ama neler içerdiğini kimse bilmiyor.
Elbette ki ayrıntılar yoktur henüz içinde, henüz kabaca ne amaçladığını anlatan bir metindir mutlaka… Dün de Sami (Özuslu) anlaşmanın bazı cümlelerini Anadolu Ajansı kaynaklı paylaştı. Bir kez daha buradan da AA’nın ağzından paylaşmakta yarar var;
“…Edinilen bilgiye göre, Türkiye ile KKTC arasındaki anlaşma elektrikte altyapının yenilenmesi, elektrik arz güvenliğinin oluşturulması, enterkonnekte sisteminin kurulması, yenilenebilir enerji alanında ortak çalışma yapılması, elektrik alanındaki mevzuatların karşılıklı uyumlulaştırılması ile petrol ve doğalgaz kaynaklarının keşfedilmesi ve gerekli altyapıların tesis edilmesi için ortak projelerin üretilmesi maddelerini kapsıyor.”
Anadolu Ajansı böyle bir bilgi edinmiş, anlaşma petrol ve doğalgaz aramalarının tekrar başlamasını da öngörüyor. Tabii bu madde müzakere sürecinde ve yıl sonuna kadar anlaşma hedeflenen bir zamanda atılan imzaların üzerinde yer alırken yine bu süreçte nasıl bir rol oynayacağını göreceğiz.
Yine elektrik konusuna dönersek sudaki sürecin aynısının bizi beklediğini görüyoruz. Tabii ki elektrik gelirken sudan farklı olarak bir de burada KIBTEK var. Gelen elektrikle birlikte KIBTEK’in rolünün ne olacağı, rolü olup olmayacağı, çalışanlarının durumu gibi konular sona kalmamalı… Bu süreci “ne olacağız, ne yapacağız, yok mu oluyoruz, kapatılıyor muyuz” tartışmasının yerine verimli bir şekilde değerlendirmeli ve olanın üzerine koyacak şekilde bir planlama yapılmalıdır.
“Suyu istesek de istemesek de içeceğiz” demiştik, öyle de oldu zaten, elektrik de öyle olacak, istesek de istemesek de kullanacağımızdan yola çıkarak bu kullanımın nasıl, hangi ellerde olacağına, maliyetin ne olacağına, fazlaysa nasıl daha aşağıya çekilebileceğine kafa yormak gerek diye düşünüyorum.
Bunun için de yine sona kalmadan elektrikle ilgili anlaşmanın detaylı şekilde çalışılıp muhatapların karşısına çıkmak gerekecektir.